30 Ekim 2018 Salı

Yerel tohumlarla ilgili düzenlemenin getirdiği yenilikler, sorunlar ve belirsizlikler 19 Ekim 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 30570 sayılı “YEREL ÇEŞİTLERİN KAYIT ALTINA ALINMASI, ÜRETİLMESİ VE PAZARLAMASINA DAİR YÖNETMELİK” yerel tohumlarla ilgili yeni bir düzenleme getiriyor. Buğday Derneği olarak, konunun uzmanlarına danışarak hazırladığımız açıklama ile, yönetmeliği anlaşılır kılmak ve yönetmelikte belirsiz kalan noktalara dikkat çekmek, çekincelerimizi ortaya koymak istiyoruz. 8 Kasım 2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu1 ile kayıt altına alınmamış çeşitlere ait tohumlukların ticareti yasaklanmış, yalnızca çiftçilerin kendi arasında takasına izin verecek şeklide bir düzenleme getirilmişti. Sözkonusu kanuna bağlı olarak 19 Ekim 2018 tarihinde yayımlanan yönetmelik2 ile; 5553 sayılı kanunda eksik / tanımsız bırakılan bazı alanlarla ilgili çalışmalar yapıldı. Söz konusu yönetmelik; yerel çeşitlerin sadece tohumluklarının üretilip pazarlanması ile ilgili düzenlemeleri içeriyor; yerel çeşitlerin tohumlarından üretilen ürünlerin satışı / pazarlanmasına dair herhangi bir kısıtlama / düzenlemeyi barındırmıyor. 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu’nun yasakladığı yerel çeşit tohumluk üretim ve satışını belirli kurallar, miktar ve menşe bölge sınırları dahilinde mümkün kılıyor, takas işlemlerine de bir kısıtlama getirmiyor. Yerel Çeşit Kayıt Listesi ve başvuru sahibi olma kriterleri Yeni düzenlemeye göre, tohumluk üretimi yapılmak istenen yerel çeşidin3 “Yerel Çeşit Kayıt Listesi”ne4 kaydedilmesi gerekiyor. Söz konusu listeye kayıt için başvurabilecek kişi ve kurumlar, yönetmeliğin 3/c maddesinde “İlgili olmak kaydıyla meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, kamu araştırma kuruluşları, yerel idareler ve üniversiteler” şeklinde tanımlanmış durumda. Bu tanımda şahıs ve ticari şirket vb. bir yapının bulunmaması; bilakis yerel tohumlar için faaliyet gösteren ve kâr amacı gütmeyen kurumların ve kamu kurumlarının tanımlanmış olması; yerel çeşit hak savunuculuğunun örgütlü yapılması doğrultusunda yol gösterici olması nedeniyle, olumlu değerlendirilebilir. Ancak bu maddenin “ilgili olmak kaydıyla” ibaresinin anlamı net olmadığından, hangi sivil toplum kuruluşlarının (örneğin dernek amaçlarında yerel tohumların korunması ve yaygınlaştırılması maddesinin bulunması yeterli olacak mıdır?), meslek kuruluşlarının bu mevzuat çerçevesinde çalışma yürütebileceği belirsizdir. Diğer yanda tohumculuk firmalarından üyesi bulunan ve tohum üretimi / ticaretiyle ilgili olan dernek, birlik vb. sivil toplum kuruluşları üzerinden de yerel çeşit listesine kayıt yaptırılabileceği ve tohum endüstrisinin “Sivil Toplum Örgütü” yapısı altında yerel tohum sahasına inmesine olanak tanındığı da gözden kaçmamalıdır. Bu sebeple kurumların yerel çeşit listesine çeşitleri kayıt ettirmeleri yeterli olmamalı gerçekten yönetmelikte belirtildiği gibi o çeşidin hamiliğini/savunuculuğunu ve idameciliğini yapıyor olup olmadığı, genetik erozyona karşı yerel tohumu çiftçi elinde yaşatma ve yaygınlaştırma çabası, tohumluk üreten ve üretmek isteyen çiftçilerimiz ile işbirliği sorgulanmalıdır. Yerel çeşitler homojen mi? Listeye kayıt başvurusunun değerlendirme aşamasında -eğer değerlendirme komitesi tarafından gerekli görülürse- ilgili çeşidin 1 yıl süre ile teste tabi tutulabileceği ve sonuç raporunun yine değerlendirme komitesine iletileceği ifade ediliyor5. Bu aşamada yönetmeliğin ilgili maddesinde %10 tip dışı bitki toleransı ile test sürecinin izleneceği belirtiliyor. Sözü geçen %10 tip dışı bitki toleransı; başvuru numunesi Komite’ye iletilen yerel çeşidin bitkisel materyalinin %90 oranında homojen bir yapıda (aynı karakteristik özelliklerde) olması gerektiği anlamına geliyor. Oysa yerel çeşitler halihazırda durağanlığa sahip olmayan köy popülasyonları da olabileceği için, özellikle de dış tozlaşmaya açık çeşitlerde %90 homojenlik oranına ulaşılması küçük çiftçinin bireysel çabasıyla mümkün görünmüyor. Bu nedenle yönetmelikte bu sınırın koyulmasının, tohumun durağanlık çalışmalarının; yönetmeliğin 3/c maddesinde belirtilen kurumlar vasıtası ile yapılması gerekliliğini ön plana çıkarıyor. Kaldı ki bir yerel çeşit %90 homojenlik yapısına erişecek çalışma yapıldıktan sonra başvuru yapılıp listeye başarıyla kaydettirilse bile; aynı yerel coğrafyada, elindeki aynı yerel çeşide ait tohumu üretmeye devam eden ve bu ıslah sürecinin dışında kalmış küçük üreticinin söz konusu çeşidin tohumunu tohumluk olarak üretip ticarete konu etmesi mümkün olmayacak gibi görünüyor. Bu nedenle söz konusu standart tohumluk kalitesini homojenlik yapısı için uğraşan üreticilerin bile tutturamayacağı aşikar. Bu da söz konusu yönetmeliğin yerel tohumları koruma gayesinde, daha ilk adımda bireysel olarak hareket eden küçük üreticiyi dezavantajlı duruma getirdiği yolundaki kaygımızı ön plana çıkarıyor. Bununla beraber üreticiyi örgütlü üretime teşvik etmesi olumlu yönde değerlendirilebilir. Bazı yerel çeşitler kapsam dışında mı kalıyor? Yönetmelikte “Yerel Çeşit Kayıt Listesi”ne kaydedilmesi için, başvurusu yapılacak yerel çeşitlerle ilgili olarak getirilen bazı kısıtlamalara göre6 daha önceden sertifikalı tohum üretim amacıyla Bakanlığa bağlı kayıt listelerinde kaydı bulunan çeşitlerle ilgili başvuruların yapılamayacağı bilgisi yer alıyor. Bu durumda; yönetmelik yayım tarihinden önce, herhangi bir köyden genetik kaynak olarak seçilen ve sonrasında Bakanlık ilgili listelerine kaydettirilerek ıslah süreci ile yeni bir çeşit haline gelmiş olan sertifikalı ticari tohum ile söz konusu köyde halen üretilmekte olan köy popülasyonu arasındaki genetik benzerlik / yakın akrabalık sebebiyle söz konusu köy popülasyonu “Yerel Çeşit Kayıt Listesi”ne bugünden sonra kaydedilemeyecek mi? Bu konuda yapılacak testlerin detayı yönetmelikte belirtilmediğinden, %10 homojenlik dışında genetik bir bağlamın da değerlendirmeye tabi tutulup tutulmayacağı belirsiz. “Menşe bölge” sınırlaması tartışmalı! “Yerel Çeşit Kayıt Listesi”ne kayıt konusunda önemli bir diğer kavram da “Menşe bölgesi7”. Yönetmelik; bir çeşidi listeye kaydederken, tohumluklarının ticari anlamda üretilip yine tohumlukların pazarlanabileceği bölgelere de sınırlama getiriyor. Yönetmelik; ilgili kayıt komisyonunu, menşe bölge dışında da tohumluk üretimine izin verme konusunda yetkili kılsa da8 bu yetkinin kullanılıp kullanılmayacağı ya da ne şekilde uygulanacağı belirsiz. Domates, buğday gibi pek çok tür Anadolu’ya yayılmıştır. Anadolu birçok türün gen merkezi veya çeşitlilik merkezidir. Türler, çeşitler farklı bölgelerde farklı genotipler olarak yayıldıkları gibi, pek çok çeşit de Anadolu’nun farklı bölgelerine uyum sağlayarak yayılmıştır. Örneğin akbuğday, köse, karakılçık gibi yerel buğday çeşitlerimiz Anadolu’nun farklı bölgelerine uyum sağlamış ve çiftçilerimiz tarafından ekilegelmektedir. Bu sebeple menşe bölge belirlemesinin/sınırlamasının belirttiğimiz gerçeklik çerçevesinde, çiftçi haklarını ve etik değerleri gözeterek uygulanması gerekmektedir. Küçük üretici korunmalı! Yönetmeliğe göre, ticaretini yapmak üzere tohumluk üretimi yapacakların üretici belgesi almaları gerekiyor. Üreticilerin, üretim sezonunun sonunda teslim edecekleri tohum numunelerini partiler şeklinde analize göndermesi zorunlu kılınıyor. Söz konusu partilerden tohumluk üretim standartlarını karşılayanlar için “Yerel Çeşit Tohumluk Belgesi” düzenleniyor. Ancak söz konusu üretici belgesi alma ve analizle ilgili masraflar üreticiden talep ediliyor. 5553 sayılı kanun öncesinde bürokrasiye boğulmadan ve hiçbir maliyeti üstlenmeden tohumluğunu satabilen küçük üretici, yönetmelikle belirtilen maliyetleri ne kadar karşılayabilir? Bu durumda küçük üretici, büyük üreticiler karşısında dezavantajlı konuma düşmüş olmaz mı? Bu kapsamda bürokrasinin azaltılması ve harç vb. bedeller konusunda küçük üretici lehine bir düzenlemeye gidilmesi gerekiyor. Yerel tohumlara getirilen satış yasağı belli ölçülerde kalkıyor ama… Yeni düzenlemeye göre, “Yerel Çeşit Tohumluk Belgesi”ni teslim alan üretici, üretmiş olduğu yerel çeşit tohumunu bu belge ile menşe bölgesi içinde pazarlayabilecek. Burada dikkat çeken ikinci bir konu da, üretilen tohumlukların ticaretinin de menşe bölge içinde sınırlandırılması konusu. Bu durum; günümüz iletişim çağında ve ticaret dolaşım serbestisinde ne kadar mümkün olabilir, tartışmalıdır. Örneğin bir köy yerelinde üretilen tohumluk yalnızca o köy yerelinde satışa konu olursa yerel tohumdan ürün üretiminin yaygınlaştırılmasına ve kitlelere ulaştırılmasına engel olmaz mı? Yönetmelikle birlikte, 5553 sayılı yasa ile engellenen yerel tohumların ticaretine yönelik hakkın yönetmelik dahilinde kontrollü bir şekilde geri verilmesi olumlu bir gelişme olarak nitelendirilebilir. Bu sayede küçük üreticinin örgütlenerek veya kamu kurumları ve üniversite desteği ile resmi olarak tohumluk ticareti yapabilmesinin önü açılıyor olsa da; bireyin vergi mükellefiyetlik durumu, mali evrak vb. konular ile söz konusu tohumluk satışının üretici üzerinde mali sorumluluk yaratıp yaratmayacağı veya gelir vergisi mükellefi olmayan küçük üreticiye herhangi bir muafiyet verilip verilmeyeceği yönetmelikte belirtilmiyor. Hali hazırda vergi mükellefiyeti olmayan küçük üreticinin, söz konusu tohumlukları, yönetmelikte belirtilen şartlara uyup üretmeyi başarsa bile ticaretini hangi hukuki zeminde yapabileceği de belirsizliğini koruyor. Yerel tohumlar mülkiyet tekelinde değil! Yönetmeliğin; yerel tohumların, ticari sertifikalı tohumlarda olduğu gibi herhangi bir tüzel / özel kişiliğin tekeline girmesini engelleyen maddesi9; tohumlar üzerinde hiçbir kişi ve kuruma mülkiyet hakkı verilmemesi anlamına geliyor. Bu madde 2006’dan beri sivil toplumun verdiği mücadelede bir kazanım olarak görülebilir. Ayrıca aynı maddede belirtilen bir hususla; yerel çeşidi listeye kaydettiren kuruluş, yani başvuru sahibi; tohumun hamisi / savunucusu ve idamecisi konumunda gösteriliyor. Bu durum tohumun devamı için gereken örgütlü yapıyı sürdürmesi konusunda başvuru sahibine bir nevi sosyal sorumluluk yüklemiş oluyor. Bununla beraber, başvuru sahibinin, söz konusu çeşidi listeye kaydolduktan sonra “tohumluk üretip pazarlamak” amaçlı üretecek diğer üreticilerden üstün kılan veya fikri mülkiyet hakkı doğuran bir ayrıcalığa sahip olmayacağı görülüyor. Aksine; sözkonusu tohumun tohumluk üretim ve ticaretinin zeminini açmak için altyapı ve örgütlülük faaliyetlerinde bulunan bir konumda duracağı görünüyor. Özetle; yönetmeliğe göre, bir yerel çeşidi kayıt listesine yalnızca bir kurum kaydettirse de, isterse binlerce üretici prosedürüne uymak kaydıyla aynı yerel çeşidi tohumluk olarak üretip pazarlayabilir. Dileyen her üretici de hiçbir kısıtlama altına girmeden söz konusu tohumluğu alıp ekebilir, ürünü tüketebilir ve pazarlayabilir. Ancak, yönetmeliğin 10. maddesinde10; “Yerel Çeşit Kayıt Listesi”nde yer alan bir tohumluğun bir yıl içinde üretilebilecek tohumluk miktarının Bakanlıkça belirleneceği bilgisi yer alıyor. Bu esnek madde ile; yerel çeşitlerin tohumluk üretimi, sertifikalı ticari tohumluk üretim pazarına tehdit oluşturduğu noktada müdahale edilebilecek kaygısını yaratıyor. Yerel tohumlar için yeni bir mücadele dönemi Kayıt altına alınsın veya alınmasın; yerel çeşitlerin tohumundan ürün üretip ürünü satmaklaveya kendi ayırdığı tohumluğu ürün üretimi ve satışı amacıyla devam ettirme konularında herhangi bir idari veya coğrafi kısıtlama, yeni düzenlemede söz konusu değil. Ancak 5553 sayılı kanunla birlikte başlayan ve yerel çeşitleri endüstriyel tohumlar karşısında adeta köşeye sıkıştırmaya çalışan politikalar, her ne kadar güncel yönetmelikle biraz daha esnetilmiş / düzenlenmiş gibi gözükse de, bu yönetmelik ileride yerel çeşitler üzerinden başka kısıtlamalar yapılmasına imkân veren düzenlemeler serisinin bir halkası olur mu, bunu zaman gösterecek. Bizler yerel çeşitlerin tamamının kamuya ait olması, yapılan düzenlemelerin o tohumları yüzlerce, binlerce yıl emek vererek bugünlere taşıyan çiftçilerin haklarını da en az ıslahçılar, sertifikalı tohumluk üreten şirketler kadar koruması gerektiğini savunuyoruz. Yerel tohumlar ile ilgili strateji ve politikaların, onları olabildiğince yaygınlaştırmanın önünü açacak şekilde düzenlenmesi ve söz konusu düzenlemelerin tohum şirketlerinin baskısı altında değil, biyolojik çeşitliliği esas alan, bilimsel ve etik bir çerçevede yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Daha fazla bilgi için: Turgay Özçelik – Buğday Derneği İletişim Sorumlusu 05360650688 turgay@bugday.org

19 Ekim 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 30570 sayılı “YEREL ÇEŞİTLERİN KAYIT ALTINA ALINMASI, ÜRETİLMESİ VE PAZARLAMASINA DAİR YÖNETMELİK” yerel tohumlarla ilgili yeni bir düzenleme getiriyor. Buğday Derneği olarak, konunun uzmanlarına danışarak hazırladığımız açıklama ile, yönetmeliği anlaşılır kılmak ve yönetmelikte belirsiz kalan noktalara dikkat çekmek, çekincelerimizi ortaya koymak istiyoruz.

8 Kasım 2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu1 ile kayıt altına alınmamış çeşitlere ait tohumlukların ticareti yasaklanmış, yalnızca çiftçilerin kendi arasında takasına izin verecek şeklide bir düzenleme getirilmişti. Sözkonusu kanuna bağlı olarak 19 Ekim 2018 tarihinde yayımlanan yönetmelik2 ile; 5553 sayılı kanunda eksik / tanımsız bırakılan bazı alanlarla ilgili çalışmalar yapıldı.

Söz konusu yönetmelik; yerel çeşitlerin sadece tohumluklarının üretilip pazarlanması ile ilgili düzenlemeleri içeriyor; yerel çeşitlerin tohumlarından üretilen ürünlerin satışı / pazarlanmasına dair herhangi bir kısıtlama / düzenlemeyi barındırmıyor. 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu’nun yasakladığı yerel çeşit tohumluk üretim ve satışını belirli kurallar, miktar ve menşe bölge sınırları dahilinde mümkün kılıyor, takas işlemlerine de bir kısıtlama getirmiyor.

Yerel Çeşit Kayıt Listesi ve başvuru sahibi olma kriterleri

Yeni düzenlemeye göre, tohumluk üretimi yapılmak istenen yerel çeşidin3 “Yerel Çeşit Kayıt Listesi”ne4 kaydedilmesi gerekiyor. Söz konusu listeye kayıt için başvurabilecek kişi ve kurumlar, yönetmeliğin 3/c maddesinde “İlgili olmak kaydıyla meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, kamu araştırma kuruluşları, yerel idareler ve üniversiteler” şeklinde tanımlanmış durumda. Bu tanımda şahıs ve ticari şirket vb. bir yapının bulunmaması; bilakis yerel tohumlar için faaliyet gösteren ve kâr amacı gütmeyen kurumların ve kamu kurumlarının tanımlanmış olması; yerel çeşit hak savunuculuğunun örgütlü yapılması doğrultusunda yol gösterici olması nedeniyle, olumlu değerlendirilebilir.

Ancak bu maddenin “ilgili olmak kaydıyla” ibaresinin anlamı net olmadığından, hangi sivil toplum kuruluşlarının (örneğin dernek amaçlarında yerel tohumların korunması ve yaygınlaştırılması maddesinin bulunması yeterli olacak mıdır?), meslek kuruluşlarının bu mevzuat çerçevesinde çalışma yürütebileceği belirsizdir. Diğer yanda tohumculuk firmalarından üyesi bulunan ve tohum üretimi / ticaretiyle ilgili olan dernek, birlik vb. sivil toplum kuruluşları üzerinden de yerel çeşit listesine kayıt yaptırılabileceği ve tohum endüstrisinin “Sivil Toplum Örgütü” yapısı altında yerel tohum sahasına inmesine olanak tanındığı da gözden kaçmamalıdır. Bu sebeple kurumların yerel çeşit listesine çeşitleri kayıt ettirmeleri yeterli olmamalı gerçekten yönetmelikte belirtildiği gibi o çeşidin hamiliğini/savunuculuğunu ve idameciliğini yapıyor olup olmadığı, genetik erozyona karşı yerel tohumu çiftçi elinde yaşatma ve yaygınlaştırma çabası, tohumluk üreten ve üretmek isteyen çiftçilerimiz ile işbirliği sorgulanmalıdır.

Yerel çeşitler homojen mi?

Listeye kayıt başvurusunun değerlendirme aşamasında -eğer değerlendirme komitesi tarafından gerekli görülürse- ilgili çeşidin 1 yıl süre ile teste tabi tutulabileceği ve sonuç raporunun yine değerlendirme komitesine iletileceği ifade ediliyor5. Bu aşamada yönetmeliğin ilgili maddesinde %10 tip dışı bitki toleransı ile test sürecinin izleneceği belirtiliyor. Sözü geçen %10 tip dışı bitki toleransı; başvuru numunesi Komite’ye iletilen yerel çeşidin bitkisel materyalinin %90 oranında homojen bir yapıda (aynı karakteristik özelliklerde) olması gerektiği anlamına geliyor. Oysa yerel çeşitler halihazırda durağanlığa sahip olmayan köy popülasyonları da olabileceği için, özellikle de dış tozlaşmaya açık çeşitlerde %90 homojenlik oranına ulaşılması küçük çiftçinin bireysel çabasıyla mümkün görünmüyor. Bu nedenle yönetmelikte bu sınırın koyulmasının, tohumun durağanlık çalışmalarının; yönetmeliğin 3/c maddesinde belirtilen kurumlar vasıtası ile yapılması gerekliliğini ön plana çıkarıyor. Kaldı ki bir yerel çeşit %90 homojenlik yapısına erişecek çalışma yapıldıktan sonra başvuru yapılıp listeye başarıyla kaydettirilse bile; aynı yerel coğrafyada, elindeki aynı yerel çeşide ait tohumu üretmeye devam eden ve bu ıslah sürecinin dışında kalmış küçük üreticinin söz konusu çeşidin tohumunu tohumluk olarak üretip ticarete konu etmesi mümkün olmayacak gibi görünüyor. Bu nedenle söz konusu standart tohumluk kalitesini homojenlik yapısı için uğraşan üreticilerin bile tutturamayacağı aşikar. Bu da söz konusu yönetmeliğin yerel tohumları koruma gayesinde, daha ilk adımda bireysel olarak hareket eden küçük üreticiyi dezavantajlı duruma getirdiği yolundaki kaygımızı ön plana çıkarıyor. Bununla beraber üreticiyi örgütlü üretime teşvik etmesi olumlu yönde değerlendirilebilir.

Bazı yerel çeşitler kapsam dışında mı kalıyor?

Yönetmelikte “Yerel Çeşit Kayıt Listesi”ne kaydedilmesi için, başvurusu yapılacak yerel çeşitlerle ilgili olarak getirilen bazı kısıtlamalara göre6 daha önceden sertifikalı tohum üretim amacıyla Bakanlığa bağlı kayıt listelerinde kaydı bulunan çeşitlerle ilgili başvuruların yapılamayacağı bilgisi yer alıyor. Bu durumda; yönetmelik yayım tarihinden önce, herhangi bir köyden genetik kaynak olarak seçilen ve sonrasında Bakanlık ilgili listelerine kaydettirilerek ıslah süreci ile yeni bir çeşit haline gelmiş olan sertifikalı ticari tohum ile söz konusu köyde halen üretilmekte olan köy popülasyonu arasındaki genetik benzerlik / yakın akrabalık sebebiyle söz konusu köy popülasyonu “Yerel Çeşit Kayıt Listesi”ne bugünden sonra kaydedilemeyecek mi? Bu konuda yapılacak testlerin detayı yönetmelikte belirtilmediğinden, %10 homojenlik dışında genetik bir bağlamın da değerlendirmeye tabi tutulup tutulmayacağı belirsiz.

Menşe bölge” sınırlaması tartışmalı!

“Yerel Çeşit Kayıt Listesi”ne kayıt konusunda önemli bir diğer kavram da “Menşe bölgesi7”. Yönetmelik; bir çeşidi listeye kaydederken, tohumluklarının ticari anlamda üretilip yine tohumlukların pazarlanabileceği bölgelere de sınırlama getiriyor. Yönetmelik; ilgili kayıt komisyonunu, menşe bölge dışında da tohumluk üretimine izin verme konusunda yetkili kılsa da8 bu yetkinin kullanılıp kullanılmayacağı ya da ne şekilde uygulanacağı belirsiz. Domates, buğday gibi pek çok tür Anadolu’ya yayılmıştır. Anadolu birçok türün gen merkezi veya çeşitlilik merkezidir. Türler, çeşitler farklı bölgelerde farklı genotipler olarak yayıldıkları gibi, pek çok çeşit de Anadolu’nun farklı bölgelerine uyum sağlayarak yayılmıştır. Örneğin akbuğday, köse, karakılçık gibi yerel buğday çeşitlerimiz Anadolu’nun farklı bölgelerine uyum sağlamış ve çiftçilerimiz tarafından ekilegelmektedir. Bu sebeple menşe bölge belirlemesinin/sınırlamasının belirttiğimiz gerçeklik çerçevesinde, çiftçi haklarını ve etik değerleri gözeterek uygulanması gerekmektedir.

Küçük üretici korunmalı!

Yönetmeliğe göre, ticaretini yapmak üzere tohumluk üretimi yapacakların üretici belgesi almaları gerekiyor. Üreticilerin, üretim sezonunun sonunda teslim edecekleri tohum numunelerini partiler şeklinde analize göndermesi zorunlu kılınıyor. Söz konusu partilerden tohumluk üretim standartlarını karşılayanlar için “Yerel Çeşit Tohumluk Belgesi” düzenleniyor. Ancak söz konusu üretici belgesi alma ve analizle ilgili masraflar üreticiden talep ediliyor. 5553 sayılı kanun öncesinde bürokrasiye boğulmadan ve hiçbir maliyeti üstlenmeden tohumluğunu satabilen küçük üretici, yönetmelikle belirtilen maliyetleri ne kadar karşılayabilir? Bu durumda küçük üretici, büyük üreticiler karşısında dezavantajlı konuma düşmüş olmaz mı? Bu kapsamda bürokrasinin azaltılması ve harç vb. bedeller konusunda küçük üretici lehine bir düzenlemeye gidilmesi gerekiyor.

Yerel tohumlara getirilen satış yasağı belli ölçülerde kalkıyor ama…

Yeni düzenlemeye göre, “Yerel Çeşit Tohumluk Belgesi”ni teslim alan üretici, üretmiş olduğu yerel çeşit tohumunu bu belge ile menşe bölgesi içinde pazarlayabilecek. Burada dikkat çeken ikinci bir konu da, üretilen tohumlukların ticaretinin de menşe bölge içinde sınırlandırılması konusu. Bu durum; günümüz iletişim çağında ve ticaret dolaşım serbestisinde ne kadar mümkün olabilir, tartışmalıdır. Örneğin bir köy yerelinde üretilen tohumluk yalnızca o köy yerelinde satışa konu olursa yerel tohumdan ürün üretiminin yaygınlaştırılmasına ve kitlelere ulaştırılmasına engel olmaz mı?

Yönetmelikle birlikte, 5553 sayılı yasa ile engellenen yerel tohumların ticaretine yönelik hakkın yönetmelik dahilinde kontrollü bir şekilde geri verilmesi olumlu bir gelişme olarak nitelendirilebilir. Bu sayede küçük üreticinin örgütlenerek veya kamu kurumları ve üniversite desteği ile resmi olarak tohumluk ticareti yapabilmesinin önü açılıyor olsa da; bireyin vergi mükellefiyetlik durumu, mali evrak vb. konular ile söz konusu tohumluk satışının üretici üzerinde mali sorumluluk yaratıp yaratmayacağı veya gelir vergisi mükellefi olmayan küçük üreticiye herhangi bir muafiyet verilip verilmeyeceği yönetmelikte belirtilmiyor. Hali hazırda vergi mükellefiyeti olmayan küçük üreticinin, söz konusu tohumlukları, yönetmelikte belirtilen şartlara uyup üretmeyi başarsa bile ticaretini hangi hukuki zeminde yapabileceği de belirsizliğini koruyor.

Yerel tohumlar mülkiyet tekelinde değil!

Yönetmeliğin; yerel tohumların, ticari sertifikalı tohumlarda olduğu gibi herhangi bir tüzel / özel kişiliğin tekeline girmesini engelleyen maddesi9; tohumlar üzerinde hiçbir kişi ve kuruma mülkiyet hakkı verilmemesi anlamına geliyor. Bu madde 2006’dan beri sivil toplumun verdiği mücadelede bir kazanım olarak görülebilir. Ayrıca aynı maddede belirtilen bir hususla; yerel çeşidi listeye kaydettiren kuruluş, yani başvuru sahibi; tohumun hamisi / savunucusu ve idamecisi konumunda gösteriliyor. Bu durum tohumun devamı için gereken örgütlü yapıyı sürdürmesi konusunda başvuru sahibine bir nevi sosyal sorumluluk yüklemiş oluyor.

Bununla beraber, başvuru sahibinin, söz konusu çeşidi listeye kaydolduktan sonra “tohumluk üretip pazarlamak” amaçlı üretecek diğer üreticilerden üstün kılan veya fikri mülkiyet hakkı doğuran bir ayrıcalığa sahip olmayacağı görülüyor. Aksine; sözkonusu tohumun tohumluk üretim ve ticaretinin zeminini açmak için altyapı ve örgütlülük faaliyetlerinde bulunan bir konumda duracağı görünüyor. Özetle; yönetmeliğe göre, bir yerel çeşidi kayıt listesine yalnızca bir kurum kaydettirse de, isterse binlerce üretici prosedürüne uymak kaydıyla aynı yerel çeşidi tohumluk olarak üretip pazarlayabilir. Dileyen her üretici de hiçbir kısıtlama altına girmeden söz konusu tohumluğu alıp ekebilir, ürünü tüketebilir ve pazarlayabilir.

Ancak, yönetmeliğin 10. maddesinde10; “Yerel Çeşit Kayıt Listesi”nde yer alan bir tohumluğun bir yıl içinde üretilebilecek tohumluk miktarının Bakanlıkça belirleneceği bilgisi yer alıyor. Bu esnek madde ile; yerel çeşitlerin tohumluk üretimi, sertifikalı ticari tohumluk üretim pazarına tehdit oluşturduğu noktada müdahale edilebilecek kaygısını yaratıyor.

Yerel tohumlar için yeni bir mücadele dönemi

Kayıt altına alınsın veya alınmasın; yerel çeşitlerin tohumundan ürün üretip ürünü satmaklaveya kendi ayırdığı tohumluğu ürün üretimi ve satışı amacıyla devam ettirme konularında herhangi bir idari veya coğrafi kısıtlama, yeni düzenlemede söz konusu değil. Ancak 5553 sayılı kanunla birlikte başlayan ve yerel çeşitleri endüstriyel tohumlar karşısında adeta köşeye sıkıştırmaya çalışan politikalar, her ne kadar güncel yönetmelikle biraz daha esnetilmiş / düzenlenmiş gibi gözükse de, bu yönetmelik ileride yerel çeşitler üzerinden başka kısıtlamalar yapılmasına imkân veren düzenlemeler serisinin bir halkası olur mu, bunu zaman gösterecek.

Bizler yerel çeşitlerin tamamının kamuya ait olması, yapılan düzenlemelerin o tohumları yüzlerce, binlerce yıl emek vererek bugünlere taşıyan çiftçilerin haklarını da en az ıslahçılar, sertifikalı tohumluk üreten şirketler kadar koruması gerektiğini savunuyoruz.

Yerel tohumlar ile ilgili strateji ve politikaların, onları olabildiğince yaygınlaştırmanın önünü açacak şekilde düzenlenmesi ve söz konusu düzenlemelerin tohum şirketlerinin baskısı altında değil, biyolojik çeşitliliği esas alan, bilimsel ve etik bir çerçevede yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği

Daha fazla bilgi için:

Turgay Özçelik – Buğday Derneği İletişim Sorumlusu

05360650688

turgay@bugday.org



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2Rp4wY1
via IFTTT

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder