26 Aralık 2017 Salı

TURGUT ERKESKİN: LOJİSTİKTE HER BAŞARI SINIRLARI AŞIYOR FIATA Başkanlık Divanı’na seçilen Turgut Erkeskin, lojistikte bölgesinde güçlü bir yapıya sahip olan Türkiye’nin tüm dünya ile entegre olması, iyi örneklerden istifade etmesi, kendi iyi örneklerini de dünyaya tanıtması, yeni iş modellerine ve iş yapış şekillerine adapte olması gerektiğine dikkat çekerek,  “Bu da her zaman her yerde karar alma mekanizmalarına yakın, hatta içinde olmakla gerçekleşiyor” dedi. Turgut Erkeskin, Türk lojistik sektörünün FIATA içinde etkinliğini arttırmasına ciddi katkı sunan isimlerden biri. FIATA’da ilk görevini 2010’da Denizyolu Çalışma Grubu’na katılarak alan Turgut Erkeskin, 7 yıl gibi kısa bir sürede ‘Kıdemli Başkan Yardımcısı’ olarak FIATA Başkanlık Divanı’na seçildi. Erkeskin’in üstleneceği bu görev, Türk lojistik sektörü için FIATA’da başkanlığın da kapılarını aralayacak önemli bir adım niteliğini taşıyor. Turgut Erkeskin, bu başarının hem kişisel çabalarının hem de UTİKAD’ın ekonominin tüm unsurlarıyla birlikte eş güdümlü ve senkronize bir şekilde çalışmasının sonucu olarak elde edildiğini vurguladı. FIATA Başkanlık Divanı’na seçilerek önemli bir başarıya imza attınız. Öncelikle nasıl bir süreçten sonra bu başarı geldi? Bilindiği üzere FIATA, lojistiğinin en büyük ve en önemli uluslararası kuruluşu. Hemen her ülkenin lojistik dernekleri ve şirketlerinin üye olduğu bir federasyon. 1985 yılında ilk defa sektöre adım attığımda ismini duyduğum, şirkette üst düzey yöneticilerin senede bir kere toplantılarına gittiği bir kurumdu. FIATA toplantıları, dünyanın diğer ülkelerindeki lojistik firmaları ki, o zaman pek de lojistik tanımı yoktu, freight forwarder ya da Türkiye’deki tanımı ile Taşıma İşleri Organizatörlerinin birbirleriyle tanıştıkları, acentelik ve iş ilişkileri kurdukları, neredeyse yegane organizasyonlardı. O zamanlar belki biraz da sektörde çok yeni olmamızdan dolayı FIATA’nın sadece bu yönünü gördük. Önce Türkiye’de UNMAD‘ın kurulması daha sonra UTİKAD olarak yapısının, kapsama alanının gelişmesi ve FIATA üyeliği ile aslında FIATA’nın çok daha fazla bir şey olduğunu, dünyada lojistiğe yön verdiğini gördük. Bu yön verme, sektörümüz ile ilgili uygulama ve kuralların belirlenmesi, diğer ulusal ve uluslararası organizasyonlarla ortak çalışma ve işbirlikleri şeklinde ortaya çıkmakta. Benim FIATA’nın ne olduğunu, çalışmalarının neyi kapsadığını yakından görmem ve değerini anlamam 2002 yılında oldu. Hatırlayacaksınız, 2002 yılında UTİKAD Türkiye’de FIATA Dünya Kongresi’ni düzenlemişti. O zaman ilk defa katıldığım kongre toplantılarında, sunulan bildirilerde, kurulan ikili ilişkilerde FIATA’nın sektörün nirengi noktası olduğunu gördüm. Böyle dev bir organizasyonu Türkiye’ye getirmesinden dolayı UTİKAD’a olan güven ve saygım da çok daha fazla artmıştı. Belki o zamana kadar pek de üstünde durmadığım gerçek, bu kuruluşların öneminin ve başarısının altında yatan gerçek bizler, yani sektör mensuplarıydık. Biz varsak onlar da vardı, biz çalışırsak onlar daha verimli olabiliyordu. Sektörümüzün geleceğini kendi ellerimizle şekillendirebiliyorduk. Bu benim için büyük bir çekim gücüydü ve hemen FIATA kongresinin arkasından UTİKAD çalışmalarına katılmaya, destek vermeye niyetlendim. Takip eden ilk genel kurul sonrası UTİKAD’ın Deniz Çalışma Grubu’na katıldım. Zaman içinde Hava Çalışma Grubu toplantılarına da katıldım. Çalışmalar sırasında FIATA’nın önemini daha da idrak etmeye başladım. Ancak o zamanlar FIATA çalışmalarına ve toplantılarına katılım çok ama çok sınırlıydı. Hani neredeyse çoğu kere bu toplantılarda Türkiye sadece bir tek kişi ile temsil ediliyordu. Kosta Bey’in de teşvik etmesiyle FIATA Denizyolu Çalışma Grubu’na dahil oldum ve toplantılarına katılmaya başladım. Aslında FIATA için yapmaya başladığım çalışmaların başlangıç noktası budur. Zaman içinde UTİKAD için ayırdığım zaman ve yaptığım çalışmalar artarken, FIATA için de çeşitli ve farklı alanlarda çalışmalar yapmaya başladım. 2013 yılında FIATA Genişletilmiş Yönetim Kurulu’na, Extenden Board’a Başkan Yardımcısı olarak seçildim. Malum 2014 yılında İstanbul’da FIATA Dünya Kongresi’ne UTİKAD olarak ikinci kez ev sahipliği yaptık. Hepimiz gurur duymalıyız ki, o kongre çok başarılı oldu ve hatta gelmiş geçmiş en iyi kongrelerden birisi olarak adlandırıldı. Böyle büyük bir organizasyonun arkasından FIATA Kongre Düzenleme Komitesi’ne davet edildim. UTİKAD olarak “Sürdürülebilir Lojistiğe” verdiğimiz önem ortada. 2014 yılında Bureau Veritas ile Sürdürülebilir Lojistik Kalite Belgesi’ni oluşturmuştuk. Buradan hareketle FIATA içinde bu çalışmaları dünya ölçeğinde değerlendirebilmek için Sürdürülebilir Lojistik Çalışma Grubu’nu oluşturduk. Arkasından 2015 yılında FIATA Avrupa Bölgesi Başkanlığı’na seçildim. Bu FIATA içindeki 4 bölgesel başkanlıktan biriydi. Son olarak da Ekim ayında yapılan seçimlerde Başkanlık Divanı’na Kıdemli Başkan Yardımcısı olarak seçildim. Bütün bunlar 2002 yılında başlayan ve karşılık beklemeden yapılan çalışmaların sonucu elde edilen gelişmeler. Gerek UTİKAD gerekse FIATA ve diğer tüm sektörel kuruluşlarda yaptığım çalışmalarda gayret ve motivasyonum, içinde yaşadığımız ülkemiz ve dünyamızın ekonomi ve lojistik konularında basit, verimli ve sürdürülebilir büyümeye imkan verecek bir yapıda şekillenmesine yöneliktir. LOJİSTİKTE YAPILAN HER İŞ SINIRLARI AŞIYOR FIATA Başkanlık Divanı’na seçilmeniz, lojistik sektörümüz açısından ne ifade ediyor, etkileri ne olacak? Burada nasıl bir çalışma stratejisi içinde olacaksınız? Bu başarının yakalanmasında kişisel gayretler, çabalar tabii ki çok önemli. Ancak bundan daha önemlisi içinde bulunduğunuz, hareket ettiğiniz ekosistem. Yine biraz önceki sorunuz ile de bağlantılı olarak UTİKAD‘ın son 10 yıla damgasını vuran çalışma sistemine bakarsanız, biz içinde bulunduğumuz ekonomik çevrenin tüm unsurları ile birlikte, eş güdümlü ve senkronize bir şekilde çalışıyoruz. Bunlar kimdir derseniz, kısaca, gerek lojistik gerek diğer iş kolları ile alakalı sektörel diğer dernekler, odalar, borsalar, onların çatı kuruluşları TOBB, DEİK, TİM. üniversiteler, eğitim kurumları, bizleri ilgilendiren tüm bakanlıklar ve onlara bağlı birimler, yani Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Dış İlişkiler Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı diyebiliriz. Bütün bu kurum ve kuruluşlar bizim ekosistemimizi oluşturuyor. Biz onlarla bir bütünüz ve aramızda büyük bir değerler zinciri kurgusu var. Gelişen, değişen ve sınırların kalktığı bir dış ticaret dünyasında ve bunun ayrılmaz bir parçası olan lojistik hizmet ve faaliyetlerde yaptığınız hiçbir iş, attığınız hiçbir adım kendi ülkeniz ile sınırlı kalmıyor. Hele bir de özellikle Türkiye gibi dış ticaretle büyümeyi kendisine model olarak almış bir ülkede bu etkileşim çok daha fazla. Bir iki örnek vermek gerekirse, biz İstanbul’da Yeni Havalimanı’nı sadece Türkiye için değil, tüm dünyaya hizmet vermek üzere yapıyoruz. Dünyanın gerek taşımacılık gerekse aerospace endüstrisinde üs olmak için yapıyoruz. Keza Bakü – Tiflis – Kars demiryolu bağlantısı sadece Türkiye ekonomisine hizmet vermek için değil, Uzakdoğu ve özellikle Çin ile Avrupa, hatta Kuzey Afrika ile köprü olmak için yapıldı ve işletmeye alındı. Çin’in tüm dünya ekonomisi için önemi neyse, Alman ekonomisinin kendi komşu ülkeleri için önemi neyse Türkiye de sanayisi ve hizmetleri ile bölgesinde aynı gücü temsil etmektedir. Böylesine önemli ve entegre yapının lojistik anlamda da tüm dünya ile entegre olması, iyi örneklerden istifade etmesi, kendi iyi örneklerini de dünyaya tanıtması gerekir.  Değişen dünyanın yeni iş modellerine, iş yapış şekillerine adapte olması gerekir. Bu da her zaman her yerde karar alma mekanizmalarına yakın olmakla ve hatta içinde olmakla gerçekleşiyor. AVRUPA HATTI KIRMIZI ALARM VERİYOR Uzun yıllardan bu yana lojistik sektöründe yer alıyorsunuz. 6 yıl UTİKAD başkanlığını yürüttünüz. Sektörün dünden bugüne gelişimi hakkında neler söyleyebilirsiniz? Dün deyince hangi düne kadar gitmemiz lazım. Oldukça uzağa gidersek Taşıma İşleri Organizatörlerinin, freight forwarderların, bugün geldiği konumda lojistik hizmet üreticilerinin ne olduğunun bilinmediği bir Türkiye’den, artık bu tip firmaların sistemin ana unsuru olduğu bir yapıya geldik. Bu sağlıklı büyüyen ve derinleşen bir ekonomi için çok önemli bir kazanım. İyi işleyen bir lojistik yapı için kamu, özel sektör ve hukuki altyapı uyumu şart. Son yıllarda bu işbirliğinde çok büyük adımlar atıldı. Kamu ve özel sektör artık çok daha fazla yakın, birbirini çok daha fazla dinliyor ve birbirine çok daha fazla destek veriyor. Hani hep deriz ya “biz aslında aynı gemideyiz”, evet fiziken hep aynı gemideydik ama artık o gemide işbirliği halindeyiz. Her şeyi çözdük mü, sorunsuz bir ortamda mıyız? Hayır değiliz, ancak büyük aşamalar kaydettik ve teker teker her sorunu çözmek için iyi niyetli gayret ve çalışmalar devam ediyor. Bu çok sağlıklı bir durum. Altyapıya baktığımız zaman, artık benim burada tekrar etmeme gerek yok. Çok büyük yatırımlar yapıldı, yapılıyor. Otoyollar, demiryolları, havalimanları. Mükemmel mi, hayır değil. Özellikle demiryollarında altyapı anlamında, yük taşımacılığı için çok fazla yatırım yapılması lazım. Ancak orada da mevzuat bakımından rahatız. Özel sektöre baktığımızda, çok kaliteli ve büyük hatta dev firmalar çıkartmaya başladık. Lojistik sektörümüz çok uluslulaştı. Yapılan yurtdışı yatırımlarla sadece Türkiye ekonomisine hizmet eder durumdan, üçüncü ülkeler arası lojistik hareketleri yönetir duruma geldik. Tabii ki, bu büyüme ile beraber yaşanan zorluklarımız da yok değil. Özellikle Avrupa ile bağlantılarımız kırmızı alarm veriyor. Bulgaristan ve Yunanistan sınır kapılarımızda çok büyük zorluklar, geçiş sıkıntıları var. Avrupa’ya bir numaralı intermodal giriş kapımızda kapasite problemleri ile karşı karşıyayız. Buna çözüm olabilecek Romanya Ro-Ro bağlantısı için boğaz geçişlerinde zaman ve hareket kabiliyeti kısıtlarımız var. Türkiye’nin, kendi ihraç ürünlerini, kendi taşıma araçları ve kendi Ro-Ro gemileriyle daha hızlı taşıyabilmesi için kendi boğazında öncelik tanıması gerekmez mi?  BALO’nun tüm gayretlerine rağmen Halkalı – Avrupa parkurunda hala daha sağlıklı bir intermodal yapı kuramıyoruz. Hâlbuki kısa süreli ve az bir destekle bu hattı çok rahat ayağa kaldırabilir ve hakim pozisyona gelebiliriz. Her şeye rağmen iyi yoldayız, gelişiyor ve büyüyoruz. ENTERNASYONAL PLATFORMLARA İHTİYAÇ VAR Dünya ekonomisinde dijital dönüşüm, endüstri 4.0 gibi farklılaşmalar yaşanıyor. Türkiye’yi bu kapsamda nerede görüyorsunuz? Bu gelişmelerin lojistik sektörüne etkileri neler? İnternet hayatımızı değiştirdi. Yeni bir iletişim, veri aktarımı ve iş yapma yöntemi getirdi. “Nesnelerin interneti” olarak bilinen terim, nesnelerin internet üzerinden dijital olarak bağlanması fikri, bu nesnelerin veri toplayıp, işleyip birbirleri ile etkileşimini sağlar. Bu konsept, yeni teknolojilerin geliştirildiği endüstriyel evrim, imalat süreçlerine otomasyon ve şeffaflık getirdi. Tabii bununla beraber lojistik sektörünün de bu evrime ayak uydurması gerekiyor. Geleceğimiz Lojistik 4.0 ise, insan eliyle yapılan, tanımı karışık ve anlaşılmaz olan tüm süreçlere ve basılı evraklara elveda diyeceğimiz bir yapıya dönüşmemiz kaçınılmaz. Bugün için birçoğumuz bu yeni olgu içinde yerimizi belirlemeye ve işlerimizi nasıl yapacağımızı anlamaya çalışıyoruz. Nesnelerin interneti, yapay zeka, uçan, kaçan robotlar her tarafımızı sarmaya başladı. Lojistiğe bir ürün, hizmet ya da bilginin A noktasından Z noktasına sorunsuz şekilde transferi olarak baktığımızda bu geçişin birçok alt elementten oluştuğunu görüyoruz. Tedarik zincirinin bileşenlerinin Lojistik 4.0 tanımı altında şeffaf ve etkin bir şekilde yönetimi karşımıza, şoförsüz araçları, akıllı konteynerleri, akıllı depo ve hatta rafları, bunların içinde çalışan birbirleriyle uyumlu ve etkileşimli robotları, lojistik ile ilgili tüm birimlerde insandan bağımsız ve öğrenen teknolojileri çıkartıyor. İşimizin ve imkanların el verdiği ölçüde bu değişime ayak uydurmamız kaçınılmaz. Ancak özellikle sipariş yönetim sistemlerinde her bir firmanın kendine özel altyapısını kurması ve hizmet aldığı firmaların buna uygun kendi sistemlerini geliştirmelerini beklemek, hem yapısal karmaşalara hem de büyük maliyetlere yol açacaktır. Daha ziyade herkesin bağlanıp veri alış verişinde bulunabileceği enternasyonal platformlara ihtiyaç duyacağız. “İyi işleyen bir lojistik yapı için kamu, özel sektör ve hukuki altyapı uyumu şart. Son yıllarda bu işbirliğinde çok büyük adımlar atıldı. Kamu ve özel sektör artık çok daha fazla yakın, birbirini çok daha fazla dinliyor ve birbirine çok daha fazla destek veriyor. Hani hep deriz ya ‘biz aslında aynı gemideyiz’, evet fiziken hep aynı gemideydik ama artık o gemide işbirliği halindeyiz. Her şeyi çözdük mü, sorunsuz bir ortamda mıyız? Hayır değiliz, ancak büyük aşamalar kaydettik ve teker teker her sorunu çözmek için iyi niyetli gayret ve çalışmalar devam ediyor. Bu çok sağlıklı bir durum.” Kaynak: lojistikhatti.com

FIATA Başkanlık Divanı’na seçilen Turgut Erkeskin, lojistikte bölgesinde güçlü bir yapıya sahip olan Türkiye’nin tüm dünya ile entegre olması, iyi örneklerden istifade etmesi, kendi iyi örneklerini de dünyaya tanıtması, yeni iş modellerine ve iş yapış şekillerine adapte olması gerektiğine dikkat çekerek,  “Bu da her zaman her yerde karar alma mekanizmalarına yakın, hatta içinde olmakla gerçekleşiyor” dedi.

Turgut Erkeskin, Türk lojistik sektörünün FIATA içinde etkinliğini arttırmasına ciddi katkı sunan isimlerden biri. FIATA’da ilk görevini 2010’da Denizyolu Çalışma Grubu’na katılarak alan Turgut Erkeskin, 7 yıl gibi kısa bir sürede ‘Kıdemli Başkan Yardımcısı’ olarak FIATA Başkanlık Divanı’na seçildi.
Erkeskin’in üstleneceği bu görev, Türk lojistik sektörü için FIATA’da başkanlığın da kapılarını aralayacak önemli bir adım niteliğini taşıyor. Turgut Erkeskin, bu başarının hem kişisel çabalarının hem de UTİKAD’ın ekonominin tüm unsurlarıyla birlikte eş güdümlü ve senkronize bir şekilde çalışmasının sonucu olarak elde edildiğini vurguladı.

FIATA Başkanlık Divanı’na seçilerek önemli bir başarıya imza attınız. Öncelikle nasıl bir süreçten sonra bu başarı geldi?

Bilindiği üzere FIATA, lojistiğinin en büyük ve en önemli uluslararası kuruluşu. Hemen her ülkenin lojistik dernekleri ve şirketlerinin üye olduğu bir federasyon. 1985 yılında ilk defa sektöre adım attığımda ismini duyduğum, şirkette üst düzey yöneticilerin senede bir kere toplantılarına gittiği bir kurumdu. FIATA toplantıları, dünyanın diğer ülkelerindeki lojistik firmaları ki, o zaman pek de lojistik tanımı yoktu, freight forwarder ya da Türkiye’deki tanımı ile Taşıma İşleri Organizatörlerinin birbirleriyle tanıştıkları, acentelik ve iş ilişkileri kurdukları, neredeyse yegane organizasyonlardı. O zamanlar belki biraz da sektörde çok yeni olmamızdan dolayı FIATA’nın sadece bu yönünü gördük. Önce Türkiye’de UNMAD‘ın kurulması daha sonra UTİKAD olarak yapısının, kapsama alanının gelişmesi ve FIATA üyeliği ile aslında FIATA’nın çok daha fazla bir şey olduğunu, dünyada lojistiğe yön verdiğini gördük. Bu yön verme, sektörümüz ile ilgili uygulama ve kuralların belirlenmesi, diğer ulusal ve uluslararası organizasyonlarla ortak çalışma ve işbirlikleri şeklinde ortaya çıkmakta.

Benim FIATA’nın ne olduğunu, çalışmalarının neyi kapsadığını yakından görmem ve değerini anlamam 2002 yılında oldu. Hatırlayacaksınız, 2002 yılında UTİKAD Türkiye’de FIATA Dünya Kongresi’ni düzenlemişti. O zaman ilk defa katıldığım kongre toplantılarında, sunulan bildirilerde, kurulan ikili ilişkilerde FIATA’nın sektörün nirengi noktası olduğunu gördüm. Böyle dev bir organizasyonu Türkiye’ye getirmesinden dolayı UTİKAD’a olan güven ve saygım da çok daha fazla artmıştı. Belki o zamana kadar pek de üstünde durmadığım gerçek, bu kuruluşların öneminin ve başarısının altında yatan gerçek bizler, yani sektör mensuplarıydık. Biz varsak onlar da vardı, biz çalışırsak onlar daha verimli olabiliyordu. Sektörümüzün geleceğini kendi ellerimizle şekillendirebiliyorduk. Bu benim için büyük bir çekim gücüydü ve hemen FIATA kongresinin arkasından UTİKAD çalışmalarına katılmaya, destek vermeye niyetlendim. Takip eden ilk genel kurul sonrası UTİKAD’ın Deniz Çalışma Grubu’na katıldım. Zaman içinde Hava Çalışma Grubu toplantılarına da katıldım. Çalışmalar sırasında FIATA’nın önemini daha da idrak etmeye başladım. Ancak o zamanlar FIATA çalışmalarına ve toplantılarına katılım çok ama çok sınırlıydı. Hani neredeyse çoğu kere bu toplantılarda Türkiye sadece bir tek kişi ile temsil ediliyordu. Kosta Bey’in de teşvik etmesiyle FIATA Denizyolu Çalışma Grubu’na dahil oldum ve toplantılarına katılmaya başladım. Aslında FIATA için yapmaya başladığım çalışmaların başlangıç noktası budur. Zaman içinde UTİKAD için ayırdığım zaman ve yaptığım çalışmalar artarken, FIATA için de çeşitli ve farklı alanlarda çalışmalar yapmaya başladım. 2013 yılında FIATA Genişletilmiş Yönetim Kurulu’na, Extenden Board’a Başkan Yardımcısı olarak seçildim. Malum 2014 yılında İstanbul’da FIATA Dünya Kongresi’ne UTİKAD olarak ikinci kez ev sahipliği yaptık. Hepimiz gurur duymalıyız ki, o kongre çok başarılı oldu ve hatta gelmiş geçmiş en iyi kongrelerden birisi olarak adlandırıldı. Böyle büyük bir organizasyonun arkasından FIATA Kongre Düzenleme Komitesi’ne davet edildim.

UTİKAD olarak “Sürdürülebilir Lojistiğe” verdiğimiz önem ortada. 2014 yılında Bureau Veritas ile Sürdürülebilir Lojistik Kalite Belgesi’ni oluşturmuştuk. Buradan hareketle FIATA içinde bu çalışmaları dünya ölçeğinde değerlendirebilmek için Sürdürülebilir Lojistik Çalışma Grubu’nu oluşturduk. Arkasından 2015 yılında FIATA Avrupa Bölgesi Başkanlığı’na seçildim. Bu FIATA içindeki 4 bölgesel başkanlıktan biriydi. Son olarak da Ekim ayında yapılan seçimlerde Başkanlık Divanı’na Kıdemli Başkan Yardımcısı olarak seçildim.
Bütün bunlar 2002 yılında başlayan ve karşılık beklemeden yapılan çalışmaların sonucu elde edilen gelişmeler. Gerek UTİKAD gerekse FIATA ve diğer tüm sektörel kuruluşlarda yaptığım çalışmalarda gayret ve motivasyonum, içinde yaşadığımız ülkemiz ve dünyamızın ekonomi ve lojistik konularında basit, verimli ve sürdürülebilir büyümeye imkan verecek bir yapıda şekillenmesine yöneliktir.

LOJİSTİKTE YAPILAN HER İŞ SINIRLARI AŞIYOR

FIATA Başkanlık Divanı’na seçilmeniz, lojistik sektörümüz açısından ne ifade ediyor, etkileri ne olacak? Burada nasıl bir çalışma stratejisi içinde olacaksınız?

Bu başarının yakalanmasında kişisel gayretler, çabalar tabii ki çok önemli. Ancak bundan daha önemlisi içinde bulunduğunuz, hareket ettiğiniz ekosistem. Yine biraz önceki sorunuz ile de bağlantılı olarak UTİKAD‘ın son 10 yıla damgasını vuran çalışma sistemine bakarsanız, biz içinde bulunduğumuz ekonomik çevrenin tüm unsurları ile birlikte, eş güdümlü ve senkronize bir şekilde çalışıyoruz. Bunlar kimdir derseniz, kısaca, gerek lojistik gerek diğer iş kolları ile alakalı sektörel diğer dernekler, odalar, borsalar, onların çatı kuruluşları TOBB, DEİK, TİM. üniversiteler, eğitim kurumları, bizleri ilgilendiren tüm bakanlıklar ve onlara bağlı birimler, yani Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Dış İlişkiler Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı diyebiliriz. Bütün bu kurum ve kuruluşlar bizim ekosistemimizi oluşturuyor. Biz onlarla bir bütünüz ve aramızda büyük bir değerler zinciri kurgusu var.

Gelişen, değişen ve sınırların kalktığı bir dış ticaret dünyasında ve bunun ayrılmaz bir parçası olan lojistik hizmet ve faaliyetlerde yaptığınız hiçbir iş, attığınız hiçbir adım kendi ülkeniz ile sınırlı kalmıyor. Hele bir de özellikle Türkiye gibi dış ticaretle büyümeyi kendisine model olarak almış bir ülkede bu etkileşim çok daha fazla. Bir iki örnek vermek gerekirse, biz İstanbul’da Yeni Havalimanı’nı sadece Türkiye için değil, tüm dünyaya hizmet vermek üzere yapıyoruz. Dünyanın gerek taşımacılık gerekse aerospace endüstrisinde üs olmak için yapıyoruz. Keza Bakü – Tiflis – Kars demiryolu bağlantısı sadece Türkiye ekonomisine hizmet vermek için değil, Uzakdoğu ve özellikle Çin ile Avrupa, hatta Kuzey Afrika ile köprü olmak için yapıldı ve işletmeye alındı. Çin’in tüm dünya ekonomisi için önemi neyse, Alman ekonomisinin kendi komşu ülkeleri için önemi neyse Türkiye de sanayisi ve hizmetleri ile bölgesinde aynı gücü temsil etmektedir. Böylesine önemli ve entegre yapının lojistik anlamda da tüm dünya ile entegre olması, iyi örneklerden istifade etmesi, kendi iyi örneklerini de dünyaya tanıtması gerekir.  Değişen dünyanın yeni iş modellerine, iş yapış şekillerine adapte olması gerekir. Bu da her zaman her yerde karar alma mekanizmalarına yakın olmakla ve hatta içinde olmakla gerçekleşiyor.

AVRUPA HATTI KIRMIZI ALARM VERİYOR

Uzun yıllardan bu yana lojistik sektöründe yer alıyorsunuz. 6 yıl UTİKAD başkanlığını yürüttünüz. Sektörün dünden bugüne gelişimi hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Dün deyince hangi düne kadar gitmemiz lazım. Oldukça uzağa gidersek Taşıma İşleri Organizatörlerinin, freight forwarderların, bugün geldiği konumda lojistik hizmet üreticilerinin ne olduğunun bilinmediği bir Türkiye’den, artık bu tip firmaların sistemin ana unsuru olduğu bir yapıya geldik. Bu sağlıklı büyüyen ve derinleşen bir ekonomi için çok önemli bir kazanım. İyi işleyen bir lojistik yapı için kamu, özel sektör ve hukuki altyapı uyumu şart. Son yıllarda bu işbirliğinde çok büyük adımlar atıldı. Kamu ve özel sektör artık çok daha fazla yakın, birbirini çok daha fazla dinliyor ve birbirine çok daha fazla destek veriyor. Hani hep deriz ya “biz aslında aynı gemideyiz”, evet fiziken hep aynı gemideydik ama artık o gemide işbirliği halindeyiz. Her şeyi çözdük mü, sorunsuz bir ortamda mıyız? Hayır değiliz, ancak büyük aşamalar kaydettik ve teker teker her sorunu çözmek için iyi niyetli gayret ve çalışmalar devam ediyor. Bu çok sağlıklı bir durum.

Altyapıya baktığımız zaman, artık benim burada tekrar etmeme gerek yok. Çok büyük yatırımlar yapıldı, yapılıyor. Otoyollar, demiryolları, havalimanları. Mükemmel mi, hayır değil. Özellikle demiryollarında altyapı anlamında, yük taşımacılığı için çok fazla yatırım yapılması lazım. Ancak orada da mevzuat bakımından rahatız.

Özel sektöre baktığımızda, çok kaliteli ve büyük hatta dev firmalar çıkartmaya başladık. Lojistik sektörümüz çok uluslulaştı. Yapılan yurtdışı yatırımlarla sadece Türkiye ekonomisine hizmet eder durumdan, üçüncü ülkeler arası lojistik hareketleri yönetir duruma geldik.

Tabii ki, bu büyüme ile beraber yaşanan zorluklarımız da yok değil. Özellikle Avrupa ile bağlantılarımız kırmızı alarm veriyor. Bulgaristan ve Yunanistan sınır kapılarımızda çok büyük zorluklar, geçiş sıkıntıları var. Avrupa’ya bir numaralı intermodal giriş kapımızda kapasite problemleri ile karşı karşıyayız. Buna çözüm olabilecek Romanya Ro-Ro bağlantısı için boğaz geçişlerinde zaman ve hareket kabiliyeti kısıtlarımız var. Türkiye’nin, kendi ihraç ürünlerini, kendi taşıma araçları ve kendi Ro-Ro gemileriyle daha hızlı taşıyabilmesi için kendi boğazında öncelik tanıması gerekmez mi?  BALO’nun tüm gayretlerine rağmen Halkalı – Avrupa parkurunda hala daha sağlıklı bir intermodal yapı kuramıyoruz. Hâlbuki kısa süreli ve az bir destekle bu hattı çok rahat ayağa kaldırabilir ve hakim pozisyona gelebiliriz. Her şeye rağmen iyi yoldayız, gelişiyor ve büyüyoruz.

ENTERNASYONAL PLATFORMLARA İHTİYAÇ VAR

Dünya ekonomisinde dijital dönüşüm, endüstri 4.0 gibi farklılaşmalar yaşanıyor. Türkiye’yi bu kapsamda nerede görüyorsunuz? Bu gelişmelerin lojistik sektörüne etkileri neler?

İnternet hayatımızı değiştirdi. Yeni bir iletişim, veri aktarımı ve iş yapma yöntemi getirdi. “Nesnelerin interneti” olarak bilinen terim, nesnelerin internet üzerinden dijital olarak bağlanması fikri, bu nesnelerin veri toplayıp, işleyip birbirleri ile etkileşimini sağlar. Bu konsept, yeni teknolojilerin geliştirildiği endüstriyel evrim, imalat süreçlerine otomasyon ve şeffaflık getirdi. Tabii bununla beraber lojistik sektörünün de bu evrime ayak uydurması gerekiyor.

Geleceğimiz Lojistik 4.0 ise, insan eliyle yapılan, tanımı karışık ve anlaşılmaz olan tüm süreçlere ve basılı evraklara elveda diyeceğimiz bir yapıya dönüşmemiz kaçınılmaz. Bugün için birçoğumuz bu yeni olgu içinde yerimizi belirlemeye ve işlerimizi nasıl yapacağımızı anlamaya çalışıyoruz. Nesnelerin interneti, yapay zeka, uçan, kaçan robotlar her tarafımızı sarmaya başladı.

Lojistiğe bir ürün, hizmet ya da bilginin A noktasından Z noktasına sorunsuz şekilde transferi olarak baktığımızda bu geçişin birçok alt elementten oluştuğunu görüyoruz. Tedarik zincirinin bileşenlerinin Lojistik 4.0 tanımı altında şeffaf ve etkin bir şekilde yönetimi karşımıza, şoförsüz araçları, akıllı konteynerleri, akıllı depo ve hatta rafları, bunların içinde çalışan birbirleriyle uyumlu ve etkileşimli robotları, lojistik ile ilgili tüm birimlerde insandan bağımsız ve öğrenen teknolojileri çıkartıyor.

İşimizin ve imkanların el verdiği ölçüde bu değişime ayak uydurmamız kaçınılmaz.
Ancak özellikle sipariş yönetim sistemlerinde her bir firmanın kendine özel altyapısını kurması ve hizmet aldığı firmaların buna uygun kendi sistemlerini geliştirmelerini beklemek, hem yapısal karmaşalara hem de büyük maliyetlere yol açacaktır. Daha ziyade herkesin bağlanıp veri alış verişinde bulunabileceği enternasyonal platformlara ihtiyaç duyacağız.

“İyi işleyen bir lojistik yapı için kamu, özel sektör ve hukuki altyapı uyumu şart. Son yıllarda bu işbirliğinde çok büyük adımlar atıldı. Kamu ve özel sektör artık çok daha fazla yakın, birbirini çok daha fazla dinliyor ve birbirine çok daha fazla destek veriyor. Hani hep deriz ya ‘biz aslında aynı gemideyiz’, evet fiziken hep aynı gemideydik ama artık o gemide işbirliği halindeyiz. Her şeyi çözdük mü, sorunsuz bir ortamda mıyız? Hayır değiliz, ancak büyük aşamalar kaydettik ve teker teker her sorunu çözmek için iyi niyetli gayret ve çalışmalar devam ediyor. Bu çok sağlıklı bir durum.”

Kaynak: lojistikhatti.com



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri http://ift.tt/2lcaCwd
via IFTTT

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder