17 Ekim 2019 Perşembe

Corendon Polonya Pazarında Atakta Corendon Polonya Pazarında Atakta Corendon Airlines, Polonya’da faaliyet gösteren tur operatörleri, seyahat acenteleri ve Polonya’daki havalimanları yetkilileriyle Varşova’da gerçekleştirilen bir akşam yemeğinde buluştu. Düzenlenen davette Corendon Airlines’ın faaliyetleri ve Polonya pazarı için hedeflerinin yanı sıra yeni uçuşlar hakkında da bilgi verildi. Avrupa pazarındaki istikrarlı büyümesini sürdüren Corendon Airlines, hizmet kalitesini artık Polonya’ya da taşıyor. Bu çerçevede Corendon Airlines; Polonya’da faaliyet gösteren tur operatörleri, seyahat acentelerini ve havalimanlarının yetkililerini Corendon Turizm Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Karaer ve Corendon Airlines yöneticilerinin ev sahipliğinde gerçekleşen akşam yemeğinde konuk etti. 16 Ekim akşamı Varşova’da düzenlenen davette Karaer, Corendon Airlines’ın faaliyetlerini ve hedeflerini aktarırken, Polonya uçuşları hakkında da detaylı bilgiler verdi. Hollandalı ünlü jazz sanatçısı Steffen Morrison’nın sahne aldığı gecede, misafirler keyifli dakikalar geçirdi. Davete katılanlara teşekkür eden Corendon Turizm Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Karaer, şunları söyledi: “Corendon Airlines olarak Avrupa pazarında yürüttüğümüz başarılı operasyonlarla ve hizmet kalitemizle kendimize haklı bir yer edindik. Aynı başarıyı Polonya pazarında da yakalayacağımızdan şüphemiz yok. Polonya’da uzun yıllardır devam eden operasyonlarımızı; uçuş sayımızı, uçtuğumuz havalimanı ve destinasyon sayımızı artırarak sürdürmek adına yatırımlarımızı gerçekleştireceğiz.2020 yaz sezonunda Varşova, Poznan, Gdansk, Wroclaw, Katoviçe’den Antalya’ya, yine Katoviçe’den Gazipaşa, Heraklion ve Rodos’a uçmaya başlayacağız. Hedefimiz 2020 sezonu için planladığımız 140 bin koltuk rakamını yakalamak.” Corendon Airlines’ın 25 Nisan 2020 – 15 Ekim 2020 tarihleri arasında Polonya için uçuş planlaması ise şu şekilde: Varşova – AntalyaHer Çarşamba ve Cumartesi Poznan – AntalyaHer Çarşamba Gdansk – AntalyaHer Perşembe Wroclaw – AntalyaHer Pazar Katoviçe – AntalyaHer Çarşamba ve Cumartesi Katoviçe – GazipaşaHer Çarşamba Katoviçe – HeraklionHer Pazar Katoviçe – RodosHer Cuma

Corendon Polonya Pazarında Atakta

Corendon Airlines, Polonya’da faaliyet gösteren tur operatörleri, seyahat acenteleri ve Polonya’daki havalimanları yetkilileriyle Varşova’da gerçekleştirilen bir akşam yemeğinde buluştu. Düzenlenen davette Corendon Airlines’ın faaliyetleri ve Polonya pazarı için hedeflerinin yanı sıra yeni uçuşlar hakkında da bilgi verildi.

Avrupa pazarındaki istikrarlı büyümesini sürdüren Corendon Airlines, hizmet kalitesini artık Polonya’ya da taşıyor. Bu çerçevede Corendon Airlines; Polonya’da faaliyet gösteren tur operatörleri, seyahat acentelerini ve havalimanlarının yetkililerini Corendon Turizm Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Karaer ve Corendon Airlines yöneticilerinin ev sahipliğinde gerçekleşen akşam yemeğinde konuk etti. 16 Ekim akşamı Varşova’da düzenlenen davette Karaer, Corendon Airlines’ın faaliyetlerini ve hedeflerini aktarırken, Polonya uçuşları hakkında da detaylı bilgiler verdi. Hollandalı ünlü jazz sanatçısı Steffen Morrison’nın sahne aldığı gecede, misafirler keyifli dakikalar geçirdi.

Davete katılanlara teşekkür eden Corendon Turizm Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Karaer, şunları söyledi: “Corendon Airlines olarak Avrupa pazarında yürüttüğümüz başarılı operasyonlarla ve hizmet kalitemizle kendimize haklı bir yer edindik. Aynı başarıyı Polonya pazarında da yakalayacağımızdan şüphemiz yok. Polonya’da uzun yıllardır devam eden operasyonlarımızı; uçuş sayımızı, uçtuğumuz havalimanı ve destinasyon sayımızı artırarak sürdürmek adına yatırımlarımızı gerçekleştireceğiz.2020 yaz sezonunda Varşova, Poznan, Gdansk, Wroclaw, Katoviçe’den Antalya’ya, yine Katoviçe’den Gazipaşa, Heraklion ve Rodos’a uçmaya başlayacağız. Hedefimiz 2020 sezonu için planladığımız 140 bin koltuk rakamını yakalamak.”

Corendon Airlines’ın 25 Nisan 2020 – 15 Ekim 2020 tarihleri arasında Polonya için uçuş planlaması ise şu şekilde:

Varşova – AntalyaHer Çarşamba ve Cumartesi

Poznan – AntalyaHer Çarşamba

Gdansk – AntalyaHer Perşembe

Wroclaw – AntalyaHer Pazar

Katoviçe – AntalyaHer Çarşamba ve Cumartesi

Katoviçe – GazipaşaHer Çarşamba

Katoviçe – HeraklionHer Pazar

Katoviçe – RodosHer Cuma



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/33E6km4
via IFTTT

Corendon Polonya Pazarında Atakta


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/33E6km4

16 Ekim 2019 Çarşamba

GMW MIMARLIK’a Architecture MasterPrize’dan “Honorable Mention” Ödülü…


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2qcQaS6

#SıfırAçlık için zehirsiz sofralar!


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2VLp8wQ

GMW MIMARLIK’a Architecture MasterPrize’dan “Honorable Mention” Ödülü… GMW MIMARLIK tasarımı Taşkent Uluslararası Havalimanı, Amerika menşeli mimarlık ödülü Architecture MasterPrize (AMP) 2019’da “Ulaşım Projeleri” kategorisinde “Honorable Mention” ödülüne layık görüldü. Havalimanı projeleri ağırlıklı olmak üzere yurt içinde ve yurt dışında farklı fonksiyonlarda pek çok nitelikli mimari ve iç mimari projeye imza atan GMW MIMARLIK, Architecture MasterPrize 2019’da “Ulaşım Projeleri” kategorisinde “Honorable Mention” ödülünün sahibi oldu. Bu yıl 4. kez organize edilen, dünya çapında mimari tasarımda yaratıcılık ve yenilikçiliğin önemini arttırmayı amaçlayan Architecture MasterPrize 2019’a dünyanın birçok ülkesinden çok sayıda proje başvurdu. Yarışma bünyesinde finale kalan projeler, “Peyzaj Mimarlığı”, “İç Mimarlık” ve “Mimari Tasarım” ana kategorileri altında 41 alt kategoride yarıştı. Architecture MasterPrize ödül töreni 14 Ekim 2019 tarihinde Guggenheim Museum Bilbao’da gerçekleşecek. Architecture MasterPrize 2019, GMW MIMARLIK tasarımı “Taşkent Uluslararası Havalimanı” projesinin elde ettiği ilk başarı değil. Proje, mimarlık dünyasının en prestijli ödüllerinden biri olarak kabul edilen World Architecture Festival (WAF) Awards’ta da “Future Projects – Infrastructure” kategorisinde finalist olma başarısını gösterdi. “Taşkent Uluslararası Havalimanı” projesi, 4-6 Aralık 2019’da Amsterdam’da gerçekleştirilecek olan WAF Awards finallerinde yarışarak kategori birinciliği ve WAF Overall Winners için mücadele edecek.   Özbekistan’ın Mimari Kimliğini Çağdaş Yapım Yöntemleriyle Yorumluyor… GMW MIMARLIK’ın mimarlık, mühendislik ve danışmanlık hizmetleri sunacağı Taşkent Uluslararası Havalimanı kapsamında yaklaşık 90,000 m² terminal alanı, iki adet 10,000 m²’lik yönetim ofisleri, 6,000 m²’lik yeme-içme hizmetleri binası, 20,000 m²’lik bakım hangarı ile tüm kara ve hava bölgesinin altyapı tasarım hizmetleri bulunuyor.   Gerçekleştirdiği tüm havaalanı terminali projelerinde olduğu gibi bu projede de yolcu konforunu en ön planda tutarak; güvenlik, işletme etkinliği, terminalin ticari başarısı, büyütülebilirlik, esneklik ve sürdürülebilirlik gibi işlevsel kavramları yerine getirmeyi amaçlayan GMW MIMARLIK, Taşkent Uluslararası Havalimanı projesi için üç farklı tasarım yaklaşımı hazırlamış, idare tarafından da seçilen alternatif ile yarışmaya katılarak finalist olmuş.   Tasarımda Özbekistan’ın Khiva, Semerkant, Buhara gibi şehirlerindeki mimari mirasından ve yerel bir simge olan Huma kuşundan yola çıkılarak çağdaş yapım yöntemleri ve teknoloji ile kültürel kimlik öğeleri bir araya getirilmiştir. Kütleden iç mimariye kadar tüm tasarım kararlarında yöreye özgün öğelerle kullanıcıların nerede olduklarını hissettikleri, akılda kalıcı özgün bir dil yaratılmıştır. GMW MIMARLIK’ın Özbekistan’ın zengin mimari mirasından ve doğasından esinlenerek tasarladığı alternatifler, idare tarafından ilgiyle karşılanmış. Semerkant, Buhara ve Hive’de renk ve doku bakımından dünyanın en önemli mimari eserlerini barından bir ülkenin başkentinin kapısını tasarlamanın çok büyük bir sorumluluk ve gurur olduğunu belirten GMW MIMARLIK, Taşkent Uluslararası Havalimanı için tasarladıkları tüm alternatif konsept projelerde, özgün ve çağdaş bir mimari tasarım ve yapı – yapım teknolojisi açısından uygulanabilir olma hedeflerini ön planda tutmuş. Bunun yanı sıra yerel mimari mirastan yararlanarak ve kültürel değerlere saygı göstererek toplumsal ihtiyaçlara uygun çözümler üreten ve güncel uluslararası standart ve normlara uyarak çağdaş bir havalimanının tüm ihtiyaçlarını gözeten projeler üretmeye dikkat etmiş.   GMW MIMARLIK’ın proje tasarımında esinlendiği Özbekistan’ın doğal çevresi, ipek yolu, hüma kuşu ve ipek yolu üzerindeki tarihi hanlar projenin iç mekandaki kütlelerinin oluşum sürecine katkı sağlamış. İç mekanda Hive’deki Kalta Minor minaresine, Orta Asya’nın mimari mücevheri sayılan 10. yüzyılda inşa edilmiş İsmail Samani’nin mozolesine ve Uluğ Bey medresesine referanslar bulunuyor. Çatı ışıklıkları ile derin iç mekanlara gün ışığı alınıyor ve ışıklıkların yönleri yolculara içgüdüsel olarak yönlendirme sağlıyor. Geceleri ışıklıklardan gökyüzüne yayılan iç mekan ışığı, form ile kontrast oluşturarak binanın formuna vurgu yapıyor. Havaalanı terminalinin önünde oluşturulan meydanın kafeler ve oturma alanları ile şehrin dokusuna uyum sağlayacak şekilde bol ağaçlı olması; tarihi su kanallarına referanslarla sadece yolcu, karşılayıcı ve uğurlayıcı için değil aynı zamanda tüm şehir halkı için bir çekim merkezi haline dönüşmesi hedeflenmiş.     GMW MIMARLIK Hakkında GMW MIMARLIK 2000 yılında, 1949’da Londra’da kurulmuş olan GMW ARCHITECTS’in kıdemli ortağı Ali Evrenay Özveren önderliğinde kurulmuştur. İstanbul Nişantaşı’nda bulunan ofis, 2011 yılında Ali Evrenay Özveren’e ortak olarak katılan Dicle Demircioğlu ve Pinar Ilki tarafından yönetilmektedir. 2000 yılında gerçekleştirilen İstanbul Atatürk uluslararası Havalimanı terminal projesinin tamamlanmasının ardından GMW MIMARLIK, Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ve Türkiye’de ulaşım sektöründe bir dizi önemli uluslararası projeyi hayata geçirmek üzere görevlendirilmiştir. Firma, havalimanı projelerinin yanı sıra tren istasyonları, ofis, alışveriş ve eğlence merkezleri gibi geniş bir proje yelpazesine imza atmıştır. Büyük ölçekli bir ulaşım projesi veya ofis iç mimari projesi söz konusu olduğunda, herhangi bir fark gözetilmeksizin kaliteden ödün verilmeden en iyi hizmetin uluslararası proje standartlarında verilmesi amaçlanır. Tasarım yönetimi ile çok sayıda mühendis ve danışmanlardan oluşan proje ekibinin etkin koordinasyonu, firmanın güçlü özelliklerinden biridir. GMWM, Avrupa’nın yirmiden fazla başkentinde yer alan mimarlık firmalarının bir araya gelerek oluşturduğu Avrupa Mimarlar Birliği’nin (EAA, European Architecture Alliance) kurucu üyelerinden biridir.

GMW MIMARLIK tasarımı Taşkent Uluslararası Havalimanı, Amerika menşeli mimarlık ödülü Architecture MasterPrize (AMP) 2019’da “Ulaşım Projeleri” kategorisinde “Honorable Mention” ödülüne layık görüldü.

Havalimanı projeleri ağırlıklı olmak üzere yurt içinde ve yurt dışında farklı fonksiyonlarda pek çok nitelikli mimari ve iç mimari projeye imza atan GMW MIMARLIK, Architecture MasterPrize 2019’da “Ulaşım Projeleri” kategorisinde “Honorable Mention” ödülünün sahibi oldu.

Bu yıl 4. kez organize edilen, dünya çapında mimari tasarımda yaratıcılık ve yenilikçiliğin önemini arttırmayı amaçlayan Architecture MasterPrize 2019’a dünyanın birçok ülkesinden çok sayıda proje başvurdu. Yarışma bünyesinde finale kalan projeler, “Peyzaj Mimarlığı”, “İç Mimarlık” ve “Mimari Tasarım” ana kategorileri altında 41 alt kategoride yarıştı. Architecture MasterPrize ödül töreni 14 Ekim 2019 tarihinde Guggenheim Museum Bilbao’da gerçekleşecek.

Architecture MasterPrize 2019, GMW MIMARLIK tasarımı “Taşkent Uluslararası Havalimanı” projesinin elde ettiği ilk başarı değil. Proje, mimarlık dünyasının en prestijli ödüllerinden biri olarak kabul edilen World Architecture Festival (WAF) Awards’ta da “Future Projects – Infrastructure” kategorisinde finalist olma başarısını gösterdi. “Taşkent Uluslararası Havalimanı” projesi, 4-6 Aralık 2019’da Amsterdam’da gerçekleştirilecek olan WAF Awards finallerinde yarışarak kategori birinciliği ve WAF Overall Winners için mücadele edecek.

 

Özbekistan’ın Mimari Kimliğini Çağdaş Yapım Yöntemleriyle Yorumluyor…

GMW MIMARLIK’ın mimarlık, mühendislik ve danışmanlık hizmetleri sunacağı Taşkent Uluslararası Havalimanı kapsamında yaklaşık 90,000 m² terminal alanı, iki adet 10,000 m²’lik yönetim ofisleri, 6,000 m²’lik yeme-içme hizmetleri binası, 20,000 m²’lik bakım hangarı ile tüm kara ve hava bölgesinin altyapı tasarım hizmetleri bulunuyor.

 

Gerçekleştirdiği tüm havaalanı terminali projelerinde olduğu gibi bu projede de yolcu konforunu en ön planda tutarak; güvenlik, işletme etkinliği, terminalin ticari başarısı, büyütülebilirlik, esneklik ve sürdürülebilirlik gibi işlevsel kavramları yerine getirmeyi amaçlayan GMW MIMARLIK, Taşkent Uluslararası Havalimanı projesi için üç farklı tasarım yaklaşımı hazırlamış, idare tarafından da seçilen alternatif ile yarışmaya katılarak finalist olmuş.

 

Tasarımda Özbekistan’ın Khiva, Semerkant, Buhara gibi şehirlerindeki mimari mirasından ve yerel bir simge olan Huma kuşundan yola çıkılarak çağdaş yapım yöntemleri ve teknoloji ile kültürel kimlik öğeleri bir araya getirilmiştir. Kütleden iç mimariye kadar tüm tasarım kararlarında yöreye özgün öğelerle kullanıcıların nerede olduklarını hissettikleri, akılda kalıcı özgün bir dil yaratılmıştır.

GMW MIMARLIK’ın Özbekistan’ın zengin mimari mirasından ve doğasından esinlenerek tasarladığı alternatifler, idare tarafından ilgiyle karşılanmış. Semerkant, Buhara ve Hive’de renk ve doku bakımından dünyanın en önemli mimari eserlerini barından bir ülkenin başkentinin kapısını tasarlamanın çok büyük bir sorumluluk ve gurur olduğunu belirten GMW MIMARLIK, Taşkent Uluslararası Havalimanı için tasarladıkları tüm alternatif konsept projelerde, özgün ve çağdaş bir mimari tasarım ve yapı – yapım teknolojisi açısından uygulanabilir olma hedeflerini ön planda tutmuş. Bunun yanı sıra yerel mimari mirastan yararlanarak ve kültürel değerlere saygı göstererek toplumsal ihtiyaçlara uygun çözümler üreten ve güncel uluslararası standart ve normlara uyarak çağdaş bir havalimanının tüm ihtiyaçlarını gözeten projeler üretmeye dikkat etmiş.

 

GMW MIMARLIK’ın proje tasarımında esinlendiği Özbekistan’ın doğal çevresi, ipek yolu, hüma kuşu ve ipek yolu üzerindeki tarihi hanlar projenin iç mekandaki kütlelerinin oluşum sürecine katkı sağlamış. İç mekanda Hive’deki Kalta Minor minaresine, Orta Asya’nın mimari mücevheri sayılan 10. yüzyılda inşa edilmiş İsmail Samani’nin mozolesine ve Uluğ Bey medresesine referanslar bulunuyor. Çatı ışıklıkları ile derin iç mekanlara gün ışığı alınıyor ve ışıklıkların yönleri yolculara içgüdüsel olarak yönlendirme sağlıyor. Geceleri ışıklıklardan gökyüzüne yayılan iç mekan ışığı, form ile kontrast oluşturarak binanın formuna vurgu yapıyor. Havaalanı terminalinin önünde oluşturulan meydanın kafeler ve oturma alanları ile şehrin dokusuna uyum sağlayacak şekilde bol ağaçlı olması; tarihi su kanallarına referanslarla sadece yolcu, karşılayıcı ve uğurlayıcı için değil aynı zamanda tüm şehir halkı için bir çekim merkezi haline dönüşmesi hedeflenmiş.

 

 

GMW MIMARLIK Hakkında

GMW MIMARLIK 2000 yılında, 1949’da Londra’da kurulmuş olan GMW ARCHITECTS’in kıdemli ortağı Ali Evrenay Özveren önderliğinde kurulmuştur. İstanbul Nişantaşı’nda bulunan ofis, 2011 yılında Ali Evrenay Özveren’e ortak olarak katılan Dicle Demircioğlu ve Pinar Ilki tarafından yönetilmektedir.

2000 yılında gerçekleştirilen İstanbul Atatürk uluslararası Havalimanı terminal projesinin tamamlanmasının ardından GMW MIMARLIK, Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ve Türkiye’de ulaşım sektöründe bir dizi önemli uluslararası projeyi hayata geçirmek üzere görevlendirilmiştir. Firma, havalimanı projelerinin yanı sıra tren istasyonları, ofis, alışveriş ve eğlence merkezleri gibi geniş bir proje yelpazesine imza atmıştır.

Büyük ölçekli bir ulaşım projesi veya ofis iç mimari projesi söz konusu olduğunda, herhangi bir fark gözetilmeksizin kaliteden ödün verilmeden en iyi hizmetin uluslararası proje standartlarında verilmesi amaçlanır. Tasarım yönetimi ile çok sayıda mühendis ve danışmanlardan oluşan proje ekibinin etkin koordinasyonu, firmanın güçlü özelliklerinden biridir.

GMWM, Avrupa’nın yirmiden fazla başkentinde yer alan mimarlık firmalarının bir araya gelerek oluşturduğu Avrupa Mimarlar Birliği’nin (EAA, European Architecture Alliance) kurucu üyelerinden biridir.



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2qcQaS6
via IFTTT

#SıfırAçlık için zehirsiz sofralar! #SıfırAçlık için zehirsiz sofralar! “Endüstriyel tarımda kullanılan pestisitler doğayı, gıda üretimimizi ve halk sağlığını tehdit ediyor. Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nda bulunan 90 kurum olarak, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde, zehirsiz, doğa dostu üretimi geliştirmek, desteklemek için herkesi harekete geçmeye çağırıyoruz. İlk adım olarak da Dünya Sağlık Örgütü tarafından en tehlikeli ve muhtemel kanserojen olarak sınıflandırılan pestisitlerin Türkiye’de yasaklanması; doğa dostu üretim yöntemlerinin desteklenmesi ve geliştirilmesi için çağrıda bulunuyoruz.”   Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı, 16 Ekim Dünya Gıda günü nedeniyle bir açıklama yaparak pestisitlerin doğa, gıda üretimi ve insan sağılığı üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekti. Açıklamada doğa dostu gıda üretiminin önemi ve bu konuda çözüm önerileri gündeme getirildi. 16 Ekim 1945’te kurulan Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) kuruluş tarihi, her yıl Dünya Gıda Günü olarak kutlanmakta. FAO bu yılki Dünya Gıda Günü temasını #sıfıraçlık (#ZeroHunger) sloganıyla “sağlıklı ve sürdürülebilir beslenmeyi herkes için ulaşılabilir kılma” olarak belirledi. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin, Avrupa Birliği tarafından Sivil Toplum Diyaloğu V Programı kapsamında finanse edilen ve Avrupa Pestisit Eylem Ağı (PAN Europe) ortaklığında yürüttüğü “Zehirsiz Sofralar” projesi pestisitlerin olumsuz etkileri ve pestisitlere alternatif yöntemler hakkında üretici ve tüketicilerde farkındalık yaratmayı amaçlamakta. Türkiye’de pestisit kullanımını azaltmak için kurulan Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nın Dünya Gıda Günü nedeniyle yaptığı açıklamada şu görüşlere yer verildi: “Pestisit kullanımını bir halk sağlığı problemi olarak görüyoruz. Pestisitler başta arılar ve kuşlar olmak üzere canlı türlerinde ciddi bir yıkıma yol açıyor, bir başka deyişle biyolojik çeşitliliğe büyük zarar veriyor. Bu sorunların çözümü için bir an evvel adım atılması gerektiğini savunuyoruz. Bu amaçla Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nda bulunan 90 kurum olarak, Dünya Sağlık Örgütü tarafından en tehlikeli ve muhtemel kanserojen olarak sınıflandırılan pestisitlerin (difenacoum, ethoprophos, cyfluthrin, beta-cyfluthrin, zeta-cypermethrin, fenamiphos, formetanate X formetanate hydrochloride, methiocarb, methomyl, omethoate, tefluthrin, zinc phosphide, glyphosate, malathion) Türkiye’de yasaklanması; doğa dostu üretim yöntemlerinin desteklenmesi ve geliştirilmesi için çağrıda bulunuyoruz.” Zehirsiz Sofralar’ın açıklamasında ayrıca, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nün, zehirsiz sofralar hedefi için bir başlangıç olması talep edilerek, “Tarım ve Orman Bakanlığı başta olmak üzere tüm karar verici devlet kurumlarını; sivil toplum kuruluşlarını ve inisiyatifleri, tüm çiftçilerimizi, tüm tüketicileri harekete geçmeye çağırıyoruz. Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nın taleplerine el verin, sesimize ses, gücümüze güç katın; zehirsiz gıda için birlikte yola çıkalım” çağrısı dile getirildi. Tüm canlılar için zehirsiz sofralar! Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı tarafından yapılan açıklamada tarım alanlarına, orman veya bahçelere uygulanan pestisitlerin havaya, su ve toprağa, oradan da bu ortamlarda yaşayan diğer canlılara ulaştığına dikkat çekilerek bitkilere uygulanan pestisitlerin sadece yüzde 2’sinin1 uygulandığı alanda kaldığı vurgulandı: “Bazı pestisitler, türlerin doğrudan zehirlenmesine yol açıyor ve nadir bulunan türlerde ciddi kayıplara neden oluyor. Diğer pestisitler ise besin zincirinde yavaş yavaş birikerek yine pek çok türü etkiliyor ve ekosistemin dengesini bozuyor. Üstelik pestisit kullanımı, endüstriyel tarımdaki yoğun fosil yakıt kullanımı ile birlikte iklim krizini tetikliyor. Pestisit kullanımının tüm bu olumsuz sonuçları ve insan sağlığına olan etkileri göz önüne alındığında, başta insanlar olmak üzere, tüm canlıların yaşam hakkını tehdit ettiği görülüyor. Herkesin sağlıklı bir çevrede yaşama; sağlıklı, zehirsiz gıdaya ulaşma hakkını korumak için başta karar vericiler, sivil toplum kuruluşları ve tüketiciler olarak her birimize önemli bir rol düşüyor.” NOTLAR Pestisit nedir, ne değildir? Pestisit, endüstriyel tarımda mantar, böcek, yabani ot vb. gibi bir tarımsal arazide yetiştirilen ürün dışında kalan çeşitli etkenlere karşı kullanılan zehirli kimyasallar için kullanılan genel addır. Yetiştirilen ürünü yukarıda sözü edilen etkenlerden korumak için tarım ilacı da denilen pestisitler kullanılmakta. Ancak Türk Dil Kurumu’na göre “ilaç”, bir hastalığı iyileştiren ya da önleyen madde anlamına gelir. Oysa “tarım ilacı” olarak bilinen pestisitler, herhangi bir hastalığı iyileştirmediği gibi; toprağı, suyu, havayı bunların sonucu olarak da hayvanları ve insanları, zehirlemekte. Pestisitlerin Sağlığımız Üzerindeki Etkileri: Pestisitler toprakta, suda ve gıdalarda kalıntı bırakırken tarım işçileri ve çiftçiler pestisit kullanımından doğrudan etkilenmekte.2 Yapılan son çalışmalar da pestisitlere maruz kalmanın akut ve kronik sağlık sorunlarına neden olduğunu göstermekte. Akut sorunlar kısa bir zamanda fazla miktarda pestisite maruz kalma sonucu ortaya çıkarak en çok çiftçiler ve tarım işçilerinde görülürken; kronik zehirlenmede alınan pestisit miktarı az olsa da pestisite maruz kalma zamana yayılır ve uzun vadede çeşitli hastalıklar ortaya çıkar. Pestisitlerin insanların sinir ve hormonal sistemine de zarar verdiği bilinmekte. Ayrıca araştırmalar pestisit kullanımı ile sarkomlar (bir tümör grubu), multipl miyelomlar, prostat, pankreas, akciğer gibi kanser türleri, beyin tümörleri, bilişsel ve psikomotorik fonksiyonlarda bozulmalar ve depresyon arasında bağlantı olduğunu göstermekte. Çocuklarda öğrenme ve dikkat eksikliği, duyusal eksiklikler veya gecikmiş gelişim, pestisite maruz kalma sonucu en sık görülen nörolojik bozukluklar arasında yer almakta. Rakamlarla Pestisitler Açlığı ortadan kaldırmak ve tüm dünya nüfusuna yetecek miktarda ürün yetiştirebilmek için tarımsal üretimde pestisit kullanılmasının bir gereklilik olduğu söylense de mevcut durum bu söylemin doğru olmadığını göstermekte. Pestisit kullanımı açlığa çare olmadığı gibi dünya genelinde insan sağlığı için önemli bir tehdide, biyolojik çeşitlilik kaybına ve yaygın bir çevre kirliliğine yol açtı ve açmaya devam etmekte. Dünyada pestisit kullanımı her geçen yıl artarken 2018 yılında dünya genelinde kullanılan pestisit miktarı 3,8 milyon ton olarak açıklandı. Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verilerine göre 2009 yılında bayilere satılan bitki koruma ürünleri aktif madde miktarı 37 bin 651 ton iken; bu miktarın 2018 yılında 59 bin tona ulaştığı tahmin edilmekte.3 Öte yandan Türkiye Sosyal Güvenlik Kurumu’nun verilerine göre 2008’de 1 milyon 127 bin olan çiftçi sayısı 2018’de 697 bine kadar düştü. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ise 2002’de 26 milyon 579 bin hektar olan tarım arazisi ise, 2017’de 23 milyon 379 bin hektara düşmüş durumda. Bu rakamlar ülkemizde çiftçi sayısı ve tarım alanı azalırken kullanılan toplam pestisit miktarının arttığını ortaya koymakta. Zehirsiz tarım mümkün! Dünyada ve Türkiye’de pestisit vb sentetik kimyasallar kullanmaksızın, doğa dostu ve zehirsiz yöntemler kullanarak tarımsal üretim yapan pek çok çiftçi bulunmakta. Üstelik araştırmalar, pestisit savunucularının aksine, dünya nüfusunu doyurabilmek için pestisitlere ihtiyacımız olmadığını göstermekte. Türkiye’den Yonca Demir ve Bulut Aslan’ın yapmış olduğu bir araştırma, Türkiye nüfusunun ekolojik üretimle beslenebileceğini sayısal rakamlarla ortaya koymakta. Çalışmada, günlük 2300-2400 kcal enerji içeren dengeli mönülerle Türkiye nüfusunu besleyebilmek için ekilebilir alanların yüzde 54’ünün (kişi başı 1,78 dönüm) organik tarım şartları altında ekilmesinin yeterli olduğu gösteriliyor. 4 Rodale Enstitüsü, 1981’de başladığı The Farming Systems Trial projesi ile konvansiyonel tarımdan organik tarıma geçiş dinamiklerini inceledi. Aynı dönemde hem konvansiyonel hem de organik üretim yapan Enstitü, 1986-2014 yıllarını kapsayan bir istatistik yayımlayarak5, organik üretimdeki verimin konvansiyonel üretimi yakaladığını, hatta kurak dönemlerde organik üretimdeki verimliliğin konvansiyonel üretime kıyasla daha yüksek olduğunu açıkladı. Mısır ve soya üretimi üzerinden gerçekleşen projede, özellikle kurak dönemlerde organik tarımın verimliliğinin daha fazla olduğu görüldü. Rapora göre, kurak geçen yıllarda mısırın organik üretimdeki verimi, konvansiyonele göre %31 daha fazla oldu. Konvansiyonel mısır, kurak dönemlerde besinsiz kalıp kuruma eğilimi gösterirken, organik mısır dayanıklılık göstererek yeşil kalabiliyor. Toprağın sağlığı ve canlılığının kanıtı olan organik bileşen miktarı, organik üretimde her yıl artış gösterirken, konvansiyonel üretimde giderek azalmakta. İklim krizi nedeniyle önümüzdeki yıllarda daha sık karşılaşılacağı öngörülen kuraklık dikkate alındığında organik üretimin önemi bir kez daha anlaşılmakta.   1Bülent Şık, “Gıdada Pestisit Kalıntısı ve Sağlık”, Bianet, 08.07.2015http://bianet.org/bianet/tarim/165871-gidada-pestisit-kalintisi-ve-saglik 2PAN Germany, “Pesticides and Health Hazards” https://www.pan-germany.org/download/Vergift_EN-201112-web.pdf 3Türkiye Ziraat Mühendisleri Odası, “Ülkemizde Bitki Koruma Ürünleri ve Buna Bağlı Konular Üzerine Değerlendirme”, 30.01.2019 http://www.zmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=30892&tipi=5&sube=0 4https://www.academia.edu/30945358/Organik_tar%C4%B1m_T%C3%BCrkiyeyi_besler 5https://rodaleinstitute.org/wp-content/uploads/RI-FST-Brochure-2018.pdf

#SıfırAçlık için zehirsiz sofralar!

“Endüstriyel tarımda kullanılan pestisitler doğayı, gıda üretimimizi ve halk sağlığını tehdit ediyor. Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nda bulunan 90 kurum olarak, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde, zehirsiz, doğa dostu üretimi geliştirmek, desteklemek için herkesi harekete geçmeye çağırıyoruz. İlk adım olarak da Dünya Sağlık Örgütü tarafından en tehlikeli ve muhtemel kanserojen olarak sınıflandırılan pestisitlerin Türkiye’de yasaklanması; doğa dostu üretim yöntemlerinin desteklenmesi ve geliştirilmesi için çağrıda bulunuyoruz.”

 

Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı, 16 Ekim Dünya Gıda günü nedeniyle bir açıklama yaparak pestisitlerin doğa, gıda üretimi ve insan sağılığı üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekti. Açıklamada doğa dostu gıda üretiminin önemi ve bu konuda çözüm önerileri gündeme getirildi.

16 Ekim 1945’te kurulan Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) kuruluş tarihi, her yıl Dünya Gıda Günü olarak kutlanmakta. FAO bu yılki Dünya Gıda Günü temasını #sıfıraçlık (#ZeroHunger) sloganıyla “sağlıklı ve sürdürülebilir beslenmeyi herkes için ulaşılabilir kılma” olarak belirledi.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin, Avrupa Birliği tarafından Sivil Toplum Diyaloğu V Programı kapsamında finanse edilen ve Avrupa Pestisit Eylem Ağı (PAN Europe) ortaklığında yürüttüğü “Zehirsiz Sofralar” projesi pestisitlerin olumsuz etkileri ve pestisitlere alternatif yöntemler hakkında üretici ve tüketicilerde farkındalık yaratmayı amaçlamakta.

Türkiye’de pestisit kullanımını azaltmak için kurulan Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nın Dünya Gıda Günü nedeniyle yaptığı açıklamada şu görüşlere yer verildi: “Pestisit kullanımını bir halk sağlığı problemi olarak görüyoruz. Pestisitler başta arılar ve kuşlar olmak üzere canlı türlerinde ciddi bir yıkıma yol açıyor, bir başka deyişle biyolojik çeşitliliğe büyük zarar veriyor. Bu sorunların çözümü için bir an evvel adım atılması gerektiğini savunuyoruz. Bu amaçla Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nda bulunan 90 kurum olarak, Dünya Sağlık Örgütü tarafından en tehlikeli ve muhtemel kanserojen olarak sınıflandırılan pestisitlerin (difenacoum, ethoprophos, cyfluthrin, beta-cyfluthrin, zeta-cypermethrin, fenamiphos, formetanate X formetanate hydrochloride, methiocarb, methomyl, omethoate, tefluthrin, zinc phosphide, glyphosate, malathion) Türkiye’de yasaklanması; doğa dostu üretim yöntemlerinin desteklenmesi ve geliştirilmesi için çağrıda bulunuyoruz.”

Zehirsiz Sofralar’ın açıklamasında ayrıca, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nün, zehirsiz sofralar hedefi için bir başlangıç olması talep edilerek, “Tarım ve Orman Bakanlığı başta olmak üzere tüm karar verici devlet kurumlarını; sivil toplum kuruluşlarını ve inisiyatifleri, tüm çiftçilerimizi, tüm tüketicileri harekete geçmeye çağırıyoruz. Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nın taleplerine el verin, sesimize ses, gücümüze güç katın; zehirsiz gıda için birlikte yola çıkalım” çağrısı dile getirildi.

Tüm canlılar için zehirsiz sofralar!

Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı tarafından yapılan açıklamada tarım alanlarına, orman veya bahçelere uygulanan pestisitlerin havaya, su ve toprağa, oradan da bu ortamlarda yaşayan diğer canlılara ulaştığına dikkat çekilerek bitkilere uygulanan pestisitlerin sadece yüzde 2’sinin1 uygulandığı alanda kaldığı vurgulandı: “Bazı pestisitler, türlerin doğrudan zehirlenmesine yol açıyor ve nadir bulunan türlerde ciddi kayıplara neden oluyor. Diğer pestisitler ise besin zincirinde yavaş yavaş birikerek yine pek çok türü etkiliyor ve ekosistemin dengesini bozuyor. Üstelik pestisit kullanımı, endüstriyel tarımdaki yoğun fosil yakıt kullanımı ile birlikte iklim krizini tetikliyor. Pestisit kullanımının tüm bu olumsuz sonuçları ve insan sağlığına olan etkileri göz önüne alındığında, başta insanlar olmak üzere, tüm canlıların yaşam hakkını tehdit ettiği görülüyor. Herkesin sağlıklı bir çevrede yaşama; sağlıklı, zehirsiz gıdaya ulaşma hakkını korumak için başta karar vericiler, sivil toplum kuruluşları ve tüketiciler olarak her birimize önemli bir rol düşüyor.”

NOTLAR

Pestisit nedir, ne değildir?

Pestisit, endüstriyel tarımda mantar, böcek, yabani ot vb. gibi bir tarımsal arazide yetiştirilen ürün dışında kalan çeşitli etkenlere karşı kullanılan zehirli kimyasallar için kullanılan genel addır. Yetiştirilen ürünü yukarıda sözü edilen etkenlerden korumak için tarım ilacı da denilen pestisitler kullanılmakta. Ancak Türk Dil Kurumu’na göre “ilaç”, bir hastalığı iyileştiren ya da önleyen madde anlamına gelir. Oysa “tarım ilacı” olarak bilinen pestisitler, herhangi bir hastalığı iyileştirmediği gibi; toprağı, suyu, havayı bunların sonucu olarak da hayvanları ve insanları, zehirlemekte.

Pestisitlerin Sağlığımız Üzerindeki Etkileri:

Pestisitler toprakta, suda ve gıdalarda kalıntı bırakırken tarım işçileri ve çiftçiler pestisit kullanımından doğrudan etkilenmekte.2 Yapılan son çalışmalar da pestisitlere maruz kalmanın akut ve kronik sağlık sorunlarına neden olduğunu göstermekte. Akut sorunlar kısa bir zamanda fazla miktarda pestisite maruz kalma sonucu ortaya çıkarak en çok çiftçiler ve tarım işçilerinde görülürken; kronik zehirlenmede alınan pestisit miktarı az olsa da pestisite maruz kalma zamana yayılır ve uzun vadede çeşitli hastalıklar ortaya çıkar.

Pestisitlerin insanların sinir ve hormonal sistemine de zarar verdiği bilinmekte. Ayrıca araştırmalar pestisit kullanımı ile sarkomlar (bir tümör grubu), multipl miyelomlar, prostat, pankreas, akciğer gibi kanser türleri, beyin tümörleri, bilişsel ve psikomotorik fonksiyonlarda bozulmalar ve depresyon arasında bağlantı olduğunu göstermekte. Çocuklarda öğrenme ve dikkat eksikliği, duyusal eksiklikler veya gecikmiş gelişim, pestisite maruz kalma sonucu en sık görülen nörolojik bozukluklar arasında yer almakta.

Rakamlarla Pestisitler

Açlığı ortadan kaldırmak ve tüm dünya nüfusuna yetecek miktarda ürün yetiştirebilmek için tarımsal üretimde pestisit kullanılmasının bir gereklilik olduğu söylense de mevcut durum bu söylemin doğru olmadığını göstermekte. Pestisit kullanımı açlığa çare olmadığı gibi dünya genelinde insan sağlığı için önemli bir tehdide, biyolojik çeşitlilik kaybına ve yaygın bir çevre kirliliğine yol açtı ve açmaya devam etmekte. Dünyada pestisit kullanımı her geçen yıl artarken 2018 yılında dünya genelinde kullanılan pestisit miktarı 3,8 milyon ton olarak açıklandı.

Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verilerine göre 2009 yılında bayilere satılan bitki koruma ürünleri aktif madde miktarı 37 bin 651 ton iken; bu miktarın 2018 yılında 59 bin tona ulaştığı tahmin edilmekte.3 Öte yandan Türkiye Sosyal Güvenlik Kurumu’nun verilerine göre 2008’de 1 milyon 127 bin olan çiftçi sayısı 2018’de 697 bine kadar düştü. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ise 2002’de 26 milyon 579 bin hektar olan tarım arazisi ise, 2017’de 23 milyon 379 bin hektara düşmüş durumda. Bu rakamlar ülkemizde çiftçi sayısı ve tarım alanı azalırken kullanılan toplam pestisit miktarının arttığını ortaya koymakta.

Zehirsiz tarım mümkün!

Dünyada ve Türkiye’de pestisit vb sentetik kimyasallar kullanmaksızın, doğa dostu ve zehirsiz yöntemler kullanarak tarımsal üretim yapan pek çok çiftçi bulunmakta. Üstelik araştırmalar, pestisit savunucularının aksine, dünya nüfusunu doyurabilmek için pestisitlere ihtiyacımız olmadığını göstermekte. Türkiye’den Yonca Demir ve Bulut Aslan’ın yapmış olduğu bir araştırma, Türkiye nüfusunun ekolojik üretimle beslenebileceğini sayısal rakamlarla ortaya koymakta. Çalışmada, günlük 2300-2400 kcal enerji içeren dengeli mönülerle Türkiye nüfusunu besleyebilmek için ekilebilir alanların yüzde 54’ünün (kişi başı 1,78 dönüm) organik tarım şartları altında ekilmesinin yeterli olduğu gösteriliyor. 4

Rodale Enstitüsü, 1981’de başladığı The Farming Systems Trial projesi ile konvansiyonel tarımdan organik tarıma geçiş dinamiklerini inceledi. Aynı dönemde hem konvansiyonel hem de organik üretim yapan Enstitü, 1986-2014 yıllarını kapsayan bir istatistik yayımlayarak5, organik üretimdeki verimin konvansiyonel üretimi yakaladığını, hatta kurak dönemlerde organik üretimdeki verimliliğin konvansiyonel üretime kıyasla daha yüksek olduğunu açıkladı.

Mısır ve soya üretimi üzerinden gerçekleşen projede, özellikle kurak dönemlerde organik tarımın verimliliğinin daha fazla olduğu görüldü. Rapora göre, kurak geçen yıllarda mısırın organik üretimdeki verimi, konvansiyonele göre %31 daha fazla oldu. Konvansiyonel mısır, kurak dönemlerde besinsiz kalıp kuruma eğilimi gösterirken, organik mısır dayanıklılık göstererek yeşil kalabiliyor. Toprağın sağlığı ve canlılığının kanıtı olan organik bileşen miktarı, organik üretimde her yıl artış gösterirken, konvansiyonel üretimde giderek azalmakta. İklim krizi nedeniyle önümüzdeki yıllarda daha sık karşılaşılacağı öngörülen kuraklık dikkate alındığında organik üretimin önemi bir kez daha anlaşılmakta.

 

1Bülent Şık, “Gıdada Pestisit Kalıntısı ve Sağlık”, Bianet, 08.07.2015http://bianet.org/bianet/tarim/165871-gidada-pestisit-kalintisi-ve-saglik

2PAN Germany, “Pesticides and Health Hazards” https://www.pan-germany.org/download/Vergift_EN-201112-web.pdf

3Türkiye Ziraat Mühendisleri Odası, “Ülkemizde Bitki Koruma Ürünleri ve Buna Bağlı Konular Üzerine Değerlendirme”, 30.01.2019 http://www.zmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=30892&tipi=5&sube=0

4https://www.academia.edu/30945358/Organik_tar%C4%B1m_T%C3%BCrkiyeyi_besler

5https://rodaleinstitute.org/wp-content/uploads/RI-FST-Brochure-2018.pdf



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2VLp8wQ
via IFTTT

Hizmet İhracatçıları Zirveye Hazır


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/35D8T9K