30 Eylül 2019 Pazartesi

1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2mtZfEG

Aeroflot Mumbai uçuşları için bilet satışına başladı


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2o40NWx

1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı Erken tanı hayat kurtarıyor Ağrısız kitleler kanseri işaret edebilir Dünyada ve Türkiye’de meme kanseri görülme oranı arttı ancak erken tanı sayesinde ölüm oranlarında ciddi düşüş gerçekleşti. 10 yıl önce Türkiye’de on kişiden biri erken evre aşamasında meme kanseri teşhisi alırken, bu oran beş hastada bire yükseldi. Tüm dünyada “Meme Kanseri Farkındalık Ayı” olarak anılan Ekim ayında uzmanlar 20 yaşından büyük bütün kadınlara bir kez daha sesleniyor: “20 yaşından itibaren kendi kendinizi muayene edin, 40’tan itibaren mamografi çektirin. Erken tanıyla hayatınız kurtulur!” Dünya Sağlık Örgütü tarafından her yıl “Meme Kanseri Farkındalık Ayı” olarak kabul edilen ekim ayı boyunca, kampanyanın simge rengi pembe pek çok yerde karşımıza çıkacak, düzenlenen etkinliklerle kadınlarda en çok ölüme yol açan meme kanserine dikkat çekilecek… Farkındalık kampanyaları o kadar işe yaradı ki, tüm dünyada meme kanseri vakaları artmasına rağmen, erken tanı sayesinde hastalıktan ölüm oranları azaldı. Ekim ayı boyunca erken tanı ve bilinçlendirme kampanyalarıyla meme kanserine dikkat çekecek Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Uğur Deveci, yüzde 33 oranla Türkiye’de kadınlarda en çok görülen kanser türü olan meme kanseriyle ilgili merak edilen sorulara yanıt vererek, tüm kadınlara seslendi; “Meme kanseri korkulacak değil, tedavisi olan bir durumdur. Önemli olan erken saptamaktır. Gelişmiş cerrahi yöntemlerle hem hayatınız hem memeniz kurtarılabilir.” dedi. MEME KANSERİ ARTTI, ÖLÜM ORANI AZALDI Doç. Dr. Deveci dünyada ve Türkiye’de tüm kanser oranlarında olduğu gibi meme kanseri görülmesinde bir artış olduğunu ancak meme kanserinden ölüm oranlarının giderek azaldığına dikkat çekti. Erken teşhis, cerrahi yöntemlerin gelişmesi, farkındalığın artması nedeniyle ölüm oranlarının azaldığını belirten Deveci, “Batı ülkelerinde kansere yakalanma oranı daha yüksek olmasına karşın Türkiye ve ülkemizin daha doğusundaki ülkelere göre ölüm oranları daha da az. Çünkü daha erken yakalıyorlar.” dedi. Meme kanserinin erken yakalanmasında son beş yıl içinde önemli yol alındığına vurgulayan Doç. Dr. Deveci, on yıl önce on hastada bir olan erken evre meme kanseri yakalama oranının bugün beş hastada bire çıktığını söyledi. KENDİ KENDİNE MUAYENE NASIL YAPILIR? Peki, meme kanseri nasıl erken yakalanabilir, neler yapmak gerekir? Doç. Dr. Deveci, ilk tarama yönteminin 20 yaşından itibaren ayda bir kez kendi kendini muayene etmek olduğunu söyleyen Deveci, bu muayenenin nasıl yapılacağını şöyle anlattı: “Banyodan önce veya sonra aynanın karşısına geçin. Ayakta iken her iki meme birbirine simetrik mi, herhangi görüntüsel farklılık var mı, meme renginde bir değişiklik var mı bakın. Sonra elinizle dairesel hareketlerle tüm memeyi kontrol edin. Elinize gelen farklı bir durum var mı? Lenf bezi büyümesi olup olmadığını kontrol için koltuk altına bakın. Her iki meme ve koltuk altında bunu yapın. 20 yaşında bu kontrole başlandığında zaman içinde kadın memesinin yapısına alıştığı için nerede ne var bilecektir. Orada bir farklılık olduğunu anladığınız anda hekime başvurun. Ya da memenin başından kanlı akıntı, deride kızarıklıklar olduğu zaman başvurmalı. Bu tespitler bize araştırılması gereken bir durum olduğunu gösteriyor” MAMOGRAFİDEN KORKMAYIN 40 yaşından itibaren her yıl mamografi ve ultrason çekilmesi gerektiğini belirten Doç. Dr. Deveci, şöyle devam etti: “Bazı hastalar radyasyon nedeniyle mamografi çektirmek istemiyor. Oysa günümüzde mamografilerin radyasyon oranları çok düşük. O kadar radyasyonu gün boyunca ekranlardan, televizyondan, çevreden zaten alıyoruz. Yılda en az bir kez yaptırılmalıdır. İşlem sırasında yapılan sıkıştırmada memesi yoğun olanlarda bir miktar ağrı olabilir. Ama az sıkıştırılarak yapılan işlemde tanı değeri düşüktür. Söz konusu ağrı kabul edilebilir seviyededir.” BAŞVURAN 10 HASTADAN BİRİ KANSER Hastaneye memesinde kitle olduğu şikayetiyle başvuran hastaların yüzde 10’unda meme kanseri tespit edildiğini belirten Doç. Dr. Deveci, “Meme ağrısıyla başvuran hastaların büyük çoğunluğunda memeye ait kötü huylu hastalık, meme kanseri saptamıyoruz. Ağrı bize daha çok iyi huylu hastalıkları, ağrısız ele gelen kitleler meme kanserine işaret edebilir. Cildimizdeki et benleri gibi memede bir takım yağ bezeleri, kistler olabilir. Bunlar kötü şeyler değillerdir. Burada önemli olan bunu takibe almaktır. İleride bunların nasıl değişim, dönüşüm yapabileceğini bilemeyiz.” dedi. BİYOPSİ KANSERİ YAYMAZ Meme kanserinde kesin tanı koymanın tek yolunun biyopsi olduğunu söyleyen Doç. Dr. Deveci, bazı hastaların “Meme kanserini yayar mı?” endişesiyle yaptırmaktan çekindiğini belirterek, “Kanser tanısı koymadan ameliyat yapılmaz. Tanıyı da biyopsi ile koyuyoruz. Günümüzde uygulanan tru-cat biyopsi yöntemi güvenlidir. Uygulamada ucunda iğne olan bir tabanca kullanılıyor. İçeri giren iğnenin ucu açılıyor. Parçayı içine aldıktan sonra çıkar. Çevreye bulaşmaz. Biyopsi lokal anestezi ile yapıyor. Ağrı hissedilmiyor. Korkulacak, çekinilecek bir işlem değil. Bu işlemde doğruluk oranı yüzde 96-98’dir.” dedi. ARTIK MEME DE KURTULUYOR Doç. Dr. Deveci, “Artık mastektomi denilen memeyi çıkarma cerrahisi yapmak yerine meme koruyucu cerrahi, memeyi yerinde bırakarak yapılan cerrahiler daha çoğunluklu yapılıyor” dedi. Meme kanseri tedavisinin temelinin cerrahi olduğunu belirten Deveci, teşhis sonrası izlenen yolu şöyle anlattı: “Cerrahi uygulanmadan, meme kanserine şifa bulma ihtimali yok. Vücutta dağılımı olmayan ve meme ile sınırlı olan hastalarda ilk tercih cerrahi olarak tümörün alınmasıdır. Bu işlem genellikle meme koruyucu cerrahi olarak yapılmaktadır. Çok nadiren memenin alınması söz konusu olur. Meme kanseri tanısı alınan hastada vücuda dağılımı olan bir tümör saptanırsa o zaman cerrahiden önce onkolojik tedavi alması gerekiyor. Onkolojik tedaviyle evresi geriletip sonra cerrahi tedavi alabiliyor hasta.” Doç. Dr. Deveci, genel cerrahların meme dokusunda büyük kayıplar olmasına karşın memeyi tekrar dizayn edebilir hale geldiklerine de dikkat çekti: “Artık tüm memeyi aldığımız ameliyatların oranı çok azaldı. Ancak 10 hastadan birinin memesi alınırken, dokuzunda meme koruyucu cerrahi uygulanıyor. Eskiden memenin tamamının alındığı hastalarda, kalan tedavilerin ardından 1-2 yıl sonra vücudun kendi kas sistemi ya da silikon protezlerle rekonstrüksiyonlar yapılıyordu. Ama günümüzde kendi memesini kullanarak bu iş yapılabilir hale geldi. Onkoplastik cerrahide kendi meme dokusundan işlem yaparak orijinale yakın görüntü elde ediyoruz. Bu yöntemle yapılan ameliyatlardan sonra hastaya radyoterapi veriliyor. Eğer koltuk altı yayılımı varsa aynı cerrahiyle koltuk altı lenf bezleri temizlemesi yapılıyor.” KİMLER RİSK ALTINDA? Doç. Dr. Uğur Deveci meme kanseri riskini artıran yaş, genetik, hormonal ve çevresel faktörleri şöyle sıraladı: Yaş. Yaş ilerledikçe, özellikle 40 yaşından sonra meme kanseri riski artıyor. Genetik. Özellikle birinci derece akrabalarda meme kanserinin, ailesel kanser sendromlarının varlığı meme kanseri riskini arttırıyor. Östrojen. Bir kadın hayatı boyunca östrojen hormonuna ne kadar maruz kalmışsa meme kanserine yakalanma riski o kadar artıyor. Adet görmeye erken başlamak, menopoza geç girmek de östrojene maruz kalma süresini uzatmış oluyor. Çocuk doğurmamış olmak, emzirmemiş olmak, meme kanser riskini artıyor. Menopoza girdikten sonra hormon tedavileri almak riski arttırıyor. Beslenme. Kişide obezite olması, yağlı beslenmesi, alkol tüketimi meme kanser riskini artıyor. RİSKİ NASIL AZALTABİLİRİZ? Doç. Dr. Deveci, meme kanserine yakalanma riskinin nasıl azaltılabileceğini de şöyle sıraladı: Genetik kaynaklı riskler azaltılamaz. Koruyucu cerrahi ile önlem almak gerekebilir.Çevresel faktörler değiştirilebilir. Obezite azaltılmalı. Yağlı gıdalar azaltılıp, sebze-meyve ağırlıklı beslenmeli. Alkol kullanılmamalı. Hareketli yaşam tercih edilmeli.Menopoz sonrasında kullanılan hormon replasman tedavisi, özellikle beş yılı aşıyorsa meme kanser gelişimini iki buçuk kat arttırdığı için artık kadın doğum uzmanları da çok fazla önermiyorlar. KANSER ORANI NEDEN ARTTI? Doç. Dr. Deveci, kanser oranlarında son yıllarda görülen artışın çevresel faktörlerden kaynaklandığını söyleyerek, şunlara dikkat çekti: “Besinlerdeki antioksidan azaldı. Eskiden bir domatesten elde ettiğimiz antioksidan miktarını almak için artık üç domates yemek gerekiyor. Genetiği ile oynanmış gıdalar, kimyasallar ile ilaçlanmış sebze ve meyveler, hormonlu havyaların etlerini tüketiyoruz. Ekranlar, telefonlar, tabletler, her yerde radyasyon var. Maruz kaldığımız radyasyon oranının artması, besinlerdeki koruyucu özelliklerin azalması, toksik etkilerin artması kanser oranlarının yükselmesine neden oluyor” dedi.

Erken tanı hayat kurtarıyor

Ağrısız kitleler kanseri işaret edebilir

  • Dünyada ve Türkiye’de meme kanseri görülme oranı arttı ancak erken tanı sayesinde ölüm oranlarında ciddi düşüş gerçekleşti. 10 yıl önce Türkiye’de on kişiden biri erken evre aşamasında meme kanseri teşhisi alırken, bu oran beş hastada bire yükseldi.
  • Tüm dünyada “Meme Kanseri Farkındalık Ayı” olarak anılan Ekim ayında uzmanlar 20 yaşından büyük bütün kadınlara bir kez daha sesleniyor:

“20 yaşından itibaren kendi kendinizi muayene edin,

40’tan itibaren mamografi çektirin.

Erken tanıyla hayatınız kurtulur!”

Dünya Sağlık Örgütü tarafından her yıl “Meme Kanseri Farkındalık Ayı” olarak kabul edilen ekim ayı boyunca, kampanyanın simge rengi pembe pek çok yerde karşımıza çıkacak, düzenlenen etkinliklerle kadınlarda en çok ölüme yol açan meme kanserine dikkat çekilecek… Farkındalık kampanyaları o kadar işe yaradı ki, tüm dünyada meme kanseri vakaları artmasına rağmen, erken tanı sayesinde hastalıktan ölüm oranları azaldı.

Ekim ayı boyunca erken tanı ve bilinçlendirme kampanyalarıyla meme kanserine dikkat çekecek Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Uğur Deveci, yüzde 33 oranla Türkiye’de kadınlarda en çok görülen kanser türü olan meme kanseriyle ilgili merak edilen sorulara yanıt vererek, tüm kadınlara seslendi; “Meme kanseri korkulacak değil, tedavisi olan bir durumdur. Önemli olan erken saptamaktır. Gelişmiş cerrahi yöntemlerle hem hayatınız hem memeniz kurtarılabilir.” dedi.

MEME KANSERİ ARTTI, ÖLÜM ORANI AZALDI

Doç. Dr. Deveci dünyada ve Türkiye’de tüm kanser oranlarında olduğu gibi meme kanseri görülmesinde bir artış olduğunu ancak meme kanserinden ölüm oranlarının giderek azaldığına dikkat çekti. Erken teşhis, cerrahi yöntemlerin gelişmesi, farkındalığın artması nedeniyle ölüm oranlarının azaldığını belirten Deveci, “Batı ülkelerinde kansere yakalanma oranı daha yüksek olmasına karşın Türkiye ve ülkemizin daha doğusundaki ülkelere göre ölüm oranları daha da az. Çünkü daha erken yakalıyorlar.” dedi.

Meme kanserinin erken yakalanmasında son beş yıl içinde önemli yol alındığına vurgulayan Doç. Dr. Deveci, on yıl önce on hastada bir olan erken evre meme kanseri yakalama oranının bugün beş hastada bire çıktığını söyledi.

KENDİ KENDİNE MUAYENE NASIL YAPILIR?

Peki, meme kanseri nasıl erken yakalanabilir, neler yapmak gerekir? Doç. Dr. Deveci, ilk tarama yönteminin 20 yaşından itibaren ayda bir kez kendi kendini muayene etmek olduğunu söyleyen Deveci, bu muayenenin nasıl yapılacağını şöyle anlattı:

“Banyodan önce veya sonra aynanın karşısına geçin. Ayakta iken her iki meme birbirine simetrik mi, herhangi görüntüsel farklılık var mı, meme renginde bir değişiklik var mı bakın. Sonra elinizle dairesel hareketlerle tüm memeyi kontrol edin. Elinize gelen farklı bir durum var mı? Lenf bezi büyümesi olup olmadığını kontrol için koltuk altına bakın. Her iki meme ve koltuk altında bunu yapın. 20 yaşında bu kontrole başlandığında zaman içinde kadın memesinin yapısına alıştığı için nerede ne var bilecektir. Orada bir farklılık olduğunu anladığınız anda hekime başvurun. Ya da memenin başından kanlı akıntı, deride kızarıklıklar olduğu zaman başvurmalı. Bu tespitler bize araştırılması gereken bir durum olduğunu gösteriyor”

MAMOGRAFİDEN KORKMAYIN

40 yaşından itibaren her yıl mamografi ve ultrason çekilmesi gerektiğini belirten Doç. Dr. Deveci, şöyle devam etti:

“Bazı hastalar radyasyon nedeniyle mamografi çektirmek istemiyor. Oysa günümüzde mamografilerin radyasyon oranları çok düşük. O kadar radyasyonu gün boyunca ekranlardan, televizyondan, çevreden zaten alıyoruz. Yılda en az bir kez yaptırılmalıdır. İşlem sırasında yapılan sıkıştırmada memesi yoğun olanlarda bir miktar ağrı olabilir. Ama az sıkıştırılarak yapılan işlemde tanı değeri düşüktür. Söz konusu ağrı kabul edilebilir seviyededir.”

BAŞVURAN 10 HASTADAN BİRİ KANSER

Hastaneye memesinde kitle olduğu şikayetiyle başvuran hastaların yüzde 10’unda meme kanseri tespit edildiğini belirten Doç. Dr. Deveci, “Meme ağrısıyla başvuran hastaların büyük çoğunluğunda memeye ait kötü huylu hastalık, meme kanseri saptamıyoruz. Ağrı bize daha çok iyi huylu hastalıkları, ağrısız ele gelen kitleler meme kanserine işaret edebilir. Cildimizdeki et benleri gibi memede bir takım yağ bezeleri, kistler olabilir. Bunlar kötü şeyler değillerdir. Burada önemli olan bunu takibe almaktır. İleride bunların nasıl değişim, dönüşüm yapabileceğini bilemeyiz.” dedi.

BİYOPSİ KANSERİ YAYMAZ

Meme kanserinde kesin tanı koymanın tek yolunun biyopsi olduğunu söyleyen Doç. Dr. Deveci, bazı hastaların “Meme kanserini yayar mı?” endişesiyle yaptırmaktan çekindiğini belirterek, “Kanser tanısı koymadan ameliyat yapılmaz. Tanıyı da biyopsi ile koyuyoruz. Günümüzde uygulanan tru-cat biyopsi yöntemi güvenlidir. Uygulamada ucunda iğne olan bir tabanca kullanılıyor. İçeri giren iğnenin ucu açılıyor. Parçayı içine aldıktan sonra çıkar. Çevreye bulaşmaz. Biyopsi lokal anestezi ile yapıyor. Ağrı hissedilmiyor. Korkulacak, çekinilecek bir işlem değil. Bu işlemde doğruluk oranı yüzde 96-98’dir.” dedi.

ARTIK MEME DE KURTULUYOR

Doç. Dr. Deveci, “Artık mastektomi denilen memeyi çıkarma cerrahisi yapmak yerine meme koruyucu cerrahi, memeyi yerinde bırakarak yapılan cerrahiler daha çoğunluklu yapılıyor” dedi. Meme kanseri tedavisinin temelinin cerrahi olduğunu belirten Deveci, teşhis sonrası izlenen yolu şöyle anlattı:

“Cerrahi uygulanmadan, meme kanserine şifa bulma ihtimali yok. Vücutta dağılımı olmayan ve meme ile sınırlı olan hastalarda ilk tercih cerrahi olarak tümörün alınmasıdır. Bu işlem genellikle meme koruyucu cerrahi olarak yapılmaktadır. Çok nadiren memenin alınması söz konusu olur. Meme kanseri tanısı alınan hastada vücuda dağılımı olan bir tümör saptanırsa o zaman cerrahiden önce onkolojik tedavi alması gerekiyor. Onkolojik tedaviyle evresi geriletip sonra cerrahi tedavi alabiliyor hasta.”

Doç. Dr. Deveci, genel cerrahların meme dokusunda büyük kayıplar olmasına karşın memeyi tekrar dizayn edebilir hale geldiklerine de dikkat çekti:

“Artık tüm memeyi aldığımız ameliyatların oranı çok azaldı. Ancak 10 hastadan birinin memesi alınırken, dokuzunda meme koruyucu cerrahi uygulanıyor. Eskiden memenin tamamının alındığı hastalarda, kalan tedavilerin ardından 1-2 yıl sonra vücudun kendi kas sistemi ya da silikon protezlerle rekonstrüksiyonlar yapılıyordu. Ama günümüzde kendi memesini kullanarak bu iş yapılabilir hale geldi. Onkoplastik cerrahide kendi meme dokusundan işlem yaparak orijinale yakın görüntü elde ediyoruz. Bu yöntemle yapılan ameliyatlardan sonra hastaya radyoterapi veriliyor. Eğer koltuk altı yayılımı varsa aynı cerrahiyle koltuk altı lenf bezleri temizlemesi yapılıyor.”

KİMLER RİSK ALTINDA?

Doç. Dr. Uğur Deveci meme kanseri riskini artıran yaş, genetik, hormonal ve çevresel faktörleri şöyle sıraladı:

  • Yaş. Yaş ilerledikçe, özellikle 40 yaşından sonra meme kanseri riski artıyor.
  • Genetik. Özellikle birinci derece akrabalarda meme kanserinin, ailesel kanser sendromlarının varlığı meme kanseri riskini arttırıyor.
  • Östrojen. Bir kadın hayatı boyunca östrojen hormonuna ne kadar maruz kalmışsa meme kanserine yakalanma riski o kadar artıyor. Adet görmeye erken başlamak, menopoza geç girmek de östrojene maruz kalma süresini uzatmış oluyor. Çocuk doğurmamış olmak, emzirmemiş olmak, meme kanser riskini artıyor. Menopoza girdikten sonra hormon tedavileri almak riski arttırıyor.
  • Beslenme. Kişide obezite olması, yağlı beslenmesi, alkol tüketimi meme kanser riskini artıyor.

RİSKİ NASIL AZALTABİLİRİZ?

Doç. Dr. Deveci, meme kanserine yakalanma riskinin nasıl azaltılabileceğini de şöyle sıraladı: Genetik kaynaklı riskler azaltılamaz. Koruyucu cerrahi ile önlem almak gerekebilir.Çevresel faktörler değiştirilebilir. Obezite azaltılmalı. Yağlı gıdalar azaltılıp, sebze-meyve ağırlıklı beslenmeli. Alkol kullanılmamalı. Hareketli yaşam tercih edilmeli.Menopoz sonrasında kullanılan hormon replasman tedavisi, özellikle beş yılı aşıyorsa meme kanser gelişimini iki buçuk kat arttırdığı için artık kadın doğum uzmanları da çok fazla önermiyorlar.

KANSER ORANI NEDEN ARTTI?

Doç. Dr. Deveci, kanser oranlarında son yıllarda görülen artışın çevresel faktörlerden kaynaklandığını söyleyerek, şunlara dikkat çekti:

“Besinlerdeki antioksidan azaldı. Eskiden bir domatesten elde ettiğimiz antioksidan miktarını almak için artık üç domates yemek gerekiyor. Genetiği ile oynanmış gıdalar, kimyasallar ile ilaçlanmış sebze ve meyveler, hormonlu havyaların etlerini tüketiyoruz. Ekranlar, telefonlar, tabletler, her yerde radyasyon var. Maruz kaldığımız radyasyon oranının artması, besinlerdeki koruyucu özelliklerin azalması, toksik etkilerin artması kanser oranlarının yükselmesine neden oluyor” dedi.



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2mtZfEG
via IFTTT

Aeroflot Mumbai uçuşları için bilet satışına başladı Aeroflot Mumbai uçuşları için bilet satışlarına başladı Aeroflot, Hindistan’ın Mumbai şehrine düzenleyeceği direkt uçuş için bilet satışlarına başladı. Moskova – Mumbai – Moskova hattında tarifeli uçak seferleri 2 Temmuz 2020’de başlayacak. Mumbai şehrine düzenlenen seferlerle Aeroflot Hindistan’da ikinci noktaya uçmaya başlamış olacak. Daha önce havayolu Delhi hizmeti vermekteydi. Uçuşlar aşağıdaki programa göre Airbus 330 uçakları kullanılarak günlük olarak gerçekleşecek: Moskova – Mumbai – Uçuş SU0238 Sheremetyevo 00: 45’te kalkacak ve Chhatrapati Shivaji’ye 10: 15’te varacak (tüm saatler lokal) Mumbai – Moskova – Uçuş SU0239, Chhatrapati Shivaji’den saat 11: 45’te kalkacak ve saat 16: 15’te Sheremetyevo’ya varacak (lokal saat) Mumbai, Hindistan’ın en büyük şehri. Hint istihdamının yüzde onunu karşılayan şehir ülkenin ekonomisinde kilit durumunda. Mumbai, Hindistan’a açılan bir kapı ve önemli bir ulaşım merkezi. Mumbai sadece bir ticaret ve finans merkezi değil,  ayrıca çeşitli kültürleri ve dinleri harmanlayan, eşsiz mirasa sahip bir şehir. Bu çeşitlilik, dünyanın en eski medeniyetlerinden birini tanımak isteyen uluslararası turistleri kendine çekiyor.

Aeroflot Mumbai uçuşları için bilet satışlarına başladı

Aeroflot, Hindistan’ın Mumbai şehrine düzenleyeceği direkt uçuş için bilet satışlarına başladı.
Moskova – Mumbai – Moskova hattında tarifeli uçak seferleri 2 Temmuz 2020’de başlayacak. Mumbai şehrine düzenlenen seferlerle Aeroflot Hindistan’da ikinci noktaya uçmaya başlamış olacak. Daha önce havayolu Delhi hizmeti vermekteydi.

Uçuşlar aşağıdaki programa göre Airbus 330 uçakları kullanılarak günlük olarak gerçekleşecek:

Moskova – Mumbai
– Uçuş SU0238 Sheremetyevo 00: 45’te kalkacak ve Chhatrapati Shivaji’ye 10: 15’te varacak (tüm saatler lokal)
Mumbai – Moskova
– Uçuş SU0239, Chhatrapati Shivaji’den saat 11: 45’te kalkacak ve saat 16: 15’te Sheremetyevo’ya varacak (lokal saat)

Mumbai, Hindistan’ın en büyük şehri. Hint istihdamının yüzde onunu karşılayan şehir ülkenin ekonomisinde kilit durumunda. Mumbai, Hindistan’a açılan bir kapı ve önemli bir ulaşım merkezi. Mumbai sadece bir ticaret ve finans merkezi değil,  ayrıca çeşitli kültürleri ve dinleri harmanlayan, eşsiz mirasa sahip bir şehir. Bu çeşitlilik, dünyanın en eski medeniyetlerinden birini tanımak isteyen uluslararası turistleri kendine çekiyor.



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2o40NWx
via IFTTT

Adria Airways iflas başvurusunda bulundu Adria Airways, iflas işlemlerinde bulunduğunu ve uçuşlarını durdurduğunu açıkladı. Sloven bayrak taşıyıcısı, uçuş operasyonlarını geçen hafta Pazartesi akşamından itibaren  durdurmaya başladı. Geçtiğimiz iki hafta boyunca ve özellikle de son birkaç gün boyunca, Adria filosunundaki uçakların çoğu kiralayanlar tarafında geri çekilmişti, bu zaten geri dönüşü imkansız hale getirdi. Daha önce, Adria Airways, Slovenya hükümetinden dört milyon Euro tutarında bir kurtarma kredisi talep etmiş ama olumlu sonuç alamamıştı. Borç reddedildi ve hükümet “para kaybı” olacağını belirtti. Bu arada, Slovenya Ekonomi Bakanı, hükümetin ülkenin uluslararası bağlantılarındaki boşlukları doldurmak için yeni bir havayolu kurmayı düşündüğünü açıkladı. 1961’de kurulan havayolu şirket, Star Alliance’ın bir parçası ve Alman bayrak taşıyıcısı Lufthansa’nın yakın bir ortağıydı. Adria, hem kod paylaşımı anlaşmalarıyla hem de Lufthansa uçuş numarasına sahip bazı uçuşlarda özel kiralama anlaşmalarıyla çok sayıda uçuş gerçekleştiriyordu. Hatta Lufthansa Grubunun sık uçan yolcu programı olan ‘Miles & More’ kullanıldı.  Adria Airways’in filosu Airbus A319, Bombardier CRJ bölgesel jetleri ve Saab 2000 turboprop uçağından oluşuyordu. Şirkette 550’den fazla kişi istihdam ediliyordu.  

Adria Airways, iflas işlemlerinde bulunduğunu ve uçuşlarını durdurduğunu açıkladı.

Sloven bayrak taşıyıcısı, uçuş operasyonlarını geçen hafta Pazartesi akşamından itibaren  durdurmaya başladı.

Geçtiğimiz iki hafta boyunca ve özellikle de son birkaç gün boyunca, Adria filosunundaki uçakların çoğu kiralayanlar tarafında geri çekilmişti, bu zaten geri dönüşü imkansız hale getirdi.

Daha önce, Adria Airways, Slovenya hükümetinden dört milyon Euro tutarında bir kurtarma kredisi talep etmiş ama olumlu sonuç alamamıştı. Borç reddedildi ve hükümet “para kaybı” olacağını belirtti.

Bu arada, Slovenya Ekonomi Bakanı, hükümetin ülkenin uluslararası bağlantılarındaki boşlukları doldurmak için yeni bir havayolu kurmayı düşündüğünü açıkladı.

1961’de kurulan havayolu şirket, Star Alliance’ın bir parçası ve Alman bayrak taşıyıcısı Lufthansa’nın yakın bir ortağıydı. Adria, hem kod paylaşımı anlaşmalarıyla hem de Lufthansa uçuş numarasına sahip bazı uçuşlarda özel kiralama anlaşmalarıyla çok sayıda uçuş gerçekleştiriyordu. Hatta Lufthansa Grubunun sık uçan yolcu programı olan ‘Miles & More’ kullanıldı. 

Adria Airways’in filosu Airbus A319, Bombardier CRJ bölgesel jetleri ve Saab 2000 turboprop uçağından oluşuyordu. Şirkette 550’den fazla kişi istihdam ediliyordu.

 



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2o1v8ER
via IFTTT

Adria Airways iflas başvurusunda bulundu


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2o1v8ER

Corendon Airlines Nürnberg Uçuşlarını Üçe Katladı


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2mjGkfR

Emirates, 2019 Sunday Times Üst Düzey Marka Ödüllerinde, ‘En İyi Uluslararası Havayolu Ödülü’nü kazandı


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2nWMtyL

Corendon Airlines Nürnberg Uçuşlarını Üçe Katladı Corendon Airlines Nürnberg Uçuşlarını Üçe Katladı Nürnberg’e base edeceği iki uçak ile haftada 50’nin üzerinde uçuş planlayan Corendon Airlines, ilk base uçuşunu Cumartesi günü 181 yolcu ile Las Palmas’a gerçekleştirdi. Corendon Airlines, 2019-2020 kış döneminde bir uçağını, 2020 yaz döneminde ise ikinci uçağı bu meydana base ederek tüm yıl boyunca Akdeniz, Mısır ve Kanarya Adaları çevresindeki popüler tatil destinasyonlarına uçuşlar gerçekleştirecek. Corendon Airlines 28 Eylül Cumartesi günü ilk base uçuşunu gerçekleştirecek. Ekim ayının sonundan itibaren kış tarifesinin başlaması ile belirli destinasyonlara haftada 11 uçuş planlayan havayolu 2020 yaz sezonunda yeni destinasyonlar ile birlikte uçuş sayısını 50’nin üzerine çıkaracak. 2015 yılından bu yana Nürnberg‘den uçuşlar düzenleyen Corendon Airlines, 2019 yaz sezonunda bu meydandan Antalya, Girit, Rodos ve Hurgada’ya uçuşlar gerçekleştirmişti. Şirket, 2019-2020 kış döneminde ise bir uçağını Nürnberg Havalimanı’na base ederek Antalya, Tenerife, Fuerteventura, Gran Canaria ve Hurghada’ya turistik uçuşlara devam edecek. 2020 yazında ise ikinci uçağın base edilmesiyle hem koltuk kapasitesi artıracak hem de destinasyonlarına Tel Aviv, Ibiza, Lanzarote ve Hanya gibi yenilerini ekleyecek olan Corendon Airlines, Nürnberg meydanından haftalık 50’nin üzerinde uçuş planladı. Artırdığı koltuk kapasitesi ve destinasyon sayısı ile Nürnberg Havalimanı’ndan uçuşlarını üç katına çıkaran havayolunun hedefi 2020 sezonunda bu meydanda 500 bin yolcu sayısına ulaşmak. İlk base uçuş vesilesiyle Nürnberg Havalimanı’nda Corendon Airlines ve Havalimanı yöneticileri ile Nürnberg Belediye Başkan Vekili Dr. Michael Fraas’ın da katıldığı etkinlikte konuşan Havalimanı Müdürü Dr. Michael Hupe, “Yeni uçuşlarla 2019 yılı başından beri oluşan talep yoğunluğunu ve arz açığını başarılı şekilde karşılayacağız. Corendon Airlines ile yolcularımıza hızlı, güvenilir ve çeşitliliği yüksek hizmetler sunacak olmaktan dolayı da çok memnunuz” dedi. Corendon Airlines Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Karaer; “2014 yılında girdiğimiz Almanya pazarında her sene daha iyiyi hedefleyerek başarılı operasyonlara imza attık. Koltuk kapasitesi ve destinasyon çeşitliliğimizi artırarak bu pazardaki yatırımlarımıza hız kesmeden devam etmeyi hedefliyoruz. Bu bağlamda 2020 sezonu için Almanya’dan farklı destinasyonlara toplamda 3 milyon koltuk planladık. Antalya ile kardeş şehir belediyeleri olan Nürnberg, uçuş planımızda uzun zamandır yer alan ve operasyonlarımızı her geçen sezon genişlettiğimiz bir nokta. Uçak base etme kararımız bu bölgenin potansiyelini değerlendirebilmek ve yolcuların talebini karşılayabilmek adına, Nürnberg Havalimanı ile iyi işbirliklerimizin de altını çizen mantıklı bir gelişmedir. Hem bizler, hem de yolcular için güzel olacağını umuyoruz.” Corendon Airlines’ın 2020 Yaz sezonunda Nürnberg için uçuş planlaması ise şu şekilde: Heraklion Pazartesi, Çarşamba, Perşembe, Cumartesi ve Pazar Kos Salı ve Pazar Rodos Pazartesi, Çarşamba ve Cuma Hanya Salı ve Cuma Fuerteventura Perşembe ve Pazar Las Palmas Çarşamba ve Cumartesi Palma de Mallorca Her gün Tenerife Cuma Lanzarote Pazar Ibiza Perşembe ve Cumartesi Olbia Pazartesi ve Cumartesi Lamezia Terme Cumartesi Hurgada Salı ve Cuma Telaviv Salı Antalya Her gün İzmir Pazartesi, Perşembe ve Cumartesi Alanya-Gazipaşa Cuma Dalaman Cumartesi Bodrum Pazartesi ve Pazar Trabzon Çarşamba Adana Pazartesi Ankara Salı Corendon Airlines hakkında: Kurulduğu ilk günden bu yana “Fark Yarat” sloganıyla girdiği havacılık sektöründe birçok örnek uygulamaya ve ilklere imza atan Corendon Airlines, 12 Nisan 2005’te Amsterdam’dan Sabiha Gökçen’e ve 4 Nisan 2012’de Gazipaşa Havalimanı’na yaptığı uçuşlar ile bu meydanlara ilk kez yolcu uçağı indiren Türk şirketi olmuştur. 2011 yılında kurulan Hollanda tescilli Corendon Dutch Airlines ve 2017 yılında kurulan Corendon Airlines Europe iştirakleri ile birlikte Avrupa içindeki ve Türkiye’deki popüler tatil destinasyonlarına uçuşlar düzenleyen Corendon Airlines, 45 ülkede 145 ülkeye uçan uluslararası bir havayolu konumuna gelmiştir. 2019 itibarıyla filosundaki 24 adet Boeing 737 model uçakla operasyonlarına devam eden Corendon Airlines, yılda 4 milyon yolcu sayısı ile hem Türkiye’de hem de Avrupa’da önemli bir havayolu pozisyona yükselmiştir.

Corendon Airlines Nürnberg Uçuşlarını Üçe Katladı

Nürnberg’e base edeceği iki uçak ile haftada 50’nin üzerinde uçuş planlayan Corendon Airlines, ilk base uçuşunu Cumartesi günü 181 yolcu ile Las Palmas’a gerçekleştirdi.

Corendon Airlines, 2019-2020 kış döneminde bir uçağını, 2020 yaz döneminde ise ikinci uçağı bu meydana base ederek tüm yıl boyunca Akdeniz, Mısır ve Kanarya Adaları çevresindeki popüler tatil destinasyonlarına uçuşlar gerçekleştirecek. Corendon Airlines 28 Eylül Cumartesi günü ilk base uçuşunu gerçekleştirecek. Ekim ayının sonundan itibaren kış tarifesinin başlaması ile belirli destinasyonlara haftada 11 uçuş planlayan havayolu 2020 yaz sezonunda yeni destinasyonlar ile birlikte uçuş sayısını 50’nin üzerine çıkaracak.

2015 yılından bu yana Nürnberg‘den uçuşlar düzenleyen Corendon Airlines, 2019 yaz sezonunda bu meydandan Antalya, Girit, Rodos ve Hurgada’ya uçuşlar gerçekleştirmişti. Şirket, 2019-2020 kış döneminde ise bir uçağını Nürnberg Havalimanı’na base ederek Antalya, Tenerife, Fuerteventura, Gran Canaria ve Hurghada’ya turistik uçuşlara devam edecek. 2020 yazında ise ikinci uçağın base edilmesiyle hem koltuk kapasitesi artıracak hem de destinasyonlarına Tel Aviv, Ibiza, Lanzarote ve Hanya gibi yenilerini ekleyecek olan Corendon Airlines, Nürnberg meydanından haftalık 50’nin üzerinde uçuş planladı. Artırdığı koltuk kapasitesi ve destinasyon sayısı ile Nürnberg Havalimanı’ndan uçuşlarını üç katına çıkaran havayolunun hedefi 2020 sezonunda bu meydanda 500 bin yolcu sayısına ulaşmak.

İlk base uçuş vesilesiyle Nürnberg Havalimanı’nda Corendon Airlines ve Havalimanı yöneticileri ile Nürnberg Belediye Başkan Vekili Dr. Michael Fraas’ın da katıldığı etkinlikte konuşan Havalimanı Müdürü Dr. Michael Hupe, “Yeni uçuşlarla 2019 yılı başından beri oluşan talep yoğunluğunu ve arz açığını başarılı şekilde karşılayacağız. Corendon Airlines ile yolcularımıza hızlı, güvenilir ve çeşitliliği yüksek hizmetler sunacak olmaktan dolayı da çok memnunuz” dedi.

Corendon Airlines Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Karaer; “2014 yılında girdiğimiz Almanya pazarında her sene daha iyiyi hedefleyerek başarılı operasyonlara imza attık. Koltuk kapasitesi ve destinasyon çeşitliliğimizi artırarak bu pazardaki yatırımlarımıza hız kesmeden devam etmeyi hedefliyoruz. Bu bağlamda 2020 sezonu için Almanya’dan farklı destinasyonlara toplamda 3 milyon koltuk planladık. Antalya ile kardeş şehir belediyeleri olan Nürnberg, uçuş planımızda uzun zamandır yer alan ve operasyonlarımızı her geçen sezon genişlettiğimiz bir nokta. Uçak base etme kararımız bu bölgenin potansiyelini değerlendirebilmek ve yolcuların talebini karşılayabilmek adına, Nürnberg Havalimanı ile iyi işbirliklerimizin de altını çizen mantıklı bir gelişmedir. Hem bizler, hem de yolcular için güzel olacağını umuyoruz.”

Corendon Airlines’ın 2020 Yaz sezonunda Nürnberg için uçuş planlaması ise şu şekilde:

Heraklion Pazartesi, Çarşamba, Perşembe, Cumartesi ve Pazar

Kos Salı ve Pazar

Rodos Pazartesi, Çarşamba ve Cuma

Hanya Salı ve Cuma

Fuerteventura Perşembe ve Pazar

Las Palmas Çarşamba ve Cumartesi

Palma de Mallorca Her gün

Tenerife Cuma

Lanzarote Pazar

Ibiza Perşembe ve Cumartesi

Olbia Pazartesi ve Cumartesi

Lamezia Terme Cumartesi

Hurgada Salı ve Cuma

Telaviv Salı

Antalya Her gün

İzmir Pazartesi, Perşembe ve Cumartesi

Alanya-Gazipaşa Cuma

Dalaman Cumartesi

Bodrum Pazartesi ve Pazar

Trabzon Çarşamba

Adana Pazartesi

Ankara Salı

Corendon Airlines hakkında:

Kurulduğu ilk günden bu yana “Fark Yarat” sloganıyla girdiği havacılık sektöründe birçok örnek uygulamaya ve ilklere imza atan Corendon Airlines, 12 Nisan 2005’te Amsterdam’dan Sabiha Gökçen’e ve 4 Nisan 2012’de Gazipaşa Havalimanı’na yaptığı uçuşlar ile bu meydanlara ilk kez yolcu uçağı indiren Türk şirketi olmuştur. 2011 yılında kurulan Hollanda tescilli Corendon Dutch Airlines ve 2017 yılında kurulan Corendon Airlines Europe iştirakleri ile birlikte Avrupa içindeki ve Türkiye’deki popüler tatil destinasyonlarına uçuşlar düzenleyen Corendon Airlines, 45 ülkede 145 ülkeye uçan uluslararası bir havayolu konumuna gelmiştir. 2019 itibarıyla filosundaki 24 adet Boeing 737 model uçakla operasyonlarına devam eden Corendon Airlines, yılda 4 milyon yolcu sayısı ile hem Türkiye’de hem de Avrupa’da önemli bir havayolu pozisyona yükselmiştir.



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2mjGkfR
via IFTTT

Emirates, 2019 Sunday Times Üst Düzey Marka Ödüllerinde, ‘En İyi Uluslararası Havayolu Ödülü’nü kazandı Emirates, 2019 Sunday Times Üst Düzey Marka Ödüllerinde,‘En İyi Uluslararası Havayolu Ödülü’nü kazandı Emirates Havayolu, 2019 Sunday Times Üst Düzey Marka Ödüllerinde, İş Dünyası kategorisinde En İyi Uluslararası Havayolu unvanını ve Grand Prix ödülü olan, Gözde Markalar kategorisinde ise ikinciliği elde etti. İnsanları ve şehirleri birbirine bağlayan Emirates Havayolu, Johannesburg’ta, The Venue at The Houghton’da düzenlenen, 2019 Sunday Times Üst Düzey Marka Ödüllerinde, İş Dünyası kategorisinde En İyi Uluslararası Havayolu unvanına layık görülürken, Grand Prix ödülü olan, Gözde Markalar kategorisinde ise ikinci olarak büyük bir başarı elde etti. Yirminci yılını kutlayan, The Sunday Times Üst Düzey Marka Anketi, tüketicilerin, şirketlere yönelik düşüncelerini ortaya koyan, ülkedeki en prestijli gösterge olarak görülüyor. İş Dünyası kategorisindeki sonuçlar, 450’den fazla üst düzey iş dünyası yöneticisi ve karar vericileri ile yapılan çevrimiçi görüşmeye dayalı olarak belirleniyor. Emirates Güney Afrika Bölge Müdürü Fouad Caaunhye konuya dair yaptığı açıklamada “Uçak içi ürün ve seyahat deneyimimizin Sunday Times ve Güney Afrikalı yolcularımız tarafından tanınması bizim için en önemli gurur kaynağı. Güney Afrika’da, yolcularımızın anılarında yer alacak deneyimleri sürekli sağlayacak, kararlı ve tutkulu bir ekibimiz var ve bu ödül de onların bu konudaki çabalarının bir parçası,” dedi. Gökyüzündeki en kapsamlı ve en son teknoloji, eğlence ve iletişim hizmetlerinden birini sunan Emirates, yolcularına ödüllü uçak içi eğlence sistemi ice ile, Güney Afrika film ve müzikleri de dahil, 4,000 kanaldan fazla eğlence imkânı sağlıyor. Tüm sınıflardaki yolcular, Economy Class’ta 13.3 inç, Business Class’ta 23 inç ve First Class’ta 32 inç olmak üzere, sektördeki en geniş ekranlardan yararlanabiliyor. Emirates, bu yılın başlarında, haftada dört ek uçuşluk mevsimsel artış ile birlikte, ödüllü First Class kabininin keyfini Durban uçuşları için de sunmaya başladı. Ek olarak, Emirates’in, dünyanın her yerindeki şarap üreticileri ile uzun süredir süregelen ilişkisi, uçuşlarda yolcuların özel şaraplara ulaşabilmesini sağlıyor. Uçaklarda sunulan şaraplar, Ken Forrester, Porseleinberg, Klein Constantia, Waterkloof ve Boekenhoutskloof gibi Güney Afrika şarap üreticilerini de içeriyor. Yolcular, devekuşu ve Rooibos çayı da dahil olmak üzere, Güney Afrika’dan esinlenilmiş çeşitli yemekler ve bölgeye özgü gurme menülerden yararlanabiliyorlar. Emirates, şirketin konukseverliğini ortaya koyan, 135 uyruktan gelen 23,000 civarında kabin ekibi çalışanı istihdam ediyor. Güney Afrika, 1,000’den fazla pilotu ile Emirates’e pilot sağlayan ilk beş ülke arasında yer alıyor. Bu sene ayrıca önemli bir gelişmenin gerçekleştiği yıl oldu ve Emirates ve Lions Rugby Company ile EPS (Pty) Ltd., 2015 yılında başlayan başarılı ilişkiyi sürdürerek, Emirates Lions Vodacom Super Rugby ekibinin isim sponsorluğu sözleşmesinin yenilendiğini duyurdu. Emirates, Güney Afrika’ya, günlük olarak, toplam yedi uçuş gerçekleştiriyor. Buna, Dubai’den Johannesburg’a olan günlük dört uçuş da dahildir. Bunlardan ikisi ikonik A380 ile gerçekleşiyor ve günlük olarak iki uçuş Cape Town’a, bir uçuş da Durban’a gerçekleştiriliyor. Güney Afrika’daki başlıca Emirates noktalarından seyahat eden yolcuların, Dubai üzerinden, 85 ülkedeki 150’den fazla destinasyona ulaşması da mümkün. Emirates hakkında: Dünyanın en hızlı büyüyen havayolu şirketlerinden Emirates, bugüne kadar 500’ün üzerinde uluslararası ödül kazandı. Emirates, yolcularını altı kıtada, 85 ülkede 158 noktaya taşıyor. Emirates, İstanbul Havalimanı ve İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanlarından haftada toplam 18 uçuş gerçekleştiriyor.

Emirates, 2019 Sunday Times Üst Düzey Marka Ödüllerinde,‘En İyi Uluslararası Havayolu Ödülü’nü kazandı

Emirates Havayolu, 2019 Sunday Times Üst Düzey Marka Ödüllerinde, İş Dünyası kategorisinde En İyi Uluslararası Havayolu unvanını ve Grand Prix ödülü olan, Gözde Markalar kategorisinde ise ikinciliği elde etti.

İnsanları ve şehirleri birbirine bağlayan Emirates Havayolu, Johannesburg’ta, The Venue at The Houghton’da düzenlenen, 2019 Sunday Times Üst Düzey Marka Ödüllerinde, İş Dünyası kategorisinde En İyi Uluslararası Havayolu unvanına layık görülürken, Grand Prix ödülü olan, Gözde Markalar kategorisinde ise ikinci olarak büyük bir başarı elde etti.

Yirminci yılını kutlayan, The Sunday Times Üst Düzey Marka Anketi, tüketicilerin, şirketlere yönelik düşüncelerini ortaya koyan, ülkedeki en prestijli gösterge olarak görülüyor. İş Dünyası kategorisindeki sonuçlar, 450’den fazla üst düzey iş dünyası yöneticisi ve karar vericileri ile yapılan çevrimiçi görüşmeye dayalı olarak belirleniyor.

Emirates Güney Afrika Bölge Müdürü Fouad Caaunhye konuya dair yaptığı açıklamada “Uçak içi ürün ve seyahat deneyimimizin Sunday Times ve Güney Afrikalı yolcularımız tarafından tanınması bizim için en önemli gurur kaynağı. Güney Afrika’da, yolcularımızın anılarında yer alacak deneyimleri sürekli sağlayacak, kararlı ve tutkulu bir ekibimiz var ve bu ödül de onların bu konudaki çabalarının bir parçası,” dedi.

Gökyüzündeki en kapsamlı ve en son teknoloji, eğlence ve iletişim hizmetlerinden birini sunan Emirates, yolcularına ödüllü uçak içi eğlence sistemi ice ile, Güney Afrika film ve müzikleri de dahil, 4,000 kanaldan fazla eğlence imkânı sağlıyor. Tüm sınıflardaki yolcular, Economy Class’ta 13.3 inç, Business Class’ta 23 inç ve First Class’ta 32 inç olmak üzere, sektördeki en geniş ekranlardan yararlanabiliyor. Emirates, bu yılın başlarında, haftada dört ek uçuşluk mevsimsel artış ile birlikte, ödüllü First Class kabininin keyfini Durban uçuşları için de sunmaya başladı.

Ek olarak, Emirates’in, dünyanın her yerindeki şarap üreticileri ile uzun süredir süregelen ilişkisi, uçuşlarda yolcuların özel şaraplara ulaşabilmesini sağlıyor. Uçaklarda sunulan şaraplar, Ken Forrester, Porseleinberg, Klein Constantia, Waterkloof ve Boekenhoutskloof gibi Güney Afrika şarap üreticilerini de içeriyor. Yolcular, devekuşu ve Rooibos çayı da dahil olmak üzere, Güney Afrika’dan esinlenilmiş çeşitli yemekler ve bölgeye özgü gurme menülerden yararlanabiliyorlar.

Emirates, şirketin konukseverliğini ortaya koyan, 135 uyruktan gelen 23,000 civarında kabin ekibi çalışanı istihdam ediyor. Güney Afrika, 1,000’den fazla pilotu ile Emirates’e pilot sağlayan ilk beş ülke arasında yer alıyor.

Bu sene ayrıca önemli bir gelişmenin gerçekleştiği yıl oldu ve Emirates ve Lions Rugby Company ile EPS (Pty) Ltd., 2015 yılında başlayan başarılı ilişkiyi sürdürerek, Emirates Lions Vodacom Super Rugby ekibinin isim sponsorluğu sözleşmesinin yenilendiğini duyurdu.

Emirates, Güney Afrika’ya, günlük olarak, toplam yedi uçuş gerçekleştiriyor. Buna, Dubai’den Johannesburg’a olan günlük dört uçuş da dahildir. Bunlardan ikisi ikonik A380 ile gerçekleşiyor ve günlük olarak iki uçuş Cape Town’a, bir uçuş da Durban’a gerçekleştiriliyor. Güney Afrika’daki başlıca Emirates noktalarından seyahat eden yolcuların, Dubai üzerinden, 85 ülkedeki 150’den fazla destinasyona ulaşması da mümkün.

Emirates hakkında:

Dünyanın en hızlı büyüyen havayolu şirketlerinden Emirates, bugüne kadar 500’ün üzerinde uluslararası ödül kazandı. Emirates, yolcularını altı kıtada, 85 ülkede 158 noktaya taşıyor. Emirates, İstanbul Havalimanı ve İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanlarından haftada toplam 18 uçuş gerçekleştiriyor.



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2nWMtyL
via IFTTT

27 Eylül 2019 Cuma

“100Yüz100Ülke” sergisi Adnan Menderes Havalimanı’nda “100Yüz100Ülke” sergisi Adnan Menderes Havalimanı’nda TAV Havalimanları tarafından işletilen İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nda bulunan TAV Galeri, Mustafa Çankaya’nın ilk kişisel projesi “100Yüz100Ülke” sergisine ev sahipliği yapıyor. Nurus ana sponsorluğunda TAV ve BTA’nın katkılarıyla oluşturulan sergi 14 Ekim’e kadar iç hatlar terminalinde yer alan sergi alanında yolcularla buluşuyor. Çankaya’nın Atatürk Havalimanı’ndan transit geçen binlerce yolcudan ilham alarak başlattığı proje 100 farklı ülkeden 100 farklı insanın portresini içeriyor. Sergi, havalimanından geçen yolcuların kültürel çeşitliliğini belgelemeyi amaçlıyor. “100Yüz100Ülke” projesi İzmir’den önce Antalya ve Ankara Esenboğa havalimanlarında fotoğraf severlerle buluştu. Bilginin ve birikimin nesillerden nesillere aktarımının kıymetini çok iyi bilen 92 yıllık bir marka olan Nurus, son on yılda milyarlarca yolcuyu terminal çözümleri ile buluşturdu. İzmir Adnan Menderes Havalimanı’ndaki koltuklarda da Nurus imzası bulunuyor. DCIM101GOPRO

“100Yüz100Ülke” sergisi Adnan Menderes Havalimanı’nda

TAV Havalimanları tarafından işletilen İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nda bulunan TAV Galeri, Mustafa Çankaya’nın ilk kişisel projesi “100Yüz100Ülke” sergisine ev sahipliği yapıyor.

Nurus ana sponsorluğunda TAV ve BTA’nın katkılarıyla oluşturulan sergi 14 Ekim’e kadar iç hatlar terminalinde yer alan sergi alanında yolcularla buluşuyor.

Çankaya’nın Atatürk Havalimanı’ndan transit geçen binlerce yolcudan ilham alarak başlattığı proje 100 farklı ülkeden 100 farklı insanın portresini içeriyor. Sergi, havalimanından geçen yolcuların kültürel çeşitliliğini belgelemeyi amaçlıyor.

“100Yüz100Ülke” projesi İzmir’den önce Antalya ve Ankara Esenboğa havalimanlarında fotoğraf severlerle buluştu.

Bilginin ve birikimin nesillerden nesillere aktarımının kıymetini çok iyi bilen 92 yıllık bir marka olan Nurus, son on yılda milyarlarca yolcuyu terminal çözümleri ile buluşturdu. İzmir Adnan Menderes Havalimanı’ndaki koltuklarda da Nurus imzası bulunuyor.

DCIM101GOPRO


from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2njn6qy
via IFTTT

“100Yüz100Ülke” sergisi Adnan Menderes Havalimanı’nda


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2njn6qy

Emirates, Biyometrik Biniş Dönemine Geçti Emirates, Temmuz ve Ağustos aylarında, Dubai’den New York ve Los Angeles’a olan uçuşlarında, biniş kapılarında gerçekleştirilen ilk biyometrik biniş sisteminin pilot çalışmasını, başarılı bir şekilde gerçekleştirdi. İnsanları ve şehirleri birbirine bağlayan Emirates Havayolu, bir kez daha teknolojinin sınırlarını zorladı ve biyometrik biniş sistemi için ABD Gümrük Sınır Koruma (CBP)kuruluşundan onay alan, Amerika dışındaki ilk havayolu şirketi oldu. Kısa zamanda, Dubai’den, Emirates’in ABD’deki 12 destinasyonuna uçan yolcuları, biniş kapılarında, yüz tanıma teknolojisini seçme şansına sahip olacak ve kimlik kontrolleri için harcanan zamanı, iki saniye ya da daha da az olan bir süreye indirebilecekler. Önceden kayıt olmanın gerekmediği sistemde, yolcuların bu teknolojiden yararlanmamayı tercih etmesi de mümkün olacak. Emirates, yolcularına ait herhangi bir biyometrik kaydı saklamıyor. Verilerin hepsi, CBP tarafından, güvenli bir şekilde yönetiliyor. Teknolojinin pilot çalışması, yolcuların en yoğun seyahat ettiği dönem olan Temmuz ve Ağustos aylarında Dubai’den New York ve Los Angeles’a olan Emirates uçuşlarındaki biniş kapılarında gerçekleştirildi. Bazı uçuşlarda %100 biyometrik biniş ve sıfır manüel kontrol sağlanması ile birlikte, elde edilen sonuçlar cesaret verici oldu. Şirket, gerekli ekipman sağlandığında, biyometrik biniş sisteminin, yıl sonuna kadar, tüm ABD destinasyonlarında ulaşılabilir olmasını umuyor. Biyometrik biniş sistemi şu şekilde işliyor: biniş kapısında, yüz tanıma sistemi tarafından çekilen yolcunun fotoğrafı iki saniye ya da daha da az olan bir süre içerisinde, kişinin kimliğini doğrulamak üzere, gerçek zamanlı olarak, CBP’nin galerisi ile eşleştiriliyor. Sistem, uzun süredir ABD’ye seyahat etmemiş olan ya da görselleri CBP’nin galerisinde bulunmayan yolcuların bilgilerini içermeyebiliyor, bu durumda, bu kişilerin, sadece biniş kapılarındaki masalara gitmeleri gerekiyor. Emirates Group Security Bölüm Başkan Yardımcısı Dr. Abdulla Al Hashimi konu ile ilgili yaptığı açıklamada: “Güvenlik ve iş sağlığı her zaman ilk önceliğimiz olmayı sürdürecek çünkü Emirates, yolcularımıza daha iyi uçmalarında yardımcı olabilecek, sıkıntısız seyahat etmeye yönelik inovatif çözümleri araştırmaya ve onlara yatırım yapmaya devam ediyor. Nihai hedefimiz, pasaport ya da kimlik kartı olmaksızın, belgesiz seyahat edilebilmesine yardımcı olmak. Biyometrik biniş, merkezimizdeki dijital teknolojiden yararlanan yolcularımıza, zaman kazandıran ve onların yolculuk süreçlerinin kolaylaştırılması adına atılan bir başka adım. Çeşitli ülkelerdeki makamlarla, yüz tanıma teknolojisinin daha fazla kabul edilebilir ve erişilebilir hale getirilmesini sağlamak üzere görüşmeler gerçekleştiriyoruz” dedi. ABD Gümrük Sınır Koruma (CBP) kuruluşunda Saha Operasyonları Dairesi Yardımcı İdari Komisyon Yönetici Vekili John Wagner ise: “CBP, CBP’nin ve seyahat endüstrisinin modernizasyon çabaları ile aynı çizgide olan, basitleştirilmiş ama güvenli bir seyahat süreci oluşturmak üzere, Emirates gibi paydaşlarımızla çalışmalar yürütmektedir. Daha önce seyahat etme amaçlı olarak temin edilen pasaport ya da vize fotoğrafı ile yolcunun yüzünü karşılaştırarak, kimlik doğrulamasını daha da kolay hale getirdik, ki bu da müşteri deneyimini daha da güvenli hale getiriyor ve geliştiriyor” dedi. Haziran ayında, Emirates, Washington-Dubai uçuşlarındaki yolcuları için de biyometrik biniş uygulaması gerçekleştirmişti. Şirket, bu teknolojiyi, tüm ABD destinasyonlarındaki havaalanlarında hayata geçirmeyi umuyor. Emirates şu anda, New York, Newark, Boston, Chicago, Dallas, Houston, Los Angeles, San Francisco, Seattle, Washington, D.C., Orlando ve Fort Lauderdale olmak üzere 12 ABD şehrine uçuş gerçekleştiriyor.

Emirates, Temmuz ve Ağustos aylarında, Dubai’den New York ve Los Angeles’a olan uçuşlarında, biniş kapılarında gerçekleştirilen ilk biyometrik biniş sisteminin pilot çalışmasını, başarılı bir şekilde gerçekleştirdi.

İnsanları ve şehirleri birbirine bağlayan Emirates Havayolu, bir kez daha teknolojinin sınırlarını zorladı ve biyometrik biniş sistemi için ABD Gümrük Sınır Koruma (CBP)kuruluşundan onay alan, Amerika dışındaki ilk havayolu şirketi oldu.

Kısa zamanda, Dubai’den, Emirates’in ABD’deki 12 destinasyonuna uçan yolcuları, biniş kapılarında, yüz tanıma teknolojisini seçme şansına sahip olacak ve kimlik kontrolleri için harcanan zamanı, iki saniye ya da daha da az olan bir süreye indirebilecekler. Önceden kayıt olmanın gerekmediği sistemde, yolcuların bu teknolojiden yararlanmamayı tercih etmesi de mümkün olacak. Emirates, yolcularına ait herhangi bir biyometrik kaydı saklamıyor. Verilerin hepsi, CBP tarafından, güvenli bir şekilde yönetiliyor.

Teknolojinin pilot çalışması, yolcuların en yoğun seyahat ettiği dönem olan Temmuz ve Ağustos aylarında Dubai’den New York ve Los Angeles’a olan Emirates uçuşlarındaki biniş kapılarında gerçekleştirildi. Bazı uçuşlarda %100 biyometrik biniş ve sıfır manüel kontrol sağlanması ile birlikte, elde edilen sonuçlar cesaret verici oldu. Şirket, gerekli ekipman sağlandığında, biyometrik biniş sisteminin, yıl sonuna kadar, tüm ABD destinasyonlarında ulaşılabilir olmasını umuyor.

Biyometrik biniş sistemi şu şekilde işliyor: biniş kapısında, yüz tanıma sistemi tarafından çekilen yolcunun fotoğrafı iki saniye ya da daha da az olan bir süre içerisinde, kişinin kimliğini doğrulamak üzere, gerçek zamanlı olarak, CBP’nin galerisi ile eşleştiriliyor. Sistem, uzun süredir ABD’ye seyahat etmemiş olan ya da görselleri CBP’nin galerisinde bulunmayan yolcuların bilgilerini içermeyebiliyor, bu durumda, bu kişilerin, sadece biniş kapılarındaki masalara gitmeleri gerekiyor.

Emirates Group Security Bölüm Başkan Yardımcısı Dr. Abdulla Al Hashimi konu ile ilgili yaptığı açıklamada: “Güvenlik ve iş sağlığı her zaman ilk önceliğimiz olmayı sürdürecek çünkü Emirates, yolcularımıza daha iyi uçmalarında yardımcı olabilecek, sıkıntısız seyahat etmeye yönelik inovatif çözümleri araştırmaya ve onlara yatırım yapmaya devam ediyor. Nihai hedefimiz, pasaport ya da kimlik kartı olmaksızın, belgesiz seyahat edilebilmesine yardımcı olmak. Biyometrik biniş, merkezimizdeki dijital teknolojiden yararlanan yolcularımıza, zaman kazandıran ve onların yolculuk süreçlerinin kolaylaştırılması adına atılan bir başka adım. Çeşitli ülkelerdeki makamlarla, yüz tanıma teknolojisinin daha fazla kabul edilebilir ve erişilebilir hale getirilmesini sağlamak üzere görüşmeler gerçekleştiriyoruz” dedi.

ABD Gümrük Sınır Koruma (CBP) kuruluşunda Saha Operasyonları Dairesi Yardımcı İdari Komisyon Yönetici Vekili John Wagner ise: “CBP, CBP’nin ve seyahat endüstrisinin modernizasyon çabaları ile aynı çizgide olan, basitleştirilmiş ama güvenli bir seyahat süreci oluşturmak üzere, Emirates gibi paydaşlarımızla çalışmalar yürütmektedir. Daha önce seyahat etme amaçlı olarak temin edilen pasaport ya da vize fotoğrafı ile yolcunun yüzünü karşılaştırarak, kimlik doğrulamasını daha da kolay hale getirdik, ki bu da müşteri deneyimini daha da güvenli hale getiriyor ve geliştiriyor” dedi.

Haziran ayında, Emirates, Washington-Dubai uçuşlarındaki yolcuları için de biyometrik biniş uygulaması gerçekleştirmişti. Şirket, bu teknolojiyi, tüm ABD destinasyonlarındaki havaalanlarında hayata geçirmeyi umuyor. Emirates şu anda, New York, Newark, Boston, Chicago, Dallas, Houston, Los Angeles, San Francisco, Seattle, Washington, D.C., Orlando ve Fort Lauderdale olmak üzere 12 ABD şehrine uçuş gerçekleştiriyor.



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2nj2nDg
via IFTTT

Emirates, Biyometrik Biniş Dönemine Geçti


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2nj2nDg

26 Eylül 2019 Perşembe

SunExpress Thomas Cook yolcularına yardım eli uzatıyor SunExpress Thomas Cook yolcularına yardım eli uzatıyor SunExpress, Türk turizmini ve Antalya bölgesini ek uçuşlar ve özel tarifelerle destekliyor   Türk Hava Yolları ile Lufthansa’nın ortak kuruluşu SunExpress, İngiliz Thomas Cook şirketlerinin ticari faaliyetlerini durdurma kararından ardından, hem İngiltere’den Antalya’ya turizm akışının sürdürülmesini desteklemek hem de mağdur olan yolcular için Antalya ile Londra Luton Havalimanı arsında ek kapasite koyma kararı aldı.   SunExpress, Türkiye’de zor durumda kalan yolcular için Antalya’dan Londra Luton Havalimanı’na ek uçuşlar gerçekleştirerek Türkiye’de mahsur kalan yolcuların cazip şartlarda  evlerine dönme imkanı sunuyor. Mevcut durumdan etkilenen yolcular,sunexpress.com aracılığı ile Antalya – Londra arası uçuşlar için 148,99 Avro’dan başlayan fiyatlarla rezervasyonlarını yapabilirler.   SunExpress Ticari Direktörü Peter Glade, “Güvenilir bir uçuş ortağı olarak SunExpress, mevcut durumdan etkilenen yolculara yardım eli uzatmak için elinden geleni yapmaktadır. Türk turizmine ve merkezimiz Antalya’ya karşı sorumluluklarımızın bilincindeyiz. Kurulduğu günden bu yana Türk turizminin gelişiminde önemli rol oynayan SunExpress, bu olumsuz koşullarda oluşan açıkları gidermede her türlü desteği vermeye gayret göstermektedir” dedi. SunExpress SNS YL593 3250 Air-toAir

SunExpress Thomas Cook yolcularına yardım eli uzatıyor

SunExpress, Türk turizmini ve Antalya bölgesini ek uçuşlar ve özel tarifelerle destekliyor

 

Türk Hava Yolları ile Lufthansa’nın ortak kuruluşu SunExpress, İngiliz Thomas Cook şirketlerinin ticari faaliyetlerini durdurma kararından ardından, hem İngiltere’den Antalya’ya turizm akışının sürdürülmesini desteklemek hem de mağdur olan yolcular için Antalya ile Londra Luton Havalimanı arsında ek kapasite koyma kararı aldı.

 

SunExpress, Türkiye’de zor durumda kalan yolcular için Antalya’dan Londra Luton Havalimanı’na ek uçuşlar gerçekleştirerek Türkiye’de mahsur kalan yolcuların cazip şartlarda  evlerine dönme imkanı sunuyor. Mevcut durumdan etkilenen yolcular,sunexpress.com aracılığı ile Antalya – Londra arası uçuşlar için 148,99 Avro’dan başlayan fiyatlarla rezervasyonlarını yapabilirler.

 

SunExpress Ticari Direktörü Peter Glade, “Güvenilir bir uçuş ortağı olarak SunExpress, mevcut durumdan etkilenen yolculara yardım eli uzatmak için elinden geleni yapmaktadır. Türk turizmine ve merkezimiz Antalya’ya karşı sorumluluklarımızın bilincindeyiz. Kurulduğu günden bu yana Türk turizminin gelişiminde önemli rol oynayan SunExpress, bu olumsuz koşullarda oluşan açıkları gidermede her türlü desteği vermeye gayret göstermektedir” dedi.

SunExpress SNS YL593 3250 Air-toAir


from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2nkLYhH
via IFTTT

SunExpress Thomas Cook yolcularına yardım eli uzatıyor


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2nkLYhH

NE OLACAK ‘TÜRKÇE’NİN BU HALİ? Konu: NE OLACAK ‘TÜRKÇE’NİN BU HALİ? Slm. Nbr. Bye. Tb. Afk. Omg. Fav… Ve daha nicesi… Yeni neslin “dil”ini anlama kılavuzu Her şey 2000’li yılların başında hayatımıza giren SMS’lerde ünlü harfleri yok saymamızla başladı. Ardından “Slm”, “Mrb” gibi kısaltmalar girdi yazışmalara… Sonunda günümüz Türkçesi, yüzlerce yeni sözcük, kısaltma ve “emoji figürleri”ne çoktan teslim olmuş durumda.   Anne ve babalarının kendi çocuklarını dahi anlamakta güçlük çektiği “internet kuşağı dili” anadilimiz Türkçeyi tehdit mi ediyor? Yeni neslin dilinin şifreleri ne? Anlamak için sözlük mü lazım? Değişimden kaçış yok, peki dili yönetmek mümkün mü? “26 Eylül Türk Dil Bayramı”nda Y kuşağının dil kullanımıyla ilgili tüm bu soruları Maltepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Ramazan Korkmaz yanıtladı. Dünya çapında 7 binden fazla dil konuşuluyor ve bu dillerin yüzde 40’ı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. BM verilerine göre dünyada her ay iki dil birden -daha çok yerel kültürlerin ortadan kalkması nedeniyle- yok oluyor. Sosyal bilimciler ve dilbilimciler bu nedenle anadillerin kurallarıyla yaşatılmasına büyük önem veriyor. Ancak günümüzde dilin yaşaması gibi, zarar görmesine de neden olan çok önemli bir silah var: Sanal ortam… Türkiye’de 18-38 yaş aralığındaki Y kuşağının yüzde 75’i internet erişimine sahip, üstelik neredeyse “online yaşıyor” dedirtecek oranlarda akıllı cihazlarıyla fazla zaman geçiriyor. “Digital 2019 in Turkey” raporuna göre Türkler günde ortalama 7 saat internet ve sosyal medyada zaman geçiriyor. Bu yoğun kullanım, kısaltmalardan, yabancı dil temelli sözcüklerden ve emojilerden oluşan yeni bir dil yarattı. 2000’li yılların başında attıkları kısa mesajlarda ünlü harflere ihtiyaç duymamaya başlayan gençler, pek çok kısaltma ve yabancı sözcüğü internette yazışma diline eklemiş durumda. Maltepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Ramazan Korkmaz’a göre, internet ve sosyal medyada kullanılan dilin, Türkçeye olumlu bir katkısı yok. Sözcüklerin kısaltılıp, amacı dışında bir yozlaşmaya tabi tutulmasıyla dilin içerik kaybına uğrayacağını söyleyen Prof. Korkmaz, kısaltma, yabancı dil kökenli sözcükler ve emojilerle oluşturulan bu yeni yazışma dilinin dezavantajlarına dikkat çekerek, “Bu dil ötesi bir yere gidiştir ve elbette sağlıklı değildir” dedi. Prof. Korkmaz, şöyle devam etti: “Dilimizi korumak ve geliştirmek, sosyal medyanın dışında bir dünya -özellikle de edebiyat dünyası- olduğunu bilmek gerekiyor. Dilin değişimini izlemek yerine çocuklara, gençlere dünyayı sanat ve edebiyat penceresinden görmeyi öğretmeliyiz. Dillerinin zenginlikleri için çocuklarımızı şairler, ozanlar, öykücüler, romancılar ve tiyatrocularla buluşturmalıyız. Dilimizin sınırlarını kısarak, eksilterek bozarak aslında dünyamızın sınırlarını da bozduğumuzu, eksilttiğimizi ve küçülttüğümüzü bilmeliyiz” “KENDİNİ İFADE YETENEĞİ KAYBOLUYOR” Prof. Korkmaz, geliştirilen bu yeni dilin, yoksul ve sığ bir dil olduğunu, aynı zamanda kişinin kendisini ifade etme yeteneğini de tehdit yarattığını belirtti. İnternet dilinin toplum içi iletişimi bozacağına da işaret eden Korkmaz, “Kendini doğru ifade etmek bir meziyettir. O zenginliğin, içeriğin kaybolması insanın yoksullaşmasını getirir. Bilişim dili ise yoksul bir dildir. Açılımı, derinliği olmayan bir dildir. Edebiyat dünyasının dili ise çağrışımlara dayalı zengin bir dil. İnsanın ruh dünyasını geliştirir, farklı ufuklarla taşır” diye konuştu. “DİL İLE BİRLİKTE İLİŞKİLER YOKSULLAŞIYOR” İnternet ve sosyal medya dilinin 150-200 sözcükten oluştuğunu, bu dille büyük bir dünya kurmanın olanaksız olduğunu vurgulayan Prof. Korkmaz, insanın gelişmesi, değişmesi için dilin de sınırlarının geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Korkmaz, şöyle devam etti: “Kendilerini doğru kelimeleri bularak ifade edemiyorlar. Kendi aralarında, internette kullandıkları sözcükleri farkında olmadan okul veya işteki en ciddi ortamlarda kullanmak zorunda kalıyorlar. Sosyal medyanın diliyle edebi bir metin oluşturmak mümkün değildir. Normal bir iletişim dili de yaratmak mümkün değil. Hız çağında gençler bunları kullanabiliyorlar. Hızlı iletişim için böyle bir dil geliştirmişler. Bu dil günlük yaşama yansıyınca ilişkileri yoksullaştırıyor. İnsanları yalnızlaştırıyor” “KÜÇÜREK ÖYKÜLER OKUYUN” Prof. Korkmaz, değişim ve gelişime karşı koyulamayacağını, ancak yasaklamanın da çare olmadığını; çocuklara ve gençlere “bu kelimeleri kullanmayın, söylemeyin, yazmayın” demek yerine, onlara uygun seçenekler sunmak gerektiğini söyledi. Gençlere, hikâyenin bir alt türü olan “küçürek öykü” (minimal hikaye) okumayı öneren Korkmaz, “En fazla 100 sözcükten oluşan ancak roman derinliği olan öyküleri keşfetmeleri lazım. Türkiye’de Ferid Edgü’nün bu tür çok sayıda eseri var. Nitekim, son yıllarda çok sayıda kişi bu türle yakından ilgilenmeye başladı” dedi. “YABANCI SÖZCÜKLER DİLE GİREBİLİR” Prof. Korkmaz yabancı dillerden hiçbir sözcüğün girmemesi için bir dilin sınırlarını kapatmanın da doğru olmadığını söyleyerek, bugüne kadar mantığı, dilbilgisi ve yapısı aynı olmak koşuluyla dışarıdan birçok sözcüğün dilimize girdiğine dikkat çekti. Korkmaz, şöyle devam etti: “Yabancı dilden sözcük kullanımı normal bir durumdur. Ama bu yapının bir kanser hücresi gibi çoğalması, kendi düşünce sistemini, dilbilgisi yapısını dikte etmeye başladığı zaman tehlike başlar. Yoksa sözcüklerin tekil olarak sizin dünyanıza girmesi kazanç sayılır. Dil zenginleşiyor. Bununla birlikte olabildiğince, yabancı sözcüklere karşılık bulmak doğrudur.” İŞTE “GENÇLERİ ANLAMA SÖZLÜĞÜ” Peki gençlerin çok sık kullandığı çoğu İngilizce kökenli, sosyal medya konuşmalarından çıkan ve kısa zamanda konuşma diline yansıyan sözcükler neler? Gençlerin en sık kullandığı bazı “sanal sözcükler” şöyle: Lol: Sesli gülüyorum (Laughing out loud) AFK: Klavye başında olmayan (Away from keyboard) JK: Şaka yapıyorum (Just kidding) IDK: Ben bilmiyorum (I dont know) FYI: Bilgine (For your Info) Bro: Yakın, samimi arkadaş (İngilizce erkek kardeş anlamına gelen ‘brother’ kelimesinin kısaltması) Sista: Kız arkadaş. (İngilizce kız kardeş anlamına gelen ‘sister’ kelimesinin kısaltması) Stalklamak: Sosyal medyada biri veya bir şeyi gizlice araştırmak Like etmek-likelamak: Beğenmek Troll-Trollemek: Ciddi bir ortamda alaycılık, huzur bozmak, başkalarını tuzağa düşürmek Spoiler vermek: Kitap, dizi, film hakkında ipucu vermek Etkileşim kasmak: Sosyal medyada sadece beğeni almak için paylaşım yapmak Ben şok: Çok şaşırmak Story atmak: Sosyal medya uygulamalarında fotoğraf paylaşmak Panpa: Yakın arkadaş Karşim: Yakın arkadaş Popi: Popüler R yapmak: Geri adım atmak Takipçi kasmak: Takipçi sayısını artırmak için her yolu denemek FOMO: En son haberleri ve dedikoduları kaçırmaktan korkmak (The fear of missing out) Cyberstalking: Siber zorbalık yapmak ya da maruz kalmak YOLO: Sadece günü yaşa. (You only live once) Wexting: Gözünü telefondan ayırmayan. (Walking ve texting kısaltması)  

Konu: NE OLACAK ‘TÜRKÇE’NİN BU HALİ?

Slm. Nbr. Bye. Tb. Afk. Omg. Fav… Ve daha nicesi…

Yeni neslin “dil”ini anlama kılavuzu

  • Her şey 2000’li yılların başında hayatımıza giren SMS’lerde ünlü harfleri yok saymamızla başladı. Ardından “Slm”, “Mrb” gibi kısaltmalar girdi yazışmalara… Sonunda günümüz Türkçesi, yüzlerce yeni sözcük, kısaltma ve “emoji figürleri”ne çoktan teslim olmuş durumda.
  •  
  • Anne ve babalarının kendi çocuklarını dahi anlamakta güçlük çektiği “internet kuşağı dili” anadilimiz Türkçeyi tehdit mi ediyor? Yeni neslin dilinin şifreleri ne? Anlamak için sözlük mü lazım? Değişimden kaçış yok, peki dili yönetmek mümkün mü?
  • “26 Eylül Türk Dil Bayramı”nda Y kuşağının dil kullanımıyla ilgili tüm bu soruları Maltepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Ramazan Korkmaz yanıtladı.

Dünya çapında 7 binden fazla dil konuşuluyor ve bu dillerin yüzde 40’ı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. BM verilerine göre dünyada her ay iki dil birden -daha çok yerel kültürlerin ortadan kalkması nedeniyle- yok oluyor. Sosyal bilimciler ve dilbilimciler bu nedenle anadillerin kurallarıyla yaşatılmasına büyük önem veriyor.

Ancak günümüzde dilin yaşaması gibi, zarar görmesine de neden olan çok önemli bir silah var: Sanal ortam… Türkiye’de 18-38 yaş aralığındaki Y kuşağının yüzde 75’i internet erişimine sahip, üstelik neredeyse “online yaşıyor” dedirtecek oranlarda akıllı cihazlarıyla fazla zaman geçiriyor. “Digital 2019 in Turkey” raporuna göre Türkler günde ortalama 7 saat internet ve sosyal medyada zaman geçiriyor.

Bu yoğun kullanım, kısaltmalardan, yabancı dil temelli sözcüklerden ve emojilerden oluşan yeni bir dil yarattı. 2000’li yılların başında attıkları kısa mesajlarda ünlü harflere ihtiyaç duymamaya başlayan gençler, pek çok kısaltma ve yabancı sözcüğü internette yazışma diline eklemiş durumda.

Maltepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Ramazan Korkmaz’a göre, internet ve sosyal medyada kullanılan dilin, Türkçeye olumlu bir katkısı yok. Sözcüklerin kısaltılıp, amacı dışında bir yozlaşmaya tabi tutulmasıyla dilin içerik kaybına uğrayacağını söyleyen Prof. Korkmaz, kısaltma, yabancı dil kökenli sözcükler ve emojilerle oluşturulan bu yeni yazışma dilinin dezavantajlarına dikkat çekerek, “Bu dil ötesi bir yere gidiştir ve elbette sağlıklı değildir” dedi. Prof. Korkmaz, şöyle devam etti:

“Dilimizi korumak ve geliştirmek, sosyal medyanın dışında bir dünya -özellikle de edebiyat dünyası- olduğunu bilmek gerekiyor. Dilin değişimini izlemek yerine çocuklara, gençlere dünyayı sanat ve edebiyat penceresinden görmeyi öğretmeliyiz. Dillerinin zenginlikleri için çocuklarımızı şairler, ozanlar, öykücüler, romancılar ve tiyatrocularla buluşturmalıyız. Dilimizin sınırlarını kısarak, eksilterek bozarak aslında dünyamızın sınırlarını da bozduğumuzu, eksilttiğimizi ve küçülttüğümüzü bilmeliyiz”

“KENDİNİ İFADE YETENEĞİ KAYBOLUYOR”

Prof. Korkmaz, geliştirilen bu yeni dilin, yoksul ve sığ bir dil olduğunu, aynı zamanda kişinin kendisini ifade etme yeteneğini de tehdit yarattığını belirtti. İnternet dilinin toplum içi iletişimi bozacağına da işaret eden Korkmaz, “Kendini doğru ifade etmek bir meziyettir. O zenginliğin, içeriğin kaybolması insanın yoksullaşmasını getirir. Bilişim dili ise yoksul bir dildir. Açılımı, derinliği olmayan bir dildir. Edebiyat dünyasının dili ise çağrışımlara dayalı zengin bir dil. İnsanın ruh dünyasını geliştirir, farklı ufuklarla taşır” diye konuştu.

“DİL İLE BİRLİKTE İLİŞKİLER YOKSULLAŞIYOR”

İnternet ve sosyal medya dilinin 150-200 sözcükten oluştuğunu, bu dille büyük bir dünya kurmanın olanaksız olduğunu vurgulayan Prof. Korkmaz, insanın gelişmesi, değişmesi için dilin de sınırlarının geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Korkmaz, şöyle devam etti:

“Kendilerini doğru kelimeleri bularak ifade edemiyorlar. Kendi aralarında, internette kullandıkları sözcükleri farkında olmadan okul veya işteki en ciddi ortamlarda kullanmak zorunda kalıyorlar. Sosyal medyanın diliyle edebi bir metin oluşturmak mümkün değildir. Normal bir iletişim dili de yaratmak mümkün değil. Hız çağında gençler bunları kullanabiliyorlar. Hızlı iletişim için böyle bir dil geliştirmişler. Bu dil günlük yaşama yansıyınca ilişkileri yoksullaştırıyor. İnsanları yalnızlaştırıyor”

“KÜÇÜREK ÖYKÜLER OKUYUN”

Prof. Korkmaz, değişim ve gelişime karşı koyulamayacağını, ancak yasaklamanın da çare olmadığını; çocuklara ve gençlere “bu kelimeleri kullanmayın, söylemeyin, yazmayın” demek yerine, onlara uygun seçenekler sunmak gerektiğini söyledi.

Gençlere, hikâyenin bir alt türü olan “küçürek öykü” (minimal hikaye) okumayı öneren Korkmaz, “En fazla 100 sözcükten oluşan ancak roman derinliği olan öyküleri keşfetmeleri lazım. Türkiye’de Ferid Edgü’nün bu tür çok sayıda eseri var. Nitekim, son yıllarda çok sayıda kişi bu türle yakından ilgilenmeye başladı” dedi.

“YABANCI SÖZCÜKLER DİLE GİREBİLİR”

Prof. Korkmaz yabancı dillerden hiçbir sözcüğün girmemesi için bir dilin sınırlarını kapatmanın da doğru olmadığını söyleyerek, bugüne kadar mantığı, dilbilgisi ve yapısı aynı olmak koşuluyla dışarıdan birçok sözcüğün dilimize girdiğine dikkat çekti. Korkmaz, şöyle devam etti:

“Yabancı dilden sözcük kullanımı normal bir durumdur. Ama bu yapının bir kanser hücresi gibi çoğalması, kendi düşünce sistemini, dilbilgisi yapısını dikte etmeye başladığı zaman tehlike başlar. Yoksa sözcüklerin tekil olarak sizin dünyanıza girmesi kazanç sayılır. Dil zenginleşiyor. Bununla birlikte olabildiğince, yabancı sözcüklere karşılık bulmak doğrudur.”

İŞTE “GENÇLERİ ANLAMA SÖZLÜĞÜ”

Peki gençlerin çok sık kullandığı çoğu İngilizce kökenli, sosyal medya konuşmalarından çıkan ve kısa zamanda konuşma diline yansıyan sözcükler neler?

Gençlerin en sık kullandığı bazı “sanal sözcükler” şöyle:

Lol: Sesli gülüyorum (Laughing out loud)

AFK: Klavye başında olmayan (Away from keyboard)

JK: Şaka yapıyorum (Just kidding)

IDK: Ben bilmiyorum (I dont know)

FYI: Bilgine (For your Info)

Bro: Yakın, samimi arkadaş (İngilizce erkek kardeş anlamına gelen ‘brother’ kelimesinin kısaltması)

Sista: Kız arkadaş. (İngilizce kız kardeş anlamına gelen ‘sister’ kelimesinin kısaltması)

Stalklamak: Sosyal medyada biri veya bir şeyi gizlice araştırmak

Like etmek-likelamak: Beğenmek

Troll-Trollemek: Ciddi bir ortamda alaycılık, huzur bozmak, başkalarını tuzağa düşürmek

Spoiler vermek: Kitap, dizi, film hakkında ipucu vermek

Etkileşim kasmak: Sosyal medyada sadece beğeni almak için paylaşım yapmak

Ben şok: Çok şaşırmak

Story atmak: Sosyal medya uygulamalarında fotoğraf paylaşmak

Panpa: Yakın arkadaş

Karşim: Yakın arkadaş

Popi: Popüler

R yapmak: Geri adım atmak

Takipçi kasmak: Takipçi sayısını artırmak için her yolu denemek

FOMO: En son haberleri ve dedikoduları kaçırmaktan korkmak (The fear of missing out)

Cyberstalking: Siber zorbalık yapmak ya da maruz kalmak

YOLO: Sadece günü yaşa. (You only live once)

Wexting: Gözünü telefondan ayırmayan. (Walking ve texting kısaltması)

 



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2mU8FsN
via IFTTT

NE OLACAK ‘TÜRKÇE’NİN BU HALİ?


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2mU8FsN

25 Eylül 2019 Çarşamba

RM 62-01 TOURBILLON AIRBUS CORPORATE JETS RM 62-01 TOURBILLON AIRBUS CORPORATE JETS Richard Mille ve Airbus Corporate Jets, Airbus Corporate Jets uçaklarındaki ayrıcalıklı seyahatlerden ilham alan ve bu seyahatlere uygun yeni bir saat modeliyle karşımızda. Yepyeni bir komplikasyona sahip, seyahat edenler için benzersiz, ve günlük kullanıma uygun bir yol arkadaşı olan RM 62-01 Tourbillon ACJ, titreşimli alarmıyla bütün Richard Mille felsefelerini tek bir saatte sunuyor. İşlevselliği ve performansı yeni sınırlara taşıyan bu saat, komplikasyonu ve ergonomisiyle gerçek bir yüksek saatçilik eseri. Richard Mille ve Airbus Corporate Jets arasındaki işbirliğinin ikinci ürünü olan RM 62-0, özellikle seyahat etmeyi sevenlerin yaşam stiline odaklanan bir model. Richard Mille, bu saatle yine hiç beklenmedik bir alanda karşımıza çıkarak görüşlerini paylaştı; ‘RM 62-01’i hayal ederken, yeni bir seyahat saati için RM 50-02 Tourbillon ACJ ile başlayan deneyimlere devam etmem gerektiğini anladım. RM 62-01, lüksün dingin atmosferine hüküm süren incelikle tasarlandı. Sadece titreşimlerle iletilen alarm işlevi, ince düşünceyi ve hüneri ortaya koymaya yetiyor. Saat, varlığını tamamen tekil bir teknik yaklaşıma borçlu. Kullanması aşırı kolay olan bu komplikasyon, paradoksları da beraberinde getiriyor. Normalde, etkin bir alarmın uzaktan da duyulabilmesi gerekir. Ancak bizim saatimizin, birkaç milimetrelik bir alanın sınırları içerisinde kalması gerekiyordu. Saatlerimizi darbelerden ve titreşimlerden korumak için mühendisliğin derinliklerine inen bizler, birden tüm bu detayları mekanizmanın kalbine taşımaya başladık. Bu saatin zevkini ve enderliğini ortaya koyan malzeme ve boyut seçiminin ardında böyle cüretkar bir arayış vardı.’ Dinginlik Garantisi Dünün ve bugünün çoğu saatinde bulunan geleneksel alarmlar ve zil seslerinin aksine, RM 62-01 tamamen sessiz. Bir kolona, zile ya da kasanın iç kısmına vurarak ses çıkaran bir çekiçten ziyade, saat sinyali yalnızca saati takan kişinin algılayabileceği bir titreşimle iletiliyor. Bir toplantı odasının konsantre ortamında veya first-class kabinin sınırlı alanında böyle bir ince düşünceye her zaman yer var. Ancak bu titreşimli alarmın, saat mekanizmasını etkilemeyecek şekilde tasarlanması gerekiyordu. Bu ciddi endişe, otomatik bir rotora benzer şekilde ve eski cep telefonlarının titreşim özelliğinden ilhamla, som altından dengeleyici bir ağırlığın kullanılması fikrine kapı açtı. Bütün mekanizmayı üretmeden önce, birçok teknik sorunun yanıtlanması gerekiyordu. Sınırlı bir alana bu kadar çok bileşenin sığdırılabilmesi için modelleri ve alan kısıtlarını temel alan dört kısmi prototipe ve yoğun çalışmalara ihtiyaç vardı. Sığdırılacak 816 parça, 2 tambur, 7 kol, 11 gösterge ve bir tourbillon kafesi bulunuyordu. Richard Mille saat ustalarından biri, beş yıl boyunca bunun üzerinde çalıştı. Bazen başka bir saat yapımcısından yardım aldı ve her iki haftada bir ilerleme toplantıları yapıldı. Tüm bu nedenlerden dolayı, RM 62-01, Richard Mille’in şimdiye kadar tasarladığıı en komplike saat. İşlevsellik, en uç noktalarda İş için seyahat edenlere hitap edecek özelliklerle donatılan RM 62-01, seyahat saatlerinin standart kodlarını da başaşağı ediyor. Merkezdeki yeşil kolun işaret ettiği ikinci bir saat dilimi için UTC göstergesine sahip saat, aynı zamanda 9.00 konumundayken safir kadranın altında ve tourbillon 3 Hz’de salınan serbest hareketli balansa sahip. Büyüt boyutlu tarih, saat 12 konumunda yer alıyor ve Richard Mille’in tipik kırmızı çizgilerini barındıran bir pencereyle çerçevelenmiş durumda. Mekanizmanın 70 saatlik güç rezervi, saat 11.00’de yer alıyor. Titreşimli alarmla ilişkili tüm işlevler, ana kadranın alt kısmında toplanmış. Diğer yeniliklerinin yanı sıra, tüm ayarların yapılmasına imkan tanıyan tam beş pozisyona sahip işlev selektörüne sahip ilk saat, bu diyebiliriz. İlgili işlev seçildiğinde, 24 saatlik bir düzlemde en yakın dakikaya kadar ayarlanabilen alarmın, kendisine ait üç göstergesi var: açık/kapalı; AM/PM ve güç rezervi göstergesi. Ayrıca RM 62-01, kurma kolu döndürülerek değil, yalnızca sürgüye basılarak kurulabilen tek alarm. 12 kez basmak, alarmın güç rezervini tamamen doldurmak için yeterli. İlhamın Kaynağı Havacılık İnovasyonun zirvesinde buluşacak iki dünya varsa, bunlar ikisi de mekan ve zamanda ustalığın peşinden giden havacılık ve horoloji dünyaları. Havacılık, Richard Mille için ilham olarak her zaman özel bir yere sahip oldu. Şirketin 21. yüzyıl horolojji vizyonu da, havacılık sektörünün ekstrem koşullarıyla yakın benzerlikler sergiliyor. Airbus’ın, yolcuları havada maksimum güvenlik ve konforla taşıma misyonu, şirketin teknik uzmanlarını uçak tasarımında yeni boyutlara ulaşmaya zorlamış durumda. İsmin kendisi bile, seçkin özel müşteriler için prestijli Airbus Corporate Jets tarafından yapılan uçak tasarımına yönelik eşi benzeri görülmemiş yaklaşımları gözler önüne seriyor. RM 62-01, 2016 RM 50-02 Tourbillon Split-Seconds Cronograph ACJ’nin izinden yürüyerek, ayırt edici çizgilerini miras olarak taşıyor. Ancak RM 50-02, jumbo jet beyazıyken, RM 62-01 ACJ Kreatif Tasarım & Konsept Başkanı Sylvain Mariat’ın tasarladığı özel sipariş üzerine üretilen kabin iç mekanındaki koyu ahşap panellerin pürüzsüz tonlarından ilham aldı. Uçak penceresi şeklindeki safir cam, renk kodları ve güçlü kontrastı nedeniyle kolayca okunabilen çoğu göstergeyi süslüyor. Ekstra geniş çaplı titanyum kurma kolu bir jet türbinini andırırken, sürgüler motor ve kanatları bağlayan pilonların profilini çağrıştırıyor. RM 62-01, kasa arkasında da barındırdığı bir özellik olarak çift bezele sahip. Saten polisajlı titanyum bezele dayanan ikinci bezel, bir Carbon TPT® bloğundan 1.8 mm’lik kalınlığa dönüşecek şekilde haddelenmiş. Bu malzeme tercihi, salt estetik düşüncelerin sınırlarını aşıyor: titanyum/Carbon TPT® eşleşmesi, RM 62-01’in işlevsel bağlamında sağlamlık oranına ideal bir ağırlık sunuyor. Bu kombinasyon, alarmın ürettiği titreşimlerin bileğe aktarılmasını ve mekanizmadan uzaklaşmasını sağlıyor. Mekanizma da bu sayede saatin yapısı tarafından korunuyor. Böylesine karmaşık bir yapıya sahip olmak, bu 30 parça ile sınırlı koleksiyonun tekil estetik anlayışının barındırdığı uyumu açıkça gösteriyor.

RM 62-01 TOURBILLON AIRBUS CORPORATE JETS

Richard Mille ve Airbus Corporate Jets, Airbus Corporate Jets uçaklarındaki ayrıcalıklı seyahatlerden ilham alan ve bu seyahatlere uygun yeni bir saat modeliyle karşımızda. Yepyeni bir komplikasyona sahip, seyahat edenler için benzersiz, ve günlük kullanıma uygun bir yol arkadaşı olan RM 62-01 Tourbillon ACJ, titreşimli alarmıyla bütün Richard Mille felsefelerini tek bir saatte sunuyor. İşlevselliği ve performansı yeni sınırlara taşıyan bu saat, komplikasyonu ve ergonomisiyle gerçek bir yüksek saatçilik eseri. Richard Mille ve Airbus Corporate Jets arasındaki işbirliğinin ikinci ürünü olan RM 62-0, özellikle seyahat etmeyi sevenlerin yaşam stiline odaklanan bir model.

Richard Mille, bu saatle yine hiç beklenmedik bir alanda karşımıza çıkarak görüşlerini paylaştı; ‘RM 62-01’i hayal ederken, yeni bir seyahat saati için RM 50-02 Tourbillon ACJ ile başlayan deneyimlere devam etmem gerektiğini anladım. RM 62-01, lüksün dingin atmosferine hüküm süren incelikle tasarlandı. Sadece titreşimlerle iletilen alarm işlevi, ince düşünceyi ve hüneri ortaya koymaya yetiyor. Saat, varlığını tamamen tekil bir teknik yaklaşıma borçlu. Kullanması aşırı kolay olan bu komplikasyon, paradoksları da beraberinde getiriyor. Normalde, etkin bir alarmın uzaktan da duyulabilmesi gerekir. Ancak bizim saatimizin, birkaç milimetrelik bir alanın sınırları içerisinde kalması gerekiyordu. Saatlerimizi darbelerden ve titreşimlerden korumak için mühendisliğin derinliklerine inen bizler, birden tüm bu detayları mekanizmanın kalbine taşımaya başladık.

Bu saatin zevkini ve enderliğini ortaya koyan malzeme ve boyut seçiminin ardında böyle cüretkar bir arayış vardı.’

Dinginlik Garantisi

Dünün ve bugünün çoğu saatinde bulunan geleneksel alarmlar ve zil seslerinin aksine, RM 62-01 tamamen sessiz. Bir kolona, zile ya da kasanın iç kısmına vurarak ses çıkaran bir çekiçten ziyade, saat sinyali yalnızca saati takan kişinin algılayabileceği bir titreşimle iletiliyor. Bir toplantı odasının konsantre ortamında veya first-class kabinin sınırlı alanında böyle bir ince düşünceye her zaman yer var.

Ancak bu titreşimli alarmın, saat mekanizmasını etkilemeyecek şekilde tasarlanması gerekiyordu. Bu ciddi endişe, otomatik bir rotora benzer şekilde ve eski cep telefonlarının titreşim özelliğinden ilhamla, som altından dengeleyici bir ağırlığın kullanılması fikrine kapı açtı. Bütün mekanizmayı üretmeden önce, birçok teknik sorunun yanıtlanması gerekiyordu. Sınırlı bir alana bu kadar çok bileşenin sığdırılabilmesi için modelleri ve alan kısıtlarını temel alan dört kısmi prototipe ve yoğun çalışmalara ihtiyaç vardı. Sığdırılacak 816 parça, 2 tambur, 7 kol, 11 gösterge ve bir tourbillon kafesi bulunuyordu. Richard Mille saat ustalarından biri, beş yıl boyunca bunun üzerinde çalıştı. Bazen başka bir saat yapımcısından yardım aldı ve her iki haftada bir ilerleme toplantıları yapıldı. Tüm bu nedenlerden dolayı, RM 62-01, Richard Mille’in şimdiye kadar tasarladığıı en komplike saat.

İşlevsellik, en uç noktalarda

İş için seyahat edenlere hitap edecek özelliklerle donatılan RM 62-01, seyahat saatlerinin standart kodlarını da başaşağı ediyor. Merkezdeki yeşil kolun işaret ettiği ikinci bir saat dilimi için UTC göstergesine sahip saat, aynı zamanda 9.00 konumundayken safir kadranın altında ve tourbillon 3 Hz’de salınan serbest hareketli balansa sahip. Büyüt boyutlu tarih, saat 12 konumunda yer alıyor ve Richard Mille’in tipik kırmızı çizgilerini barındıran bir pencereyle çerçevelenmiş durumda. Mekanizmanın 70 saatlik güç rezervi, saat 11.00’de yer alıyor.

Titreşimli alarmla ilişkili tüm işlevler, ana kadranın alt kısmında toplanmış. Diğer yeniliklerinin yanı sıra, tüm ayarların yapılmasına imkan tanıyan tam beş pozisyona sahip işlev selektörüne sahip ilk saat, bu diyebiliriz. İlgili işlev seçildiğinde, 24 saatlik bir düzlemde en yakın dakikaya kadar ayarlanabilen alarmın, kendisine ait üç göstergesi var: açık/kapalı; AM/PM ve güç rezervi göstergesi. Ayrıca RM 62-01, kurma kolu döndürülerek değil, yalnızca sürgüye basılarak kurulabilen tek alarm. 12 kez basmak, alarmın güç rezervini tamamen doldurmak için yeterli.

İlhamın Kaynağı Havacılık

İnovasyonun zirvesinde buluşacak iki dünya varsa, bunlar ikisi de mekan ve zamanda ustalığın peşinden giden havacılık ve horoloji dünyaları. Havacılık, Richard Mille için ilham olarak her zaman özel bir yere sahip oldu. Şirketin 21. yüzyıl horolojji vizyonu da, havacılık sektörünün ekstrem koşullarıyla yakın benzerlikler sergiliyor. Airbus’ın, yolcuları havada maksimum güvenlik ve konforla taşıma misyonu, şirketin teknik uzmanlarını uçak tasarımında yeni boyutlara ulaşmaya zorlamış durumda. İsmin kendisi bile, seçkin özel müşteriler için prestijli Airbus Corporate Jets tarafından yapılan uçak tasarımına yönelik eşi benzeri görülmemiş yaklaşımları gözler önüne seriyor.

RM 62-01, 2016 RM 50-02 Tourbillon Split-Seconds Cronograph ACJ’nin izinden yürüyerek, ayırt edici çizgilerini miras olarak taşıyor. Ancak RM 50-02, jumbo jet beyazıyken, RM 62-01 ACJ Kreatif Tasarım & Konsept Başkanı Sylvain Mariat’ın tasarladığı özel sipariş üzerine üretilen kabin iç mekanındaki koyu ahşap panellerin pürüzsüz tonlarından ilham aldı. Uçak penceresi şeklindeki safir cam, renk kodları ve güçlü kontrastı nedeniyle kolayca okunabilen çoğu göstergeyi süslüyor. Ekstra geniş çaplı titanyum kurma kolu bir jet türbinini andırırken, sürgüler motor ve kanatları bağlayan pilonların profilini çağrıştırıyor.

RM 62-01, kasa arkasında da barındırdığı bir özellik olarak çift bezele sahip. Saten polisajlı titanyum bezele dayanan ikinci bezel, bir Carbon TPT® bloğundan 1.8 mm’lik kalınlığa dönüşecek şekilde haddelenmiş. Bu malzeme tercihi, salt estetik düşüncelerin sınırlarını aşıyor: titanyum/Carbon TPT® eşleşmesi, RM 62-01’in işlevsel bağlamında sağlamlık oranına ideal bir ağırlık sunuyor. Bu kombinasyon, alarmın ürettiği titreşimlerin bileğe aktarılmasını ve mekanizmadan uzaklaşmasını sağlıyor. Mekanizma da bu sayede saatin yapısı tarafından korunuyor. Böylesine karmaşık bir yapıya sahip olmak, bu 30 parça ile sınırlı koleksiyonun tekil estetik anlayışının barındırdığı uyumu açıkça gösteriyor.



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2mIxl7y
via IFTTT

SMS – KALİTE YÖNETİMİ SMS İÇİN NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ? YAZI:45 Kalite yönetim sistemleri (QMS), emniyet yönetimi sistemlerinin (SMS) en küçük kardeşidir. Genellikle çelişkili çıkarlara sahip oldukları ifade edilir. Ne yazık ki, bu birçok organizasyonda geçerlidir, çünkü sonuçta (para) emniyetten daha fazla zorlanır.   QMS ve SMS’lerin çatışma içinde olması gerekmez. Aslında, zaman ve kaynak verilirse, bir araya gelebilir ve kuruluşunuzun güçlü bir şekilde güçlenmesini sağlayabilirler: Operasyonel verimlilik; Kaynak yönetimi; Sabit maliyetler; ve EMNİYET DENETİMİ PERFORMANSI..   Tam entegrasyon olmasa bile, QMS’i ve birleştirmenin 5 kolay yolu; 1.Otomasyon Havacılık Emniyet Eğitimi 2.Güvenlik 3.Kayıp ve Bulunan Belgeler 4.İnsanKaynakları Yönetimi Yazılımı Entegrasyonu 5.Çalışanın Emniyet Perfromansını İzleme,   Birçok kuruluşta, resmi havacılık emniyet eğitimi bir kalite güvence departmanı veya harici bir şirket tarafından gerçekleştirilir. Her iki durumda da, emniyet ekibiniz emniyet eğitimi üzerinde doğrudan kontrol sahibi olmaz. Bunun yararı, emniyet ekibinin / departmanının emniyet konularını yönetmeye odaklanabilmesidir. Dezavantajı, havacılık SMS’iniz bağlamında emniyet teşviki ve kalite ve emniyet yönetiminin entegrasyonu için kaçırılmış bir fırsat olmasıdır. Bununla birlikte, emniyet ekibiniz doğrudan örgün eğitimin kontrolünü elinde tutmasa bile, emniyet tanıtımını gayri resmi bir eğitim aracı olarak kullanamamanızın bir nedeni yoktur.   Otomasyon havacılık emniyet eğitimi bu amaç için oldukça uygun. Bu, aşağıdaki gibi emniyet eğitimi tanıtım araçlarını içerir: Emniyet makaleleri, videolar ve diğer materyaller İlk SMS indüksiyon eğitimi (şirketin SMS gereksinimlerini gözden geçirme); Emniyetbültenleri; ve Otomatik tekrarlayan SMS eğitimi…   Havacılık emniyeti programlarının işletme ortamında, emniyet konusu olarak bildirilmemesi gereken birçok olay olacaktır. Örnek olarak, çoğu programın “rapor edilebilir bir endişe” oluşturduğu şey için raporlama politikası kuralları vardır. Bununla birlikte, kaydedilmesi gereken ancak mutlaka emniyet kaygıları olarak yönetilmeyen olaylar vardır. Bu tür sorunlar şunları içerebilir: Operasyonel endişeler; İnsan kaynakları sorunları; Çevre sorunları; ve IT problemleri. Görev kayıtları gibi, kaybedilen ve bulunan öğeler, belirli bir öğe hakkında şüpheli bir şey olmadıkça genellikle bildirilebilir kurallara uymaz. Neredeyse her havacılık servis sağlayıcısı kayıp ve bulunan eşyalarla uğraşmak zorunda kalacak. Bazı kuruluşlar, öğeler için basitçe bir çekmeceye veya kutuya sahip olabilir. Diğer kuruluşların bir “kaydı” olabilir. İdeal olarak, izlemenizi sağlayan kayıp ve bulunan bir modüle sahip tam bir elektronik tablo veya havacılık yazılımına sahip olacaksınız: Kayıp eşyalar; Bulunan ürünler; Hak talep edilmeyen ürünler; İletişim bilgileri; ve Tarihler, notlar vb. Dahil olmak üzere öğe hakkında veri günlüğü. Böyle bir elektronik tabloya sahip olmak veya kaybolan ve bulunan yazılım modülüne sahip olmak, birinci sınıf kalite ve müşteri hizmeti sunar. Ayrıca, kaybolan ve bulunan maddeleri incelemenizi ve trendleri tanımlamanızı sağlar. Örneğin, olası bir emniyet sorununu ortaya çıkaran kayıp ve bulunan eşyalardaki bir eğilimi tanımlayabilirsiniz. Böyle bir durumda, endişenizi sorun yönetimi sürecinizle, dolayısıyla KYS ile SMS arasında tam entegrasyon yoluyla işleme koyabilirsiniz.   İnsan kaynakları, emniyet yönetim sisteminizin performansı üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Aşağıdakiler çalışan emniyet bilincini ve SMS’inizi takip etme istekliliğini önemli ölçüde azaltabilir: Yüksek ciro; Şirketten memnuniyetsizlik; Yönetimden memnuniyetsizlik; Zayıf işe alım uygulamaları. Nitelikli çalışanları işe almak ve işe almak, SMS’inizin başarısı için özellikle önemlidir. Genellikle insan kaynakları, SMS kapsamı dışında tamamen yönetilir. SMS’inizle insan kaynakları yönetimi yazılımı entegrasyonuna sahip olmak, olağanüstü QMS ve SMS entegrasyonuna izin verir, çünkü Emniyet yönetimi başvuru sahiplerini inceleyebilir; Emniyet yönetimi, başvuru sahipleri hakkında görüş sunabilir; Emniyet yönetimi, çalışanların kaygılarını tartışmak için uygun çıkışlara sahip olmalarını sağlayabilir. Bu elektronik tablo veya SMS yazılımı ile yapılabilir.   Genellikle, çalışanların incelemeleri, çalışanların emniyet performansı hakkında az veya hiç bilgi içermez. Bunun yerine, gözden geçirmeler yalnızca o çalışanın QMS görevlerine odaklanır. Bu kayıp bir fırsat. Çalışanların emniyet performansı bilgilerini düzenli çalışan incelemelerine dahil etmek, QMS’i ve SMS’i entegre etmenin yollarından biridir. Emnyet görevinin, diğer tüm görevler kadar işin bir parçası olduğu kadar, SMS’nin “ayrı bir şey” olmadığını, işlemlerin bir parçası olduğunu belirtir; Çalışanın SMS’ye katılmasını teşvik etmek; Emniyet programının değerini arttırır. Bu entegrasyonun gerçekleşmesi için emniyet verilerinde düzenli kalite yönetimi gözden geçirme süreçleri ile karıştırın. QMS’İi ve SMS’i tam olarak entegre etmenin pek çok yararı vardır:   Daha iyi emniyet performansı; Emniyet operasyonları için daha fazla kaynak; Emniyet programının değerini arttırır. Neden daha fazla emniyet programı tam entegrasyon yapmıyor. Birkaç neden: Bütünleşmek için önemli başlangıç çalışmaları gerektirebilir; Büyük kuruluşlar çoğu zaman entegrasyonu tercih etmemektedir; Veya Organizasyon “silolar” bölümünden muzdarip olabilir. Kuruluşunuz bu noktalardan herhangi birine sahip olsa bile, bu makalede açıklanan fikirlerin bir kısmını kolayca uygulayabilirsiniz.   Öyleyse; QMS ve SMS entegre olmalı mı?     Mehmet Ali Ataman Eylül.2019

Kalite yönetim sistemleri (QMS), emniyet yönetimi sistemlerinin (SMS) en küçük kardeşidir. Genellikle çelişkili çıkarlara sahip oldukları ifade edilir.

Ne yazık ki, bu birçok organizasyonda geçerlidir, çünkü sonuçta (para) emniyetten daha fazla zorlanır.

 

QMS ve SMS’lerin çatışma içinde olması gerekmez. Aslında, zaman ve kaynak verilirse, bir araya gelebilir ve kuruluşunuzun güçlü bir şekilde güçlenmesini sağlayabilirler:

  • Operasyonel verimlilik;
  • Kaynak yönetimi;
  • Sabit maliyetler; ve EMNİYET DENETİMİ PERFORMANSI..

 

Tam entegrasyon olmasa bile, QMS’i ve birleştirmenin 5 kolay yolu;

1.Otomasyon Havacılık Emniyet Eğitimi

2.Güvenlik

3.Kayıp ve Bulunan Belgeler

4.İnsanKaynakları Yönetimi Yazılımı Entegrasyonu

5.Çalışanın Emniyet Perfromansını İzleme,

 

Birçok kuruluşta, resmi havacılık emniyet eğitimi bir kalite güvence departmanı veya harici bir şirket tarafından gerçekleştirilir. Her iki durumda da, emniyet ekibiniz emniyet eğitimi üzerinde doğrudan kontrol sahibi olmaz.

Bunun yararı, emniyet ekibinin / departmanının emniyet konularını yönetmeye odaklanabilmesidir. Dezavantajı, havacılık SMS’iniz bağlamında emniyet teşviki ve kalite ve emniyet yönetiminin entegrasyonu için kaçırılmış bir fırsat olmasıdır.

Bununla birlikte, emniyet ekibiniz doğrudan örgün eğitimin kontrolünü elinde tutmasa bile, emniyet tanıtımını gayri resmi bir eğitim aracı olarak kullanamamanızın bir nedeni yoktur.

 

Otomasyon havacılık emniyet eğitimi bu amaç için oldukça uygun. Bu, aşağıdaki gibi emniyet eğitimi tanıtım araçlarını içerir:

  • Emniyet makaleleri, videolar ve diğer materyaller
  • İlk SMS indüksiyon eğitimi (şirketin SMS gereksinimlerini gözden geçirme);
  • Emniyetbültenleri; ve
  • Otomatik tekrarlayan SMS eğitimi…

 

Havacılık emniyeti programlarının işletme ortamında, emniyet konusu olarak bildirilmemesi gereken birçok olay olacaktır. Örnek olarak, çoğu programın “rapor edilebilir bir endişe” oluşturduğu şey için raporlama politikası kuralları vardır. Bununla birlikte, kaydedilmesi gereken ancak mutlaka emniyet kaygıları olarak yönetilmeyen olaylar vardır. Bu tür sorunlar şunları içerebilir:

  • Operasyonel endişeler;
  • İnsan kaynakları sorunları;
  • Çevre sorunları; ve
  • IT problemleri.

Görev kayıtları gibi, kaybedilen ve bulunan öğeler, belirli bir öğe hakkında şüpheli bir şey olmadıkça genellikle bildirilebilir kurallara uymaz. Neredeyse her havacılık servis sağlayıcısı kayıp ve bulunan eşyalarla uğraşmak zorunda kalacak. Bazı kuruluşlar, öğeler için basitçe bir çekmeceye veya kutuya sahip olabilir. Diğer kuruluşların bir “kaydı” olabilir.

İdeal olarak, izlemenizi sağlayan kayıp ve bulunan bir modüle sahip tam bir elektronik tablo veya havacılık yazılımına sahip olacaksınız:

  • Kayıp eşyalar;
  • Bulunan ürünler;
  • Hak talep edilmeyen ürünler;
  • İletişim bilgileri; ve
  • Tarihler, notlar vb. Dahil olmak üzere öğe hakkında veri günlüğü.

Böyle bir elektronik tabloya sahip olmak veya kaybolan ve bulunan yazılım modülüne sahip olmak, birinci sınıf kalite ve müşteri hizmeti sunar. Ayrıca, kaybolan ve bulunan maddeleri incelemenizi ve trendleri tanımlamanızı sağlar. Örneğin, olası bir emniyet sorununu ortaya çıkaran kayıp ve bulunan eşyalardaki bir eğilimi tanımlayabilirsiniz.

Böyle bir durumda, endişenizi sorun yönetimi sürecinizle, dolayısıyla KYS ile SMS arasında tam entegrasyon yoluyla işleme koyabilirsiniz.

 

İnsan kaynakları, emniyet yönetim sisteminizin performansı üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Aşağıdakiler çalışan emniyet bilincini ve SMS’inizi takip etme istekliliğini önemli ölçüde azaltabilir:

  • Yüksek ciro;
  • Şirketten memnuniyetsizlik;
  • Yönetimden memnuniyetsizlik;
  • Zayıf işe alım uygulamaları.

Nitelikli çalışanları işe almak ve işe almak, SMS’inizin başarısı için özellikle önemlidir. Genellikle insan kaynakları, SMS kapsamı dışında tamamen yönetilir.

SMS’inizle insan kaynakları yönetimi yazılımı entegrasyonuna sahip olmak, olağanüstü QMS ve SMS entegrasyonuna izin verir, çünkü

  • Emniyet yönetimi başvuru sahiplerini inceleyebilir;
  • Emniyet yönetimi, başvuru sahipleri hakkında görüş sunabilir;
  • Emniyet yönetimi, çalışanların kaygılarını tartışmak için uygun çıkışlara sahip olmalarını sağlayabilir.

Bu elektronik tablo veya SMS yazılımı ile yapılabilir.

 

Genellikle, çalışanların incelemeleri, çalışanların emniyet performansı hakkında az veya hiç bilgi içermez. Bunun yerine, gözden geçirmeler yalnızca o çalışanın QMS görevlerine odaklanır. Bu kayıp bir fırsat.

Çalışanların emniyet performansı bilgilerini düzenli çalışan incelemelerine dahil etmek, QMS’i ve SMS’i entegre etmenin yollarından biridir.

  • Emnyet görevinin, diğer tüm görevler kadar işin bir parçası olduğu kadar,
  • SMS’nin “ayrı bir şey” olmadığını, işlemlerin bir parçası olduğunu belirtir;
  • Çalışanın SMS’ye katılmasını teşvik etmek;
  • Emniyet programının değerini arttırır.

Bu entegrasyonun gerçekleşmesi için emniyet verilerinde düzenli kalite yönetimi gözden geçirme süreçleri ile karıştırın. QMS’İi ve SMS’i tam olarak entegre etmenin pek çok yararı vardır:

 

  • Daha iyi emniyet performansı;
  • Emniyet operasyonları için daha fazla kaynak;
  • Emniyet programının değerini arttırır.

Neden daha fazla emniyet programı tam entegrasyon yapmıyor. Birkaç neden:

  • Bütünleşmek için önemli başlangıç çalışmaları gerektirebilir;
  • Büyük kuruluşlar çoğu zaman entegrasyonu tercih etmemektedir; Veya
  • Organizasyon “silolar” bölümünden muzdarip olabilir.

Kuruluşunuz bu noktalardan herhangi birine sahip olsa bile, bu makalede açıklanan fikirlerin bir kısmını kolayca uygulayabilirsiniz.

 

Öyleyse; QMS ve SMS entegre olmalı mı?

 

 

Mehmet Ali Ataman

Eylül.2019



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2lucXHj
via IFTTT

RM 62-01 TOURBILLON AIRBUS CORPORATE JETS


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2mIxl7y

SMS – KALİTE YÖNETİMİ SMS İÇİN NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ? YAZI:45


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2lucXHj

Ülkemizin Havacılık Güvenliğindeki Başarısı ICAO Tarafından Sertifikalandırıldı Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü(ICAO) tarafından Türkiye’ye havacılık güvenliğinde gösterdiği başarıdan dolayı “ICAO Başkanlık Konseyi Havacılık Güvenliği Sertifikası” verildi. ICAO’nun üye devletlere yaptığı denetimlerdeki başarı oranlarına dayanarak yaptığı değerlendirmeye göre, ülkemiz 2008 ve 2014 yıllarında yapılan denetimlerde “Havacılık Güvenliği Denetim Sistemi Kritik Unsurları Etkin Uygulama” başarı oranını yüzde 64.9’dan yüzde 93.15’e yükselterek sertifika almaya hak kazandı. ICAO, üye devletlerin güvenlik alanındaki başarılarını teşvik etmek amacıyla USAP-CMA denetlemelerinde “Havacılık Güvenliği Denetim Sistemi Kritik Unsurları Etkin Uygulama” oranlarını önemli ölçüde artıran ülkelere 2015 yılından bu yana “Konsey Başkanı Havacılık Güvenliği Sertifikası (ICAO Council President Aviation Security Certificate)”  veriyor.  Söz konusu sertifikayı almak için, etkin uygulama başarı oranında en az yüzde 15 artış kaydedilmesi ve Küresel Havacılık Güvenliği Planı’nda (GASeP) temel alınan asgari yüze 65’lik etkin uygulama (EI) başarısı sağlanması gerekiyor. Ayrıca üye ülke hakkında Ciddi Güvenlik Endişesi (Significant Security Concern) uyarısı bulunmaması ve operasyonel etkin uygulamadan yine 65’in üzerinde bir başarıya sahip olmak şart koşuluyor. Sivil Havacılık Genel Müdür Vekili Bahri KESİCİ, Türkiye’nin sivil havacılık güvenliğindeki standartlarının dünya ortalamasının çok üstünde olduğunu belirterek, ICAO’nun güvenlik sertifikasına ilişkin tüm gereklilikleri yerine getiren ülkemizin etkin uygulama başarı oranında 6 yıl içinde yüzde 30 gibi yüksek bir artış sağlayarak uçuş emniyetinde önemli bir başarı elde ettiğini kaydetti.  ICAO’nun belirli periyotlarla üye ülkeleri havacılık güvenliği konusunda denetlediğini ve Türkiye’nin yanısıra havacılık güvenliği uygulamalarında yüzde 15’in üzerinde etkinlik gösteren 14 ülkeye daha sertifika verildiğini belirten Genel Müdür Vekili Bahri Kesici, ülkemizin belirlenen kriterin çok daha üstünde bir ortalama ile bu sertifikayı almasına katkı sağlayan SHGM personeline teşekkür etti. Kaynak:SHGM

Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü(ICAO) tarafından Türkiye’ye havacılık güvenliğinde gösterdiği başarıdan dolayı “ICAO Başkanlık Konseyi Havacılık Güvenliği Sertifikası” verildi.
ICAO’nun üye devletlere yaptığı denetimlerdeki başarı oranlarına dayanarak yaptığı değerlendirmeye göre, ülkemiz 2008 ve 2014 yıllarında yapılan denetimlerde “Havacılık Güvenliği Denetim Sistemi Kritik Unsurları Etkin Uygulama” başarı oranını yüzde 64.9’dan yüzde 93.15’e yükselterek sertifika almaya hak kazandı.
ICAO, üye devletlerin güvenlik alanındaki başarılarını teşvik etmek amacıyla USAP-CMA denetlemelerinde “Havacılık Güvenliği Denetim Sistemi Kritik Unsurları Etkin Uygulama” oranlarını önemli ölçüde artıran ülkelere 2015 yılından bu yana “Konsey Başkanı Havacılık Güvenliği Sertifikası (ICAO Council President Aviation Security Certificate)”  veriyor.  Söz konusu sertifikayı almak için, etkin uygulama başarı oranında en az yüzde 15 artış kaydedilmesi ve Küresel Havacılık Güvenliği Planı’nda (GASeP) temel alınan asgari yüze 65’lik etkin uygulama (EI) başarısı sağlanması gerekiyor. Ayrıca üye ülke hakkında Ciddi Güvenlik Endişesi (Significant Security Concern) uyarısı bulunmaması ve operasyonel etkin uygulamadan yine 65’in üzerinde bir başarıya sahip olmak şart koşuluyor.
Sivil Havacılık Genel Müdür Vekili Bahri KESİCİ, Türkiye’nin sivil havacılık güvenliğindeki standartlarının dünya ortalamasının çok üstünde olduğunu belirterek, ICAO’nun güvenlik sertifikasına ilişkin tüm gereklilikleri yerine getiren ülkemizin etkin uygulama başarı oranında 6 yıl içinde yüzde 30 gibi yüksek bir artış sağlayarak uçuş emniyetinde önemli bir başarı elde ettiğini kaydetti.  ICAO’nun belirli periyotlarla üye ülkeleri havacılık güvenliği konusunda denetlediğini ve Türkiye’nin yanısıra havacılık güvenliği uygulamalarında yüzde 15’in üzerinde etkinlik gösteren 14 ülkeye daha sertifika verildiğini belirten Genel Müdür Vekili Bahri Kesici, ülkemizin belirlenen kriterin çok daha üstünde bir ortalama ile bu sertifikayı almasına katkı sağlayan SHGM personeline teşekkür etti.
Kaynak:SHGM


from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2mBW0uM
via IFTTT

Ülkemizin Havacılık Güvenliğindeki Başarısı ICAO Tarafından Sertifikalandırıldı


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2mBW0uM

GÖÇMEN ARAŞTIRMASI: İNGİLİZLERİN YARISINDAN FAZLASI GÖÇMENLERİ ‘EVLERİNE’ GÖNDERMEK İSTİYOR


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2lqclm3

GÖÇMEN ARAŞTIRMASI: İNGİLİZLERİN YARISINDAN FAZLASI GÖÇMENLERİ ‘EVLERİNE’ GÖNDERMEK İSTİYOR GÖÇMEN ARAŞTIRMASI: İNGİLİZLERİN YARISINDAN FAZLASI GÖÇMENLERİ ‘EVLERİNE’ GÖNDERMEK İSTİYOR Avrupa’daki göçmenlere yönelik, ülkelerine kolayca para gönderebilecekleri bir hizmet sunan TransferGo YouGov’labirlikte Brexit odağında bir göçmen araştırması yürüttü. Araştırma, İngilizlerin göçmenlikle ilgili ‘tutarlı olmayan’ tutumlarını gösteriyor. Göçmenlik, İngilizler için Brexit’in ardından bir numaralı sorunu oluşturmaya devam ediyor ve nüfusun %73’ü daha katı kısıtlamalar istiyor. İngilizlerin yarısından fazlası, göçmen popülasyonunun halen çok yüksek olduğunu söylüyor, ancak bu grup içinde; %43’ü göçmen nüfusun belirli türlerdeki işler için ‘gerekli’ olduğunu kabul ediyor, Bu grubun yarısından fazlası, inşaat (%53) ve temizlik (%56) işi için yabancı bir işçi çalıştırıyor ya da çalıştırabilir olduğunu belirtiyor. Göçmen nüfusun çok yüksek olduğunu düşünenlerin çoğu, aniden işsiz kalsalar bile bir inşaat işi (%61) ya da taksi şoförlüğü (%57) için başvurmayacaklarını söylüyor. Brexit etkisi: Ayrılma oyu verenlerin %83’ü, göçmenliğin çok yüksek olduğuna inanıyor, kalma oyu verenler arasında bu oran %29. Londra, Eylül – YouGov araştırması, göçmenliğin İngilizler için Brexit’in ardından bir numaralı sorunu oluşturmaya devam ettiğini ve nüfusun %73’ünün göçmenlere daha katı kısıtlamalar uygulanmasını istediğini ortaya koydu. Araştırma aynı zamanda İngilizlerin göçmenliğe karşı olan tutumlarındaki belirgin çelişkileri açığa çıkardı. YouGov tarafından gerçekleştirilen anket, İngilizlerin yarısından fazlasının (%54) göçmenliğin çok yüksek olduğunu düşündüğünü, ancak bu grubun %43’ünün belirli türlerdeki işler için göçmenliğin ‘gerekli’ olduğunu kabul ettiğini açığa çıkardı. Ucuz iş gücü ise kalsın Bu grubun göçmenlik seviyelerine ilişkin endişelerine karşın, belirli işleri yapmaları için daha önce göçmen işgücünü istihdam etmiş olup olmadıkları ya da gelecekte istihdam edip etmeyecekleri sorulduğunda, oldukça yüksek sayıda kişi bunu daha önce yaptığını ya da yapmaya hazır olduğunu belirtti. Yarısından çoğu (%53), inşaat işi, temizlik işi (%58) veya taksi şoförlüğü (%51) için göçmen iş gücü kullanmış olduğunu ya da kullanabileceğini belirtti. Ayrıca, göçmenliğin çok yüksek olduğunu düşünen İngilizler arasından bazıları, aniden işsiz kalsalar bile, genellikle göçmen iş gücü ile ilişkilendirilen belirli türlerdeki işler için başvurmayacağını belirtiyor. Bu grubun üçte birinden daha azı, bir inşaat işi (%31) ve yalnızca %36’sı taksi şoförlüğü için başvuracağını belirtiyor.Benzer şekilde, temizlik işi ve mevsimlik tarım işleri söz konusu olduğunda, İngilizlerin sırasıyla %36’sı ve %35’i bu tür işler için başvurmayacaklarını belirtiyor. TransferGo CEO’su Daumantas Dvilinskas, verilere ilişkin olarak şunları söyledi: “YouGov tarafından gerçekleştirilen araştırmamız, İngilizlerin göçmenliğe yönelik tutumlarının temelindeki çelişkileri gösteriyor. Müşterilerimiz, çalışkan ve ülkelerindeki ailelerini ve kendilerine bağımlı olanları desteklemek için Birleşik Krallık’ta temel işlerde çalışan insanlardan oluşuyor. İnsanların göçmenliğin çok yüksek olduğunu söylemesi, aynı zamanda göçmenlerin iş gücüne ihtiyaç duyulduğunu belirtmesi ve bazen de kendileri için çalışmak üzere göçmenleri istihdam etmesi mantıklı değil. Bu verilerin Birleşik Krallık’ta göçmenliğe ve çalışmaya ilişkin daha mantıklı ve ölçülü bir tartışma ortamının oluşmasına katkıda bulunmasını umuyoruz.”

GÖÇMEN ARAŞTIRMASI: İNGİLİZLERİN YARISINDAN FAZLASI GÖÇMENLERİ ‘EVLERİNE’ GÖNDERMEK İSTİYOR

Avrupa’daki göçmenlere yönelik, ülkelerine kolayca para gönderebilecekleri bir hizmet sunan TransferGo YouGov’labirlikte Brexit odağında bir göçmen araştırması yürüttü. Araştırma, İngilizlerin göçmenlikle ilgili ‘tutarlı olmayan’ tutumlarını gösteriyor.

  • Göçmenlik, İngilizler için Brexit’in ardından bir numaralı sorunu oluşturmaya devam ediyor ve nüfusun %73’ü daha katı kısıtlamalar istiyor.
  • İngilizlerin yarısından fazlası, göçmen popülasyonunun halen çok yüksek olduğunu söylüyor, ancak bu grup içinde;
    • %43’ü göçmen nüfusun belirli türlerdeki işler için ‘gerekli’ olduğunu kabul ediyor,
    • Bu grubun yarısından fazlası, inşaat (%53) ve temizlik (%56) işi için yabancı bir işçi çalıştırıyor ya da çalıştırabilir olduğunu belirtiyor.
  • Göçmen nüfusun çok yüksek olduğunu düşünenlerin çoğu, aniden işsiz kalsalar bile bir inşaat işi (%61) ya da taksi şoförlüğü (%57) için başvurmayacaklarını söylüyor.
  • Brexit etkisi: Ayrılma oyu verenlerin %83’ü, göçmenliğin çok yüksek olduğuna inanıyor, kalma oyu verenler arasında bu oran %29.

Londra, Eylül – YouGov araştırması, göçmenliğin İngilizler için Brexit’in ardından bir numaralı sorunu oluşturmaya devam ettiğini ve nüfusun %73’ünün göçmenlere daha katı kısıtlamalar uygulanmasını istediğini ortaya koydu.

Araştırma aynı zamanda İngilizlerin göçmenliğe karşı olan tutumlarındaki belirgin çelişkileri açığa çıkardı. YouGov tarafından gerçekleştirilen anket, İngilizlerin yarısından fazlasının (%54) göçmenliğin çok yüksek olduğunu düşündüğünü, ancak bu grubun %43’ünün belirli türlerdeki işler için göçmenliğin ‘gerekli’ olduğunu kabul ettiğini açığa çıkardı.

Ucuz iş gücü ise kalsın

Bu grubun göçmenlik seviyelerine ilişkin endişelerine karşın, belirli işleri yapmaları için daha önce göçmen işgücünü istihdam etmiş olup olmadıkları ya da gelecekte istihdam edip etmeyecekleri sorulduğunda, oldukça yüksek sayıda kişi bunu daha önce yaptığını ya da yapmaya hazır olduğunu belirtti. Yarısından çoğu (%53), inşaat işi, temizlik işi (%58) veya taksi şoförlüğü (%51) için göçmen iş gücü kullanmış olduğunu ya da kullanabileceğini belirtti.

Ayrıca, göçmenliğin çok yüksek olduğunu düşünen İngilizler arasından bazıları, aniden işsiz kalsalar bile, genellikle göçmen iş gücü ile ilişkilendirilen belirli türlerdeki işler için başvurmayacağını belirtiyor. Bu grubun üçte birinden daha azı, bir inşaat işi (%31) ve yalnızca %36’sı taksi şoförlüğü için başvuracağını belirtiyor.Benzer şekilde, temizlik işi ve mevsimlik tarım işleri söz konusu olduğunda, İngilizlerin sırasıyla %36’sı ve %35’i bu tür işler için başvurmayacaklarını belirtiyor.

TransferGo CEO’su Daumantas Dvilinskas, verilere ilişkin olarak şunları söyledi:

“YouGov tarafından gerçekleştirilen araştırmamız, İngilizlerin göçmenliğe yönelik tutumlarının temelindeki çelişkileri gösteriyor. Müşterilerimiz, çalışkan ve ülkelerindeki ailelerini ve kendilerine bağımlı olanları desteklemek için Birleşik Krallık’ta temel işlerde çalışan insanlardan oluşuyor. İnsanların göçmenliğin çok yüksek olduğunu söylemesi, aynı zamanda göçmenlerin iş gücüne ihtiyaç duyulduğunu belirtmesi ve bazen de kendileri için çalışmak üzere göçmenleri istihdam etmesi mantıklı değil. Bu verilerin Birleşik Krallık’ta göçmenliğe ve çalışmaya ilişkin daha mantıklı ve ölçülü bir tartışma ortamının oluşmasına katkıda bulunmasını umuyoruz.”



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2lqclm3
via IFTTT

ABD HAVA KUVVETLERİ ABD UYDULARINI ELE GEÇİREBİLECEK HACKER ARIYOR


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2n7nEQv

ABD HAVA KUVVETLERİ ABD UYDULARINI ELE GEÇİREBİLECEK HACKER ARIYOR SİBER KORSANLAR YÖRÜNGEDEKİ UYDULARI HACKLEYEBİLİR Mİ? BEYAZ ŞAPKALI HACKERLER BU KEZ ABD UYDULARI İÇİN YARIŞACAK ABD Hava Kuvvetleri, dünya yörüngesinde yer alan ABD uydularındaki güvenlik açıklarını belirlemek için yarışma düzenliyor. Yörüngedeki uydunun kontrolünü ele geçirip geçiremeyeceklerinin kontrol edileceği yarışmada hackerlerden uydu kamerasını aya çevirmeleri istenecek. Güvenlik açıklarının önceden tespit edilerek giderilmesinin önemli kazanımlar sağlayacağını ifade eden Bitdefender Türkiye Genel Müdürü Barbaros Akkoyunlu, daha önce özel şirketlerin kullandığı bu yöntemi artık devlet kuruluşlarının da kullanmaya başladığına dikkat çekiyor. Birçok şirketin, güvenlik açıklarını keşfedebilmek için beyaz şapkalı hackerlerden destek aldığı biliniyor. Ancak, bağımsız araştırmacıların sistemlerini test etmesini isteyen sadece şirketler değil. ABD Hava Kuvvetleri’nin dünya yörüngesinde yer alan uydularındaki güvenlik açıklarını bulmaları için beyaz şapkalı hackerler ile yarışma düzenleyeceğini belirten Bitdefender Türkiye Genel Müdürü Barbaros Akkoyunlu, özel şirketlerin yanı sıra artık devletlerin de idari ve askeri alanlardaki sistemleri için hack yarışmaları düzenlemeye başladığını belirtiyor. ABD Uydularını Hackleyebilir misin? Güvenlik açıklarını bulan ve sorumlu bir şekilde ifşa eden bağımsız araştırmacılara binlerce dolar ödül veren yarışmalar çokça yapılıyor. Ancak ABD Hava Kuvvetleri’nin son girişimi, devletlerin de bu tarz yarışmalara sıcak bakmaya başladığını gösteriyor. Yörüngedeki uydunun kontrolünü ele geçirip geçiremeyeceklerinin kontrol edileceği yarışmada hackerlerden uydu kamerasını aya çevirmeleri istenecek. Bir grup askeri olmayan araştırmacının Las Vegas’ta düzenlenen DEF-CON hack konferansında F-15 savaş uçağı sistemindeki ciddi güvenlik açıklarını ortaya çıkarmasının çok ilgi topladığını hatırlatan Barbaros Akkoyunlu, ABD Hava Kuvvetleri’nin yörüngedeki uyduları için de yarışma düzenlemesinin bir kırılma noktası olacağına dikkat çekiyor. Akkoyunlu, şirketler dışında devlet yönetimlerinin de güvenlik açıklarını keşfetmek amacıyla bu tarz yollara başvurmasının, olası bir siber savaşta ciddi zararlara uğramak istemeyen ülkelere örnek olacağını belirtiyor. 5000’den Fazla Güvenlik Açığı Tespit Edilmişti Bir uydu ve ilgili yer istasyonunda kullanılan bileşenlerin birçoğu, yeterli test kaynaklarına sahip olmayan küçük şirketlerden geliyor. Bu bileşenlerin devlet destekli bir hack girişimine dayanabilecek düzeyde olacağının da garantisi verilemiyor. Bundan dolayı ABD Hava Kuvvetleri, üçüncü taraflardan gelen parçaları etkileyen güvenlik sorunlarını öğrenerek daha güçlü güvenlik gereksinimleri oluşturmayı hedefliyor. Gerçekleştirdiği yarışmalar yoluyla hükümet sistemlerinde 5000’den fazla güvenlik açığı keşfeden ABD, bu tarz girişimlerin hem güvenlik açığı araştırmacıları hem de ABD Savunma Bakanlığı için bir kazan-kazan olduğuna inanıyor. Keşfedilen güvenlik açıklıkları karşılığında ABD Hava Kuvvetleri, bağımsız hackerlere ciddi para ödülleri vermeyi planlıyor. Artık Hükümetler de Bu Yola Başvuruyor ABD Hava Kuvvetleri’nin bu girişimi elbette kolay bir süreç değil. Hala devletlerin dışardan uzmanlara karşı akıllarında soru işaretleri bulunuyor. Özellikle aralarında casusluk yapabilecek uzmanların varlığı tedirginlik yaratıyor. Her şeyin yazılımla ilerlediği bir dünyada organizasyon dışından bir uzmana karşı kapıların kapatılmasının doğru olmadığını belirten Barbaros Akkoyunlu, şirketlerden sonra hükümetlerin de sistemlerindeki güvenlik açıklarını keşfetmek için bağımsız araştırmacılara güvenmesi gerektiğini, güvenlik açıklarından habersiz olan devlet kurumlarının siber korsanlardan ciddi zararlar göreceğini ifade ediyor.

SİBER KORSANLAR YÖRÜNGEDEKİ UYDULARI HACKLEYEBİLİR Mİ?

BEYAZ ŞAPKALI HACKERLER BU KEZ ABD UYDULARI İÇİN YARIŞACAK

ABD Hava Kuvvetleri, dünya yörüngesinde yer alan ABD uydularındaki güvenlik açıklarını belirlemek için yarışma düzenliyor. Yörüngedeki uydunun kontrolünü ele geçirip geçiremeyeceklerinin kontrol edileceği yarışmada hackerlerden uydu kamerasını aya çevirmeleri istenecek. Güvenlik açıklarının önceden tespit edilerek giderilmesinin önemli kazanımlar sağlayacağını ifade eden Bitdefender Türkiye Genel Müdürü Barbaros Akkoyunlu, daha önce özel şirketlerin kullandığı bu yöntemi artık devlet kuruluşlarının da kullanmaya başladığına dikkat çekiyor.

Birçok şirketin, güvenlik açıklarını keşfedebilmek için beyaz şapkalı hackerlerden destek aldığı biliniyor. Ancak, bağımsız araştırmacıların sistemlerini test etmesini isteyen sadece şirketler değil. ABD Hava Kuvvetleri’nin dünya yörüngesinde yer alan uydularındaki güvenlik açıklarını bulmaları için beyaz şapkalı hackerler ile yarışma düzenleyeceğini belirten Bitdefender Türkiye Genel Müdürü Barbaros Akkoyunlu, özel şirketlerin yanı sıra artık devletlerin de idari ve askeri alanlardaki sistemleri için hack yarışmaları düzenlemeye başladığını belirtiyor.

ABD Uydularını Hackleyebilir misin?

Güvenlik açıklarını bulan ve sorumlu bir şekilde ifşa eden bağımsız araştırmacılara binlerce dolar ödül veren yarışmalar çokça yapılıyor. Ancak ABD Hava Kuvvetleri’nin son girişimi, devletlerin de bu tarz yarışmalara sıcak bakmaya başladığını gösteriyor. Yörüngedeki uydunun kontrolünü ele geçirip geçiremeyeceklerinin kontrol edileceği yarışmada hackerlerden uydu kamerasını aya çevirmeleri istenecek. Bir grup askeri olmayan araştırmacının Las Vegas’ta düzenlenen DEF-CON hack konferansında F-15 savaş uçağı sistemindeki ciddi güvenlik açıklarını ortaya çıkarmasının çok ilgi topladığını hatırlatan Barbaros Akkoyunlu, ABD Hava Kuvvetleri’nin yörüngedeki uyduları için de yarışma düzenlemesinin bir kırılma noktası olacağına dikkat çekiyor. Akkoyunlu, şirketler dışında devlet yönetimlerinin de güvenlik açıklarını keşfetmek amacıyla bu tarz yollara başvurmasının, olası bir siber savaşta ciddi zararlara uğramak istemeyen ülkelere örnek olacağını belirtiyor.

5000’den Fazla Güvenlik Açığı Tespit Edilmişti

Bir uydu ve ilgili yer istasyonunda kullanılan bileşenlerin birçoğu, yeterli test kaynaklarına sahip olmayan küçük şirketlerden geliyor. Bu bileşenlerin devlet destekli bir hack girişimine dayanabilecek düzeyde olacağının da garantisi verilemiyor. Bundan dolayı ABD Hava Kuvvetleri, üçüncü taraflardan gelen parçaları etkileyen güvenlik sorunlarını öğrenerek daha güçlü güvenlik gereksinimleri oluşturmayı hedefliyor. Gerçekleştirdiği yarışmalar yoluyla hükümet sistemlerinde 5000’den fazla güvenlik açığı keşfeden ABD, bu tarz girişimlerin hem güvenlik açığı araştırmacıları hem de ABD Savunma Bakanlığı için bir kazan-kazan olduğuna inanıyor. Keşfedilen güvenlik açıklıkları karşılığında ABD Hava Kuvvetleri, bağımsız hackerlere ciddi para ödülleri vermeyi planlıyor.

Artık Hükümetler de Bu Yola Başvuruyor

ABD Hava Kuvvetleri’nin bu girişimi elbette kolay bir süreç değil. Hala devletlerin dışardan uzmanlara karşı akıllarında soru işaretleri bulunuyor. Özellikle aralarında casusluk yapabilecek uzmanların varlığı tedirginlik yaratıyor. Her şeyin yazılımla ilerlediği bir dünyada organizasyon dışından bir uzmana karşı kapıların kapatılmasının doğru olmadığını belirten Barbaros Akkoyunlu, şirketlerden sonra hükümetlerin de sistemlerindeki güvenlik açıklarını keşfetmek için bağımsız araştırmacılara güvenmesi gerektiğini, güvenlik açıklarından habersiz olan devlet kurumlarının siber korsanlardan ciddi zararlar göreceğini ifade ediyor.



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2n7nEQv
via IFTTT

Türk Hava Yolları ve Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı ortak çalışma platformu oluşturdu Türk Hava Yolları ve Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı ortak çalışma platformu oluşturdu.   Ortak hayata geçirilecek “Barış için Spor Ödülleri” projesinin küresel kamuoyunda geniş yankı bulması öngörülüyor.     Dünyanın dört bir köşesinde yolcuları için uçulmadık nokta bırakmama hedefi ile sayıca en fazla ülke ve uluslararası destinasyona erişim sağlayan Türk Hava Yolları, uçuş ağı gelişiminde gösterdiği bu aktif performansı, dünyada farklı alanlarda öne çıkan önemli markalar, kurum-kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri ile çeşitli iş birlikleri sağlama noktasında da sergileyerek farklı toplum ve topluluklara ulaşıyor. Bu yönlü faaliyetlerinden yine mühim bir örneği; “Barış için Spor Ödülleri” projesini hayata geçirecek olan bayrak taşıyıcı havayolu, bu proje kapsamında öncü bir kültürlerarası anlayış platformu olan Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı (UNAOC – United Nations Alliance of Civilizations) ile önemli bir iş birliğine imza attı. New York’ta, Birleşmiş Milletler Genel Merkezi‘nde düzenlenen imza töreni, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sn. António Guterres’in değerli teşrifleriyle birlikteTürk Hava Yolları Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı, M. İlker Aycı, Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı (UNAOC) Yüksek Temsilcisi Miguel Moratinos ve taraflardan üst düzey yetkililerin katılımı ile gerçekleşti. İmzalanan anlaşma ile Türk Hava Yolları, merkezi New York’ta olan ve faaliyet amacını Birleşmiş Milletler’in ‘Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ çerçevesinde medeniyetler arası uyum yaratmak, köprü kurmak ve uzlaşma sağlamak şeklinde belirleyen UNAOC ile dünya kamuoyunun dikkatini küresel bir misyona çekmeyi hedefliyor. “Barış için Spor Ödülleri” başlığı altında hayata geçirilecek bu ortak girişimde sporun birleştirici etkisinden ve insan haklarını müdafaada dünya genelindeki farklı kitleleri etkileyebilme ve bir araya getirebilme gücünden hareketle yola çıkıldı. Proje süresince, barış için spor ve kalkınma girişimleri kapsamında uluslararası bir jüri tarafından global görünürlüğü artıracak bir ödül töreni düzenlenecek ve bu organizasyonla da spor, sanat ve iş dünyasından önemli ve bilinir kişileri ve ayrıca kanaat önderlerini bir araya getirmek kaydıyla, küresel mesele ve konu başlıklarına dünya kamuoyunun dikkati çekilecek. İmza töreninde bu stratejik ortaklığa ilişkin değerlendirmede bulunan Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı, M. İlker Aycı; “Yolcularımızı 126 ülkede 316 noktaya ulaştırırken dünyanın dört bir yanını birbirine bağlıyoruz. Bu bağlantıyı, sadece ulaşımın sağlandığı geçitler olarak görmemek gerekiyor. Biz Doğu ile Batı’yı, iki kadim kültürü bir araya getiren, birbirlerine müşterek bir paydada yüzyıllardır entegre eden önemli bir coğrafyanın, Türkiye’nin bayrak taşıyıcı havayolu şirketi ve ayrıca uluslararası düzlemde en büyük marka elçisi olarak, bu bağlantılar ve yine dünyanın önde gelen kurum-kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve büyük kitlelere mal olmuş önemli markalarıyla hayata geçirdiğimiz sayısız iş birliği ile dünya üzerindeki farklı kitlelere erişiyor, farklı toplum, kültür ve medeniyetler üzerinde köprüler inşa ediyoruz. Bunu, sahip olduğumuz eşsiz coğrafyanın bizlere biçtiği önemli bir misyon olarak görüyoruz. Ve bu misyonu gereğince yerine getirebilmek adına bu yönlü mevcut kabiliyetimizi, yenilikçi ve kapsayıcı proje opsiyonlarının üzerinde daha fazla durmak suretiyle her geçen gün geliştirmek ve güçlendirmek için çalışmalarımızı bilfiil sürdürüyoruz.   Bu bağlamda, geçtiğimiz aylarda Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı ile gerçekleştirdiğimiz istişareler neticesinde, birlikte hayata geçirmekte büyük fayda gördüğümüz önemli bir proje için bugün burada bir araya gelip, bu anlamlı iş birliğini başta Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sn. António Guterres’in huzurlarında imza altına almış olmaktan büyük bir onur ve mutluluk duyuyoruz.    Gerek ulusal, gerek uluslararası düzlemde bugüne dek gerçekleştirdiği sayısız sponsorluk iş birliğiyle sporun daimi dostu ve destekçisi olarak kabul gören Türk Hava Yolları olarak Birleşmiş Milletler’in 2030 Gündemi kapsamında 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefine ulaşmada sporun dünya üzerindeki farklı kitleleri bir araya getirme ve ortak bir paydada buluşturma kabiliyeti üzerinden yola çıktığımız bu önemli proje ile dünya barışının tesisine katkı sağlama gayretinde olacağız.   Bu stratejik girişimin ortak tarafları olarak şundan hayli eminiz ki; “Barış için Spor Ödülleri” projesi, hedeflediği küresel ilginin çok daha fazlasını temin edip, yaşadığımız evrenin sorunlarına karşı dünya kamuoyundaki toplumsal bilinci artıracak, farkındalık düzeyi yüksek bir platform oluşturacaktır.” dedi. Geçtiğimiz Şubat ayında Medeniyetler İttifakı (Mİ) Yüksek Temsilcisi Miguel Moratinos’un ziyareti ile İstanbul’da, Türk Hava Yolları Genel Yönetim Merkezi’nde gerçekleştirilen görüşmede, milli havayolunun Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı (UNAOC – United Nations Alliance Of Civilizations) ile ortaklaşa hayata geçirebileceği projeler üzerinde çalışılmış ve Türk Hava Yolları’nın uzun yıllar ulaslararası düzeyde sağladığı sponsorluk çalışmaları ile sporun ve sporcunun dostu olarak kabul görmesi de dikkate alınarak spor konsepti çerçevesinde bir iş birliğine gidilmesinde görüş birliğine varılmıştı. 2015 yılında kabul edilen 2030 Gündemi kapsamında, 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefine ulaşmada sporun evrenselliği, birleştirici gücü; barışı, hoşgörüyü, karşılıklı anlayış ve empatiyi teşvik eden güçlü bir araç olarak kabul edilmiş olması ile taraflar, küresel kalkınma ve barışa katkı sağlama noktasında sporu teşvik etmek ve desteklemek amacıyla “Barış için Spor Ödülleri” projesi kapsamında iş birliği sağlama kararı aldı. Türk Hava Yolları’nın ‘Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin güçlü bir destekçisi olarak konumlandırılacağı bu iş birliği sayesinde bayrak taşıyıcı havayolu ayrıca, ortak girişimin partneri görünürlüğüyle de projenin her safhasındaki medya ve iletişim stratejisinde aktif rol alıp; yerel, ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeydeki kalabalık izleyici kitlelerine erişim sağlayacak.

Türk Hava Yolları ve Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı ortak çalışma platformu oluşturdu.

 

Ortak hayata geçirilecek “Barış için Spor Ödülleri” projesinin küresel kamuoyunda geniş yankı bulması öngörülüyor.

 

 

Dünyanın dört bir köşesinde yolcuları için uçulmadık nokta bırakmama hedefi ile sayıca en fazla ülke ve uluslararası destinasyona erişim sağlayan Türk Hava Yolları, uçuş ağı gelişiminde gösterdiği bu aktif performansı, dünyada farklı alanlarda öne çıkan önemli markalar, kurum-kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri ile çeşitli iş birlikleri sağlama noktasında da sergileyerek farklı toplum ve topluluklara ulaşıyor.

Bu yönlü faaliyetlerinden yine mühim bir örneği; “Barış için Spor Ödülleri” projesini hayata geçirecek olan bayrak taşıyıcı havayolu, bu proje kapsamında öncü bir kültürlerarası anlayış platformu olan Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı (UNAOC – United Nations Alliance of Civilizations) ile önemli bir iş birliğine imza attı. New York’ta, Birleşmiş Milletler Genel Merkezi‘nde düzenlenen imza töreni, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sn. António Guterres’in değerli teşrifleriyle birlikteTürk Hava Yolları Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı, M. İlker Aycı, Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı (UNAOC) Yüksek Temsilcisi Miguel Moratinos ve taraflardan üst düzey yetkililerin katılımı ile gerçekleşti.

İmzalanan anlaşma ile Türk Hava Yolları, merkezi New York’ta olan ve faaliyet amacını Birleşmiş Milletler’in ‘Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ çerçevesinde medeniyetler arası uyum yaratmak, köprü kurmak ve uzlaşma sağlamak şeklinde belirleyen UNAOC ile dünya kamuoyunun dikkatini küresel bir misyona çekmeyi hedefliyor. “Barış için Spor Ödülleri” başlığı altında hayata geçirilecek bu ortak girişimde sporun birleştirici etkisinden ve insan haklarını müdafaada dünya genelindeki farklı kitleleri etkileyebilme ve bir araya getirebilme gücünden hareketle yola çıkıldı. Proje süresince, barış için spor ve kalkınma girişimleri kapsamında uluslararası bir jüri tarafından global görünürlüğü artıracak bir ödül töreni düzenlenecek ve bu organizasyonla da spor, sanat ve iş dünyasından önemli ve bilinir kişileri ve ayrıca kanaat önderlerini bir araya getirmek kaydıyla, küresel mesele ve konu başlıklarına dünya kamuoyunun dikkati çekilecek.

İmza töreninde bu stratejik ortaklığa ilişkin değerlendirmede bulunan Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı, M. İlker Aycı“Yolcularımızı 126 ülkede 316 noktaya ulaştırırken dünyanın dört bir yanını birbirine bağlıyoruz. Bu bağlantıyı, sadece ulaşımın sağlandığı geçitler olarak görmemek gerekiyor. Biz Doğu ile Batı’yı, iki kadim kültürü bir araya getiren, birbirlerine müşterek bir paydada yüzyıllardır entegre eden önemli bir coğrafyanın, Türkiye’nin bayrak taşıyıcı havayolu şirketi ve ayrıca uluslararası düzlemde en büyük marka elçisi olarak, bu bağlantılar ve yine dünyanın önde gelen kurum-kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve büyük kitlelere mal olmuş önemli markalarıyla hayata geçirdiğimiz sayısız iş birliği ile dünya üzerindeki farklı kitlelere erişiyor, farklı toplum, kültür ve medeniyetler üzerinde köprüler inşa ediyoruz. Bunu, sahip olduğumuz eşsiz coğrafyanın bizlere biçtiği önemli bir misyon olarak görüyoruz. Ve bu misyonu gereğince yerine getirebilmek adına bu yönlü mevcut kabiliyetimizi, yenilikçi ve kapsayıcı proje opsiyonlarının üzerinde daha fazla durmak suretiyle her geçen gün geliştirmek ve güçlendirmek için çalışmalarımızı bilfiil sürdürüyoruz.

 

Bu bağlamda, geçtiğimiz aylarda Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı ile gerçekleştirdiğimiz istişareler neticesinde, birlikte hayata geçirmekte büyük fayda gördüğümüz önemli bir proje için bugün burada bir araya gelip, bu anlamlı iş birliğini başta Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sn. António Guterres’in huzurlarında imza altına almış olmaktan büyük bir onur ve mutluluk duyuyoruz. 

 

Gerek ulusal, gerek uluslararası düzlemde bugüne dek gerçekleştirdiği sayısız sponsorluk iş birliğiyle sporun daimi dostu ve destekçisi olarak kabul gören Türk Hava Yolları olarak Birleşmiş Milletler’in 2030 Gündemi kapsamında 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefine ulaşmada sporun dünya üzerindeki farklı kitleleri bir araya getirme ve ortak bir paydada buluşturma kabiliyeti üzerinden yola çıktığımız bu önemli proje ile dünya barışının tesisine katkı sağlama gayretinde olacağız.

 

Bu stratejik girişimin ortak tarafları olarak şundan hayli eminiz ki; “Barış için Spor Ödülleri” projesi, hedeflediği küresel ilginin çok daha fazlasını temin edip, yaşadığımız evrenin sorunlarına karşı dünya kamuoyundaki toplumsal bilinci artıracak, farkındalık düzeyi yüksek bir platform oluşturacaktır.” dedi.

Geçtiğimiz Şubat ayında Medeniyetler İttifakı (Mİ) Yüksek Temsilcisi Miguel Moratinos’un ziyareti ile İstanbul’da, Türk Hava Yolları Genel Yönetim Merkezi’nde gerçekleştirilen görüşmede, milli havayolunun Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı (UNAOC – United Nations Alliance Of Civilizations) ile ortaklaşa hayata geçirebileceği projeler üzerinde çalışılmış ve Türk Hava Yolları’nın uzun yıllar ulaslararası düzeyde sağladığı sponsorluk çalışmaları ile sporun ve sporcunun dostu olarak kabul görmesi de dikkate alınarak spor konsepti çerçevesinde bir iş birliğine gidilmesinde görüş birliğine varılmıştı. 2015 yılında kabul edilen 2030 Gündemi kapsamında, 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefine ulaşmada sporun evrenselliği, birleştirici gücü; barışı, hoşgörüyü, karşılıklı anlayış ve empatiyi teşvik eden güçlü bir araç olarak kabul edilmiş olması ile taraflar, küresel kalkınma ve barışa katkı sağlama noktasında sporu teşvik etmek ve desteklemek amacıyla “Barış için Spor Ödülleri” projesi kapsamında iş birliği sağlama kararı aldı.

Türk Hava Yolları’nın ‘Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin güçlü bir destekçisi olarak konumlandırılacağı bu iş birliği sayesinde bayrak taşıyıcı havayolu ayrıca, ortak girişimin partneri görünürlüğüyle de projenin her safhasındaki medya ve iletişim stratejisinde aktif rol alıp; yerel, ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeydeki kalabalık izleyici kitlelerine erişim sağlayacak.



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2n0TP3P
via IFTTT

Türk Hava Yolları ve Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı ortak çalışma platformu oluşturdu


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2n0TP3P

24 Eylül 2019 Salı

Airbus A400M, helikopter ile ilk kez havada kuru temas gerçekleştirdi Airbus A400M yeni nesil nakliye uçağı, bir H225M helikopteri ile havada yakıt ikmalini başarıyla tamamladı. A400M, Fransa’nın güneyinde gündüz düzenlenen dört uçuş süresince, bir tanker uçağı olarak kabiliyetlerini kanıtlamada belirleyici olan 51 kuru temas gerçekleştirdi. Bu testler Fransız “DGA essais en vol” uçuş test merkezinin koordinasyonu altında gerçekleştirildi. Yakıt içermeyen ve 105 knot kadar düşük uçuş hızlarında 1.000 ft ile 10.000 ft arasında gerçekleştirilen testler, 2019 başında yapılan önceki yakın uçuşların olumlu sonuçlarını tasdik etti. Uçuş test programındaki bir sonraki adım ise 2021 yılındaki nihai sertifikasyon öncesinde 2019 yılı sonuna kadar yapılması planlanan ıslak temas operasyonları. Test uçuşları ayrıca, Guépard (Fransız Silahlı Kuvvetleri için gelecekteki çok yönlü askeri helikopteri) için fizibilite çalışması kapsamında, Fransız Savunma Tedarik Ajansı (DGA) tarafından talep edilen bir H160 helikopteri ile A400M arasındaki ilk yakın temas denemelerini içeriyordu. Testler başarıyla tamamlandı. Aşağıdaki fotoğraf, Airbus Helicopters’ın H225M helikopteri ile kuru temas gerçekleştiren A400M’i göstermektedir. Airbus Hakkında Airbus, havacılık, uzay ve ilgili servislerde küresel bir liderdir. 2018 yılında, yaklaşık 134,000 kişiye istihdam sağlamış, 64 milyar Avro gelir elde etmiştir. Airbus, yolcu uçağı segmentinde en geniş ürün yelpazesini sunmaktadır. Airbus, tanker, savaş, ulaştırma ve görev uçakları sunan Avrupa’nın bir numaralı uzay girişimi, dünyanın önde gelen en büyük uzay şirketidir. Helikopter sektöründe, dünya çapında en verimli sivil ve askeri helikopter çözümlerini sunmaktadır.

Airbus A400M yeni nesil nakliye uçağı, bir H225M helikopteri ile havada yakıt ikmalini başarıyla tamamladı. A400M, Fransa’nın güneyinde gündüz düzenlenen dört uçuş süresince, bir tanker uçağı olarak kabiliyetlerini kanıtlamada belirleyici olan 51 kuru temas gerçekleştirdi. Bu testler Fransız “DGA essais en vol” uçuş test merkezinin koordinasyonu altında gerçekleştirildi.

Yakıt içermeyen ve 105 knot kadar düşük uçuş hızlarında 1.000 ft ile 10.000 ft arasında gerçekleştirilen testler, 2019 başında yapılan önceki yakın uçuşların olumlu sonuçlarını tasdik etti. Uçuş test programındaki bir sonraki adım ise 2021 yılındaki nihai sertifikasyon öncesinde 2019 yılı sonuna kadar yapılması planlanan ıslak temas operasyonları.

Test uçuşları ayrıca, Guépard (Fransız Silahlı Kuvvetleri için gelecekteki çok yönlü askeri helikopteri) için fizibilite çalışması kapsamında, Fransız Savunma Tedarik Ajansı (DGA) tarafından talep edilen bir H160 helikopteri ile A400M arasındaki ilk yakın temas denemelerini içeriyordu. Testler başarıyla tamamlandı.

Aşağıdaki fotoğraf, Airbus Helicopters’ın H225M helikopteri ile kuru temas gerçekleştiren A400M’i göstermektedir.

Airbus Hakkında
Airbus, havacılık, uzay ve ilgili servislerde küresel bir liderdir. 2018 yılında, yaklaşık 134,000 kişiye istihdam sağlamış, 64 milyar Avro gelir elde etmiştir. Airbus, yolcu uçağı segmentinde en geniş ürün yelpazesini sunmaktadır. Airbus, tanker, savaş, ulaştırma ve görev uçakları sunan Avrupa’nın bir numaralı uzay girişimi, dünyanın önde gelen en büyük uzay şirketidir. Helikopter sektöründe, dünya çapında en verimli sivil ve askeri helikopter çözümlerini sunmaktadır.



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2lcURtj
via IFTTT

UNIFREE YÖNETİMİNE ÜST DÜZEY ATAMA UNIFREE YÖNETİMİNE ÜST DÜZEY ATAMA Dünyada yeni bir iş modeli geliştirerek İstanbul Havalimanı’nda hizmet vermeye başlayan Unifree Duty Free, sektördeki yerini üst düzey atamalarla güçlendiriyor. Türkiye seyahat perakendesini İstanbul Havalimanı’ndan dünyaya açan Unifree’nin İstanbul’daki ticari operasyonlarını, sektörün dünya çapında en deneyimli isimlerden biri olan Ian Foster yönetecek. Foster, Unifree’nin Ticari Operasyonlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapacak. Dünyanın önde gelen duty free perakende şirketlerinde üst düzey yöneticilik yapan ve uluslararası birçok havalimanında ticari operasyonları başarıyla yürüten Ian Foster, yeni görevi kapsamında Unifree Duty Free’nin İstanbul’daki tüm perakende operasyonlarının yönetiminden sorumlu olacak. Unifree Ticari Operasyonlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı (Chief Commercial Officer) Ian Foster, “Hem Türkiye’de hem de Unifree çatısı altında olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Türkiye’deki seyahat perakendesi dinamiklerini, geleneksel duty free mağazacılığı anlayışının ötesine geçerek yeniden yorumlayacak ve dünya çapında markalarla büyümemizi sürdüreceğiz” dedi. Ian Foster hakkında: Birleşik Krallık’taki lisans eğitiminin ardından Cumbria Üniversitesi’nde Liderlik ve Sürdürürülebilir İşletme konusunda MBA yapan Ian Foster, iş hayatına perakende mağazacılığında başladı. Kariyer basamaklarını hızla tırmanan Foster, Louis Vuitton Moët Hennessy grubunun ABD operasyonlarında görev aldı ve kısa süre sonra grubun ABD Perakende Bölge Direktörlüğü’nü üstlendi. Foster, LVMH’nin üst yönetiminde geçirdiği 14 başarılı yılın ardından dünyanın en büyük duty-free işletmecilerinden Dufry’ye ‘Global Pazarlama Grup Yöneticisi’ olarak transfer oldu. Sonrasında üstlendiği Global Perakende Grup Başkanlığı da dahil şirkette geçirdiği toplam 10 yıllık görev dönemi boyunca Foster 63 ülkede 370 havalimanındaki Dufry operasyonlarını yönetti. Ian Foster, Haziran 2019 tarihinde dünyanın en büyük havalimanı olan İstanbul Havalimanı’ndaki duty free alanlarının işletmesini üstlenen ve Almanya merkezli Heinemann’ın ortaklığı olan Unifree’ye Ticari Operasyonlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı (Chief Commercial Officer) olarak atandı. Unifree Dutyfree hakkında: Bilginer ve Üstünkaya aileleri tarafından 1975 yılında kurulan Unifree, 1999 yılından itibaren Avrupa’nın en büyük duty free işletmecilerinden biri olan Gebr. Heinemann SE & Co. KG’nin Türk ortağı olarak faaliyetlerini genişletmiştir. Dutyfreesektöründeki derin tecrübesi sayesinde adını tüm Dünya’da her bir kıtaya yayan Unifree;TAV ile ortak olarak kurduğu iştiraki ATU ile, TAV tarafından işletilmekte olan havalimanlarında, YDA tarafından işletilmekte olan Dalaman Havalimanı ve Kosova’da Limak tarafından işletilen Priştina Havalimanı olmak üzere 24 farklı havalimanında, 9 farklı ülkede toplam 32.000 metrekare alanda, 134 duty free mağazası işletmektedir. Gebr. Heinemann Co.KG, 29 farklı ülkede, 79 havalimanında 330 duty free mağazası işletmektedir.  

UNIFREE YÖNETİMİNE ÜST DÜZEY ATAMA

Dünyada yeni bir iş modeli geliştirerek İstanbul Havalimanı’nda hizmet vermeye başlayan Unifree Duty Free, sektördeki yerini üst düzey atamalarla güçlendiriyor.

Türkiye seyahat perakendesini İstanbul Havalimanı’ndan dünyaya açan Unifree’nin İstanbul’daki ticari operasyonlarını, sektörün dünya çapında en deneyimli isimlerden biri olan Ian Foster yönetecek. Foster, Unifree’nin Ticari Operasyonlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapacak.

Dünyanın önde gelen duty free perakende şirketlerinde üst düzey yöneticilik yapan ve uluslararası birçok havalimanında ticari operasyonları başarıyla yürüten Ian Foster, yeni görevi kapsamında Unifree Duty Free’nin İstanbul’daki tüm perakende operasyonlarının yönetiminden sorumlu olacak.

Unifree Ticari Operasyonlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı (Chief Commercial Officer) Ian Foster, “Hem Türkiye’de hem de Unifree çatısı altında olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Türkiye’deki seyahat perakendesi dinamiklerini, geleneksel duty free mağazacılığı anlayışının ötesine geçerek yeniden yorumlayacak ve dünya çapında markalarla büyümemizi sürdüreceğiz” dedi.

Ian Foster hakkında:

Birleşik Krallık’taki lisans eğitiminin ardından Cumbria Üniversitesi’nde Liderlik ve Sürdürürülebilir İşletme konusunda MBA yapan Ian Foster, iş hayatına perakende mağazacılığında başladı. Kariyer basamaklarını hızla tırmanan Foster, Louis Vuitton Moët Hennessy grubunun ABD operasyonlarında görev aldı ve kısa süre sonra grubun ABD Perakende Bölge Direktörlüğü’nü üstlendi.

Foster, LVMH’nin üst yönetiminde geçirdiği 14 başarılı yılın ardından dünyanın en büyük duty-free işletmecilerinden Dufry’ye ‘Global Pazarlama Grup Yöneticisi’ olarak transfer oldu. Sonrasında üstlendiği Global Perakende Grup Başkanlığı da dahil şirkette geçirdiği toplam 10 yıllık görev dönemi boyunca Foster 63 ülkede 370 havalimanındaki Dufry operasyonlarını yönetti.

Ian Foster, Haziran 2019 tarihinde dünyanın en büyük havalimanı olan İstanbul Havalimanı’ndaki duty free alanlarının işletmesini üstlenen ve Almanya merkezli Heinemann’ın ortaklığı olan Unifree’ye Ticari Operasyonlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı (Chief Commercial Officer) olarak atandı.

Unifree Dutyfree hakkında: Bilginer ve Üstünkaya aileleri tarafından 1975 yılında kurulan Unifree, 1999 yılından itibaren Avrupa’nın en büyük duty free işletmecilerinden biri olan Gebr. Heinemann SE & Co. KG’nin Türk ortağı olarak faaliyetlerini genişletmiştir. Dutyfreesektöründeki derin tecrübesi sayesinde adını tüm Dünya’da her bir kıtaya yayan Unifree;TAV ile ortak olarak kurduğu iştiraki ATU ile, TAV tarafından işletilmekte olan havalimanlarında, YDA tarafından işletilmekte olan Dalaman Havalimanı ve Kosova’da Limak tarafından işletilen Priştina Havalimanı olmak üzere 24 farklı havalimanında, 9 farklı ülkede toplam 32.000 metrekare alanda, 134 duty free mağazası işletmektedir. Gebr. Heinemann Co.KG, 29 farklı ülkede, 79 havalimanında 330 duty free mağazası işletmektedir.

 



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2mUDded
via IFTTT

Airbus A400M, helikopter ile ilk kez havada kuru temas gerçekleştirdi


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2lcURtj

UNIFREE YÖNETİMİNE ÜST DÜZEY ATAMA


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2mUDded

Pegasus, 2019 Avrupa İş Ödülleri kapsamında “Ulusal Kazanan” olarak seçildi Pegasus, 2019 Avrupa İş Ödülleri kapsamında “Ulusal Kazanan” olarak seçildi Pegasus Hava Yolları, dünyanın en büyük iş yarışmalarından ve Avrupa iş dünyasının en prestijli ödüllerinden biri olan 2019 Avrupa İş Ödülleri (European Business Awards) kapsamında “Ulusal Kazanan” olarak seçildi. Türkiye’nin dijital hava yolu Pegasus, dünyanın en büyük iş yarışmalarından biri olan ve bu sene 12.si gerçekleştirilen 2019 Avrupa İş Ödülleri (European Business Awards) kapsamında “150+ milyon Avro Cirolu Dijital Teknoloji Ödülü” kategorisinde “Ulusal Kazanan” olarak seçildi. 33 ülkeden 120 binin üzerinde şirketin aralarında iş liderleri, politikacılar ve akademisyenlerin de olduğu bağımsız bir jüri tarafından değerlendirildiği yarışmada “Ulusal Kazanan” seçilen Pegasus, yarışmanın son aşamasında Türkiye’yi temsil eden şirketler arasında yer alıyor. Pegasus yetkilileri, son jüri değerlendirme turunu tamamlamak ve genel kategori kazananlarının açıklanacağı gala seremonisine katılmak üzere 3-4 Aralık tarihlerinde Polonya’nın Varşova şehrinde olacak. Alınan ödülle ilgili açıklama yapan Pegasus Hava Yolları Bilgi Teknolojileri Direktörü Barış Fındık, “Pegasus Hava Yolları olarak 2018 yılında girdiğimiz dijital dönüşüm çerçevesinde internet sitemizden operasyonel süreçlerimize kadar birçok alanda dijital çözümler ürettik. Bu yepyeni ve teknolojik bakış açısıyla yaptığımız çalışmalar neticesinde, tüm dünyada en prestijli iş ödülleri arasında yer alan bir yarışmada özellikle dijital teknoloji alanında ‘Ulusal Kazanan’ seçilmek bizim için çok anlamlı. 3-4 Aralık tarihlerinde Varşova’da yarışmanın son jüri değerlendirme turu gerçekleştirilecek. Biz de ülkemizi gururla temsil edeceğiz.” şeklinde konuştu. Pegasus Hava Yolları Hakkında: 1990 yılında havacılık sektörüne giriş yapan Pegasus, 2005’te ESAS Holding tarafından satın alınarak düşük maliyetli iş modelini benimsedi. Türkiye’nin lider düşük maliyetli hava yolu olan Pegasus, hava yolu ile yolculuğun herkesin hakkı olduğuna olan inancıyla ve uyguladığı “low cost (düşük maliyetli hava yolu)” modeliyle misafirlerine uygun fiyatlı ve genç uçaklarla seyahat etme imkânı sağlıyor. 2018 itibarıyla “Türkiye’nin Dijital Hava Yolu” söylemiyle faaliyet gösteren Pegasus, misafirlerini 35’i yurt içinde, 76’sı yurt dışında olmak üzere toplam 42 ülkede 111 noktaya ulaştırıyor; İstanbul Sabiha Gökçen üzerinden Türkiye ile Avrupa, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Rusya, Orta Asya arasında bağlantılı uçuşlar gerçekleştiriyor. Pegasus, misafir deneyimini odak alan yaklaşımıyla onların seyahat deneyimlerini kolaylaştıracak dijital teknolojiler ve benzersiz yenilikler sunuyor.

Pegasus, 2019 Avrupa İş Ödülleri kapsamında

“Ulusal Kazanan” olarak seçildi

Pegasus Hava Yolları, dünyanın en büyük iş yarışmalarından ve Avrupa iş dünyasının en prestijli ödüllerinden biri olan 2019 Avrupa İş Ödülleri (European Business Awards) kapsamında “Ulusal Kazanan” olarak seçildi.

Türkiye’nin dijital hava yolu Pegasus, dünyanın en büyük iş yarışmalarından biri olan ve bu sene 12.si gerçekleştirilen 2019 Avrupa İş Ödülleri (European Business Awards) kapsamında “150+ milyon Avro Cirolu Dijital Teknoloji Ödülü” kategorisinde “Ulusal Kazanan” olarak seçildi. 33 ülkeden 120 binin üzerinde şirketin aralarında iş liderleri, politikacılar ve akademisyenlerin de olduğu bağımsız bir jüri tarafından değerlendirildiği yarışmada “Ulusal Kazanan” seçilen Pegasus, yarışmanın son aşamasında Türkiye’yi temsil eden şirketler arasında yer alıyor. Pegasus yetkilileri, son jüri değerlendirme turunu tamamlamak ve genel kategori kazananlarının açıklanacağı gala seremonisine katılmak üzere 3-4 Aralık tarihlerinde Polonya’nın Varşova şehrinde olacak.

Alınan ödülle ilgili açıklama yapan Pegasus Hava Yolları Bilgi Teknolojileri Direktörü Barış Fındık, “Pegasus Hava Yolları olarak 2018 yılında girdiğimiz dijital dönüşüm çerçevesinde internet sitemizden operasyonel süreçlerimize kadar birçok alanda dijital çözümler ürettik. Bu yepyeni ve teknolojik bakış açısıyla yaptığımız çalışmalar neticesinde, tüm dünyada en prestijli iş ödülleri arasında yer alan bir yarışmada özellikle dijital teknoloji alanında ‘Ulusal Kazanan’ seçilmek bizim için çok anlamlı. 3-4 Aralık tarihlerinde Varşova’da yarışmanın son jüri değerlendirme turu gerçekleştirilecek. Biz de ülkemizi gururla temsil edeceğiz.” şeklinde konuştu.

Pegasus Hava Yolları Hakkında:

1990 yılında havacılık sektörüne giriş yapan Pegasus, 2005’te ESAS Holding tarafından satın alınarak düşük maliyetli iş modelini benimsedi. Türkiye’nin lider düşük maliyetli hava yolu olan Pegasus, hava yolu ile yolculuğun herkesin hakkı olduğuna olan inancıyla ve uyguladığı “low cost (düşük maliyetli hava yolu)” modeliyle misafirlerine uygun fiyatlı ve genç uçaklarla seyahat etme imkânı sağlıyor. 2018 itibarıyla “Türkiye’nin Dijital Hava Yolu” söylemiyle faaliyet gösteren Pegasus, misafirlerini 35’i yurt içinde, 76’sı yurt dışında olmak üzere toplam 42 ülkede 111 noktaya ulaştırıyor; İstanbul Sabiha Gökçen üzerinden Türkiye ile Avrupa, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Rusya, Orta Asya arasında bağlantılı uçuşlar gerçekleştiriyor. Pegasus, misafir deneyimini odak alan yaklaşımıyla onların seyahat deneyimlerini kolaylaştıracak dijital teknolojiler ve benzersiz yenilikler sunuyor.



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2lfkmtO
via IFTTT

Pegasus, 2019 Avrupa İş Ödülleri kapsamında “Ulusal Kazanan” olarak seçildi


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2lfkmtO

23 Eylül 2019 Pazartesi

Geleneksel Skyteam Food Festivali 2019 Gerçekleşti Geleneksel Skyteam Food Festivali Gerçekleşti Geleneksel Skyteam Food Festival’i 20 Eylül 2019  Cuma akşamı Hilton İstanbul Bosphorus’ta gerçekleştirildi. Diğer yıllarda olduğu gibi Skyteam üyesi havayolları, ülkelerinin özel lezzetlerini sunmak için hazırlanan gecede misafirlerini ağırladı. Seçilen mekan İstanbul’un gözde otellerinden Hilton İstanbul Bosphorus oldu. Gün geceye dönerken başlayan etkinlik, bu güzelliği konuklarına yaşatırken keyifli atmosferde SKYTEAM’in başarıları ve üye havayollarının lezzetleri sunuldu. Çeşitli ülkelerin havayollarının farklı lezzetlerini bir arada bulabildiğimiz gecede havayolu temsilcileri de birer konuşma yaptılar. Daha sonra kutlama pastası kesildi. Katılan değerli konuklara gecenin sonunda hediyeler verildi.

Geleneksel Skyteam Food Festivali Gerçekleşti

Geleneksel Skyteam Food Festival’i 20 Eylül 2019  Cuma akşamı Hilton İstanbul Bosphorus’ta gerçekleştirildi.

Diğer yıllarda olduğu gibi Skyteam üyesi havayolları, ülkelerinin özel lezzetlerini sunmak için hazırlanan gecede misafirlerini ağırladı.

Seçilen mekan İstanbul’un gözde otellerinden Hilton İstanbul Bosphorus oldu. Gün geceye dönerken başlayan etkinlik, bu güzelliği konuklarına yaşatırken keyifli atmosferde SKYTEAM’in başarıları ve üye havayollarının lezzetleri sunuldu.

Çeşitli ülkelerin havayollarının farklı lezzetlerini bir arada bulabildiğimiz gecede havayolu temsilcileri de birer konuşma yaptılar. Daha sonra kutlama pastası kesildi.

Katılan değerli konuklara gecenin sonunda hediyeler verildi.

Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlarGörüntünün olası içeriği: 1 kişi, gülümsüyor, ayaktaGörüntünün olası içeriği: 2 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlar ve takım elbiseGörüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayaktaGörüntünün olası içeriği: 1 kişi, gülümsüyor, ayaktaGörüntünün olası içeriği: 2 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlarGörüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayakta ve takım elbiseGörüntünün olası içeriği: 3 kişi, ayakta duran insanlar ve takım elbiseGörüntünün olası içeriği: 2 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlarGörüntünün olası içeriği: 4 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlarGörüntünün olası içeriği: 9 kişi, gülümseyen insanlar, iç mekanGörüntünün olası içeriği: 1 kişi, iç mekanGörüntünün olası içeriği: 4 kişi, gülümseyen insanlar, oturan insanlar, masa ve iç mekan



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2l7nGHe
via IFTTT