18 Eylül 2018 Salı

GDO’lu ve pestisitli ürünler soframıza doğal yollardan geliyor!


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2D9acmD

GDO’lu ve pestisitli ürünler soframıza doğal yollardan geliyor! GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların sütünden elde edilen yoğurt paketlerinin üzerine “doğal” yazmanın serbest olduğunu ya da üretiminde Dünya Sağlık Örgütü tarafından ”muhtemel kanserojen” olarak rapor edilen glifosat kullanılmış sebze ve meyvelerin “doğal” kabul edildiğini biliyor musunuz? Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği çerçevesinde hazırlanmış olan “Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği Hakkında Kılavuz”un içeriğindeki “doğal” ve aynı anlama gelen “tabii”, “natürel” ve “natural” terimlerinin izin verilen kullanım esasları, tüketicide sağlıklı, müdahale edilmemiş ürün algısı yaratarak tüketiciyi yanıltabilecek ve organik tarım açısından haksız rekabete yol açabilecek koşullar içeriyor. Yönetmelikteki “doğal” tanımı ile Türk Dil Kurumu’nun tanımı çelişiyor “Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği Hakkında Kılavuz”un “Belirli Terim ve İfadelerin Gıda Etiketlerinde Kullanımına İlişkin Özel Uygulama Esasları” bölümüne göre “doğal” terimi; tek bileşenden oluşan (katkı, aroma vb. dahil hiçbir ilave bileşen içermeyen) fiziksel, enzimatik veya mikrobiyolojik işlemler dışında herhangi bir işleme tabi tutulmamış, bitki, algler, mantar, hayvan, mikroorganizma veya mineral kaynaklı olan ve doğal yapısında önemli bir değişikliğe sebep olacak herhangi bir işlem uygulanmamış gıdaları tanımlamak için kullanılabilir. Kılavuz, pastörize süt, UHT süt, siyah çay, bitki çayları, yumurta, bal, kahve, taze ve kurutulmuş, dondurulmuş meyve-sebze, yoğurt gibi ürünlerde “doğal” ifadesinin kullanımına izin veriyor. Türk Dil Kurumu’na göre “doğal”; doğada olan, doğada bulunan, doğada rastlandığı gibi, doğaya uygun olan, doğa güçlerine, kurallarına uyan, tabii, natürel, kendiliğinden olan, insan eliyle yapılmamış, yapay karşıtı anlamlarına geliyor. Tüketici algısına daha yakın olan bu tanıma göre endüstriyel koşullarda üretilmiş hiçbir gıdanın “doğal” olması mümkün değil ve bu şekilde etiketlenmiş gıdalar tüketicide sağlıklı, müdahale edilmemiş ürün, hatta organik ürün algısı yaratabiliyor. “Doğal” teriminin mevcut teknik tanımı ile halk arasındaki “doğal” algısı ve TDK’daki “doğal” tanımı arasındaki fark, tüketici hakları ve rekabet açısından sıkıntıya yol açıyor ve bu durum ilgili yönetmelik ve kılavuzun amaç ve ilkeleriyle de örtüşmüyor. Tüketiciler yanıltılıyor Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği’nin ilk maddesinde “Bu Yönetmeliğin amacı, algı farklılıkları ve bilgi gereksinimleri dâhil gıda hakkında bilgilendirme açısından tüketicilerin üst düzeyde korunmasına ilişkin kuralları belirlemektir” deniliyor. Buna karşın, “doğal” kelimesinin tanımı üzerinde üretici firmalar ve tüketiciler arasında ortak bir algıdan söz edilemediği için, etiket üzerinde kullanımı tüketicinin korunması açısından sakıncalar doğuruyor. Tanımlardaki farkların neden olduğu algı farklılıkları, tüketiciler için yanıltıcı oluyor. Genetiği değiştirilmiş mısır ve soya dahil, piyasadaki taze sebze ve meyvelerin çoğunluğu insan tarafından ıslah gibi yöntemlerle müdahale edilmiş ve yetiştirilen kültür bitkileridir. Diğer yandan doğadan toplanan, insanlarca müdahale edilmeyen ve yetiştirilmeyen mantar, kuşburnu, kekik gibi gıdalar da insan beslenmesinde kullanılıyor. “Doğal” teriminin, insan tarafından müdahale edilen ürünler için kullanılması algıda çelişki yaratıyor ve tüketiciyi yanıltma potansiyeli taşıyor. Kılavuz’daki Genel Uygulama Esasları’na göre gıdaların, ”tüketiciyi yanıltmayacak şekilde ve satın alacak kişinin bilinçli bir seçim yapabilmesini sağlayacak biçimde etiketlenmesi ve tanıtılması” gerekiyor (Madde 2). Oysa “doğal” teriminin Kılavuz’daki teknik tanımı halk arasındaki algıdan farklı ve bu terimin etiket üzerinde kullanımı tüketicide farklı beklenti yaratıyor. Dolayısıyla tüketiciyi yanıltma potansiyeli taşıyor. GDO’lu ve zehirli ürünler de “doğal” tanımı içinde! Yönetmelikte yer alan Gıda Hakkında Bilgilendirmenin Genel İlkeleri’ne göre Bakanlık, gıda hakkında bilgilendirme mevzuatının gerektirdiği zorunlu bilgilendirme kurallarını düzenlerken ”Özellikle belli tüketici gruplarının sağlığına zararlı olabilecek içerik, güvenli kullanım, muhafaza, dayanıklılık ve gıdanın zararlı veya tehlikeli içeriğine ilişkin sonuçları ve riskleri içeren sağlık etkisine dair bilgileri içerecek şekilde tüketici sağlığının korunmasını ve gıdanın güvenilir kullanımını” (Madde 5/b) dikkate alıyor. Oysa, örneğin GDO içerikli ve/veya muhtemel kanserojen olduğu Dünya Sağlık Örgütü’nce rapor edilmiş glifosat içerikli ot ilacı kullanılarak üretilmiş yem ile beslenen hayvanlardan elde edilen sütün ve yoğurdun etiketinde “doğal” ibaresinin kullanımına Kılavuz’da izin veriliyor. Bu durum hem ilgili maddeyle çelişkili hem de yukarıda sözü geçen sakıncalı tarımsal girdilerin kullanılmadığı organik ürünler için haksız rekabet ortamı oluşturuyor. Benzer durum, taze sebze ve meyveler için de geçerli. Her yıl birçok zirai ilaç etken maddesi, insan sağlığı açısından tehlikeli bulunduğu için yasaklanıyor veya ilgili kodekste kalıntı limitleri düşürülüyor. Oysa ilgili Kılavuz tüm sebze ve meyveyi “doğal” kabul ediyor. Organik ürünler açısından haksız rekabete neden oluyor Kılavuz’daki Genel Uygulama Esasları’na göre, gıdanın etiketlenmesi, gıdanın nitelikleri açısından yanıltıcı olmamalı. Buna göre, etiketinde yer alan marka, isim, ifade, terim ve görsellerin, gıdanın özellikle doğası, kimliği, özellikleri, bileşimi, miktarı, dayanıklılığı, menşei ve üretim metodu açısından başka bir ürün grubunu çağrıştırmaması gerekiyor.”Margarin üzerinde tereyağını çağrıştıracak yayık gibi görsellerin kullanılamayacağı”nın belirtildiği Kılavuz’un bu titiz tavrı, “doğal” kelimesinin kullanımıyla değersizleşebilir. Çünkü “doğal” teriminin kullanımı ve “doğal” kavramını çağrıştıran görsel unsurların kullanımı başka bir ürün grubu olan organik ürünleri çağrıştırabiliyor. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı mevzuatına göre hal kayıt sisteminde üreticiler bildirim yaparken taze sebze ve meyve için “organik”, “iyi tarım” veya “geleneksel/konvansiyonel” ibarelerinden birini seçebiliyor. Başka bir kategori söz konusu değil ve yasal zemini olmadığı için de olmamalı. Oysa Kılavuz’a göre, piyasaya sunulan tüm taze sebze ve meyveler ”doğal” kabul ediliyor. “Organik”, “iyi tarım” veya “konvansiyonel”, yasal dayanağı olan ve ürünleri ayrıştıran/kategorize eden birer nitelikken, Kılavuz’daki “doğal” kelimesi, bunları aynı potaya koyan ve bu nedenle algı karmaşasına ve haksız rekabete yol açabilecek bir terim. Son derece detaylı biçimde halk sağlığı, doğal varlıkların korunması, hayvan refahı gözetilerek kanunlaştırılmış; konvansiyonel tarım ve gıda ürünlerinde kullanılan birçok zirai mücadele ilacı, hormon, suni gübreler, işlemler ve gıda katkı maddelerinin yasaklandığı organik tarım ürünlerinin bile henüz ne anlama geldiği doğru biçimde algılanmamışken, halk arasında organik ürünlerden “daha sağlıklı” algısının yanı sıra, “insan eli ile yapılmamış”, “tabii”, “doğada rastlandığı gibi” anlamı çıkarılabilecek “doğal” kavramının gıdalar üzerinde kullanılması bu yönetmelik ve kılavuzun ilke, esas ve amaçları ile ters düştüğü gibi, haksız rekabet oluşturuyor. Çiğ süt de doğal, UHT süt de! Tüketiciyi yanıltabilecek bir diğer konu; çıkarılan çiğ süt tebliği de dikkate alındığında, herhangi bir pastörizasyon veya UHT işlemine tabi tutulmayan çiğ süte, UHT süte ve pastörize süte “doğal” denebilecek olması. Oysa çiğ süt, tüketici tarafından satın alındığı ana kadar herhangi bir işlemden geçmiyor. UHT sütlerin ise, üretimi sırasında yapılan ısıl işlemler sonucu doğal bileşenleri değişime uğruyor. Ayrıca çiğ süt işletmelerinin hastalıktan ari işletme olması zorunlu iken diğerleri için bu bir zorunluluk değil. Bu nedenle UHT sütlerde, çiğ süt ile birlikte doğal ifadesinin kullanılması tüketici açısından yanıltıcı oluyor. “Doğal” teriminin pazarlama malzemesi olarak kullanılması yasaklansın Yönetmeliğin amacına hizmet etmesi, haksız rekabetin önüne geçilmesi ve tüketici haklarının korunması açısından ilgili Kılavuz’da ve gerekiyorsa yönetmelikte bir an önce değişiklik yapılması gerekiyor. Yapılmasını önerdiğimiz değişiklikler; – Yukarıda sıralanan gerekçelerden dolayı “doğal” kelimesinin kullanımına hiçbir şekilde izin verilmemesi; Bölüm 1 Madde 5 ve Bölüm 2 Madde 1’in bu bağlamda yeniden düzenlenmesi. -Genel Uygulama Esasları Madde 3’e göre bir etiketin veya tanımlamanın yanıltıcı olarak kabul edilip edilmeyeceği değerlendirilirken gıdanın etiketlenmesi, tanıtımı, sunumu ve reklamı bir bütün olarak ele alınması gerektiğinden, “doğal” çağrışımı yapacak görsel malzeme kullanımına izin verilmemesi (örneğin, konvansiyonel süt ve süt ürünleri ambalaj ve reklamlarında, kapalı sistemde yetiştirilen inek yerine merada otlayan inek görseli kullanılarak yanıltıcı biçimde doğal algısı yaratılmasının önüne geçilmesi). Gıda güvenliğimiz için imza topluyoruz. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’ne yukarıdaki taleplerimiz ile ilgili yazdığımız dilekçeye Müdürlük tarafından yapılan geri dönüşte, “Yönetmelik ve Kılavuzun esas amacı, dilekçenizde belirtildiği gibi tüketicilerin doğru bilgilendirilmesi olup, Kılavuzun revizyon çalışmalarında ”doğal” ifadesinin kullanımına ilişkin görüşleriniz değerlendirmeye alınacaktır” cevabını aldık. Bu konuya, gerekli hassasiyetin gösterilip, gerekli değişikliklerin yapılacağına inanıyoruz. Konunun hassasiyetini göz önünde bulundurarak, görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmak için ve “doğal” teriminin tüketiciyi yanıltıcı bir pazarlama malzemesi olarak kullanılmasını durdurmak, sağlıklı gıda hakkı ve gıda güvenliği için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na ve ona bağlı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’ne iletmek üzere imza kampanyası başlattık. Kampanyamıza şu ana kadar 50 bini aşkın kişi imzasıyla destek verdi. “Doğal” teriminin pazarlama malzemesi olarak kullanılması yasaklansın İmza Kampanyası: http://Change.org/Dogal Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği

GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların sütünden elde edilen yoğurt paketlerinin üzerine “doğal” yazmanın serbest olduğunu ya da üretiminde Dünya Sağlık Örgütü tarafından ”muhtemel kanserojen” olarak rapor edilen glifosat kullanılmış sebze ve meyvelerin “doğal” kabul edildiğini biliyor musunuz?

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği çerçevesinde hazırlanmış olan “Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği Hakkında Kılavuz”un içeriğindeki “doğal” ve aynı anlama gelen “tabii”, “natürel” ve “natural” terimlerinin izin verilen kullanım esasları, tüketicide sağlıklı, müdahale edilmemiş ürün algısı yaratarak tüketiciyi yanıltabilecek ve organik tarım açısından haksız rekabete yol açabilecek koşullar içeriyor.

Yönetmelikteki “doğal” tanımı ile Türk Dil Kurumu’nun tanımı çelişiyor

“Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği Hakkında Kılavuz”un “Belirli Terim ve İfadelerin Gıda Etiketlerinde Kullanımına İlişkin Özel Uygulama Esasları” bölümüne göre “doğal” terimi; tek bileşenden oluşan (katkı, aroma vb. dahil hiçbir ilave bileşen içermeyen) fiziksel, enzimatik veya mikrobiyolojik işlemler dışında herhangi bir işleme tabi tutulmamış, bitki, algler, mantar, hayvan, mikroorganizma veya mineral kaynaklı olan ve doğal yapısında önemli bir değişikliğe sebep olacak herhangi bir işlem uygulanmamış gıdaları tanımlamak için kullanılabilir. Kılavuz, pastörize süt, UHT süt, siyah çay, bitki çayları, yumurta, bal, kahve, taze ve kurutulmuş, dondurulmuş meyve-sebze, yoğurt gibi ürünlerde “doğal” ifadesinin kullanımına izin veriyor.

Türk Dil Kurumu’na göre “doğal”; doğada olan, doğada bulunan, doğada rastlandığı gibi, doğaya uygun olan, doğa güçlerine, kurallarına uyan, tabii, natürel, kendiliğinden olan, insan eliyle yapılmamış, yapay karşıtı anlamlarına geliyor. Tüketici algısına daha yakın olan bu tanıma göre endüstriyel koşullarda üretilmiş hiçbir gıdanın “doğal” olması mümkün değil ve bu şekilde etiketlenmiş gıdalar tüketicide sağlıklı, müdahale edilmemiş ürün, hatta organik ürün algısı yaratabiliyor.

“Doğal” teriminin mevcut teknik tanımı ile halk arasındaki “doğal” algısı ve TDK’daki “doğal” tanımı arasındaki fark, tüketici hakları ve rekabet açısından sıkıntıya yol açıyor ve bu durum ilgili yönetmelik ve kılavuzun amaç ve ilkeleriyle de örtüşmüyor.

Tüketiciler yanıltılıyor

Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği’nin ilk maddesinde “Bu Yönetmeliğin amacı, algı farklılıkları ve bilgi gereksinimleri dâhil gıda hakkında bilgilendirme açısından tüketicilerin üst düzeyde korunmasına ilişkin kuralları belirlemektir” deniliyor.

Buna karşın, “doğal” kelimesinin tanımı üzerinde üretici firmalar ve tüketiciler arasında ortak bir algıdan söz edilemediği için, etiket üzerinde kullanımı tüketicinin korunması açısından sakıncalar doğuruyor. Tanımlardaki farkların neden olduğu algı farklılıkları, tüketiciler için yanıltıcı oluyor.

Genetiği değiştirilmiş mısır ve soya dahil, piyasadaki taze sebze ve meyvelerin çoğunluğu insan tarafından ıslah gibi yöntemlerle müdahale edilmiş ve yetiştirilen kültür bitkileridir. Diğer yandan doğadan toplanan, insanlarca müdahale edilmeyen ve yetiştirilmeyen mantar, kuşburnu, kekik gibi gıdalar da insan beslenmesinde kullanılıyor. “Doğal” teriminin, insan tarafından müdahale edilen ürünler için kullanılması algıda çelişki yaratıyor ve tüketiciyi yanıltma potansiyeli taşıyor.

Kılavuz’daki Genel Uygulama Esasları’na göre gıdaların, ”tüketiciyi yanıltmayacak şekilde ve satın alacak kişinin bilinçli bir seçim yapabilmesini sağlayacak biçimde etiketlenmesi ve tanıtılması” gerekiyor (Madde 2). Oysa “doğal” teriminin Kılavuz’daki teknik tanımı halk arasındaki algıdan farklı ve bu terimin etiket üzerinde kullanımı tüketicide farklı beklenti yaratıyor. Dolayısıyla tüketiciyi yanıltma potansiyeli taşıyor.

GDO’lu ve zehirli ürünler de “doğal” tanımı içinde!

Yönetmelikte yer alan Gıda Hakkında Bilgilendirmenin Genel İlkeleri’ne göre Bakanlık, gıda hakkında bilgilendirme mevzuatının gerektirdiği zorunlu bilgilendirme kurallarını düzenlerken ”Özellikle belli tüketici gruplarının sağlığına zararlı olabilecek içerik, güvenli kullanım, muhafaza, dayanıklılık ve gıdanın zararlı veya tehlikeli içeriğine ilişkin sonuçları ve riskleri içeren sağlık etkisine dair bilgileri içerecek şekilde tüketici sağlığının korunmasını ve gıdanın güvenilir kullanımını” (Madde 5/b) dikkate alıyor. Oysa, örneğin GDO içerikli ve/veya muhtemel kanserojen olduğu Dünya Sağlık Örgütü’nce rapor edilmiş glifosat içerikli ot ilacı kullanılarak üretilmiş yem ile beslenen hayvanlardan elde edilen sütün ve yoğurdun etiketinde “doğal” ibaresinin kullanımına Kılavuz’da izin veriliyor. Bu durum hem ilgili maddeyle çelişkili hem de yukarıda sözü geçen sakıncalı tarımsal girdilerin kullanılmadığı organik ürünler için haksız rekabet ortamı oluşturuyor.

Benzer durum, taze sebze ve meyveler için de geçerli. Her yıl birçok zirai ilaç etken maddesi, insan sağlığı açısından tehlikeli bulunduğu için yasaklanıyor veya ilgili kodekste kalıntı limitleri düşürülüyor. Oysa ilgili Kılavuz tüm sebze ve meyveyi “doğal” kabul ediyor.

Organik ürünler açısından haksız rekabete neden oluyor

Kılavuz’daki Genel Uygulama Esasları’na göre, gıdanın etiketlenmesi, gıdanın nitelikleri açısından yanıltıcı olmamalı. Buna göre, etiketinde yer alan marka, isim, ifade, terim ve görsellerin, gıdanın özellikle doğası, kimliği, özellikleri, bileşimi, miktarı, dayanıklılığı, menşei ve üretim metodu açısından başka bir ürün grubunu çağrıştırmaması gerekiyor.”Margarin üzerinde tereyağını çağrıştıracak yayık gibi görsellerin kullanılamayacağı”nın belirtildiği Kılavuz’un bu titiz tavrı, “doğal” kelimesinin kullanımıyla değersizleşebilir. Çünkü “doğal” teriminin kullanımı ve “doğal” kavramını çağrıştıran görsel unsurların kullanımı başka bir ürün grubu olan organik ürünleri çağrıştırabiliyor.

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı mevzuatına göre hal kayıt sisteminde üreticiler bildirim yaparken taze sebze ve meyve için “organik”, “iyi tarım” veya “geleneksel/konvansiyonel” ibarelerinden birini seçebiliyor. Başka bir kategori söz konusu değil ve yasal zemini olmadığı için de olmamalı. Oysa Kılavuz’a göre, piyasaya sunulan tüm taze sebze ve meyveler ”doğal” kabul ediliyor. “Organik”, “iyi tarım” veya “konvansiyonel”, yasal dayanağı olan ve ürünleri ayrıştıran/kategorize eden birer nitelikken, Kılavuz’daki “doğal” kelimesi, bunları aynı potaya koyan ve bu nedenle algı karmaşasına ve haksız rekabete yol açabilecek bir terim.

Son derece detaylı biçimde halk sağlığı, doğal varlıkların korunması, hayvan refahı gözetilerek kanunlaştırılmış; konvansiyonel tarım ve gıda ürünlerinde kullanılan birçok zirai mücadele ilacı, hormon, suni gübreler, işlemler ve gıda katkı maddelerinin yasaklandığı organik tarım ürünlerinin bile henüz ne anlama geldiği doğru biçimde algılanmamışken, halk arasında organik ürünlerden “daha sağlıklı” algısının yanı sıra, “insan eli ile yapılmamış”, “tabii”, “doğada rastlandığı gibi” anlamı çıkarılabilecek “doğal” kavramının gıdalar üzerinde kullanılması bu yönetmelik ve kılavuzun ilke, esas ve amaçları ile ters düştüğü gibi, haksız rekabet oluşturuyor.

Çiğ süt de doğal, UHT süt de!

Tüketiciyi yanıltabilecek bir diğer konu; çıkarılan çiğ süt tebliği de dikkate alındığında, herhangi bir pastörizasyon veya UHT işlemine tabi tutulmayan çiğ süte, UHT süte ve pastörize süte “doğal” denebilecek olması. Oysa çiğ süt, tüketici tarafından satın alındığı ana kadar herhangi bir işlemden geçmiyor. UHT sütlerin ise, üretimi sırasında yapılan ısıl işlemler sonucu doğal bileşenleri değişime uğruyor. Ayrıca çiğ süt işletmelerinin hastalıktan ari işletme olması zorunlu iken diğerleri için bu bir zorunluluk değil. Bu nedenle UHT sütlerde, çiğ süt ile birlikte doğal ifadesinin kullanılması tüketici açısından yanıltıcı oluyor.

Doğal” teriminin pazarlama malzemesi olarak kullanılması yasaklansın

Yönetmeliğin amacına hizmet etmesi, haksız rekabetin önüne geçilmesi ve tüketici haklarının korunması açısından ilgili Kılavuz’da ve gerekiyorsa yönetmelikte bir an önce değişiklik yapılması gerekiyor. Yapılmasını önerdiğimiz değişiklikler;

– Yukarıda sıralanan gerekçelerden dolayı “doğal” kelimesinin kullanımına hiçbir şekilde izin verilmemesi; Bölüm 1 Madde 5 ve Bölüm 2 Madde 1’in bu bağlamda yeniden düzenlenmesi.

-Genel Uygulama Esasları Madde 3’e göre bir etiketin veya tanımlamanın yanıltıcı olarak kabul edilip edilmeyeceği değerlendirilirken gıdanın etiketlenmesi, tanıtımı, sunumu ve reklamı bir bütün olarak ele alınması gerektiğinden, “doğal” çağrışımı yapacak görsel malzeme kullanımına izin verilmemesi (örneğin, konvansiyonel süt ve süt ürünleri ambalaj ve reklamlarında, kapalı sistemde yetiştirilen inek yerine merada otlayan inek görseli kullanılarak yanıltıcı biçimde doğal algısı yaratılmasının önüne geçilmesi).

Gıda güvenliğimiz için imza topluyoruz.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’ne yukarıdaki taleplerimiz ile ilgili yazdığımız dilekçeye Müdürlük tarafından yapılan geri dönüşte, “Yönetmelik ve Kılavuzun esas amacı, dilekçenizde belirtildiği gibi tüketicilerin doğru bilgilendirilmesi olup, Kılavuzun revizyon çalışmalarında ”doğal” ifadesinin kullanımına ilişkin görüşleriniz değerlendirmeye alınacaktır” cevabını aldık. Bu konuya, gerekli hassasiyetin gösterilip, gerekli değişikliklerin yapılacağına inanıyoruz.

Konunun hassasiyetini göz önünde bulundurarak, görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmak için ve “doğal” teriminin tüketiciyi yanıltıcı bir pazarlama malzemesi olarak kullanılmasını durdurmak, sağlıklı gıda hakkı ve gıda güvenliği için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na ve ona bağlı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’ne iletmek üzere imza kampanyası başlattık. Kampanyamıza şu ana kadar 50 bini aşkın kişi imzasıyla destek verdi.

Doğal” teriminin pazarlama malzemesi olarak kullanılması yasaklansın İmza Kampanyası: http://Change.org/Dogal

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2D9acmD
via IFTTT

“E-ihracatta ‘22 Euro’ fırsatı”


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2pfG27l

“E-ihracatta ‘22 Euro’ fırsatı” İTO Başkanı Avdagiç, girişimcileri, AB ülkelerine 22 Euro’ya kadar siparişte gümrük ödemeden e-ihracat yapmaları için proje geliştirmeye çağırdı. Avdagiç: “Dünya perakende e-ticaret hacmi 2021’de 4.5 trilyon dolar olacak. Bundan hak ettiğimiz payı almalıyız.” “Hızla sisteme dahil edilecek firma ve ürün sayısını artırmamız lazım. 22 Euro’nun altında yapılan e-ihracatın vergisi yok. E-ihracatta 22 Euro fırsatı kaçmaz.” İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, Avrupa Birliği’nin birçok ülkesinde posta taşımacılığı yoluyla uygulanan 22 Euro’luk gümrüksüz sipariş limitine dikkati çekti. Avdagiç, herkesi bu kategoride daha çok ürün geliştirme ve perakende e-ticaret yoluyla ihracat yapmaya çağırdı. Avdagiç, Türkiye’den birçok Avrupa ülkesine yapılan e-ihracat işlemlerinde 22 Euro’nun altındaki siparişlerde gümrük vergisi ve yurtdışı KDV vergileri alınmadığına dikkati çekti. Şekib Avdagiç, küresel perakende e-ticaret hacminin 2.4 trilyon dolar olduğunu belirterek, “Dünya perakende e-ticaret pazarı 2021’de 4.5 trilyon dolar olacak. Avrupa’da perakende internet alışverişinin yüzde 71’i sınır ötesinde yapılıyor. 28 AB ülkesinde hane halkının yüzde 85’inde hızlı internet var. 16 ile 74 yaş arasındaki nüfus içinde internetten özel kullanımları için ürün ve hizmet satın alanların oranı yüzde 57. Bu rakamlar fırsatın büyüklüğünü gösteriyor” dedi. Şekib Avdagiç, “Değişen ve gelişen trendleri daha yakından takip etmemiz gerekiyor. Hızla sisteme dahil edilecek firma ve ürün sayısını artırmamız lazım. Özellikle belli ürün gruplarında çok avantajlı olabiliriz. 22 Euro’nun altında yapılan e-ihracatın vergisi yok. Bu girişimcilerimiz için büyük bir fırsat. 22 Euro bir kişi için belki küçük, ama binlerce 22 Euro ekonomimiz için büyük adımdır. E-ihracatta 22 Euro fırsatını kaçırmayalım” dedi. İTO Başkanı Avdagiç, şöyle devam etti: “Avrupalı tüketici online alışverişini, mobil cihazlarıyla global platformlardan yapıyor. Çin perakende e-ticarette en hızlı büyüyen pazar. Çin, dünya perakende e-ticaretinin tek başına yüzde 47’sini, yani 1.1 trilyon dolarını gerçekleştiriyor. 2020 yılında Çin’in sınır ötesi e-ticaret hacmi 1 trilyon doları aşacak. 2023’e kadar perakende e-ticaret alanında yapacağımız ihracat için iddialı hedefler koymalı ve bunu başarmalıyız. Benim hedefim 50 milyar dolar.”

İTO Başkanı Avdagiç, girişimcileri, AB ülkelerine 22 Euro’ya kadar siparişte gümrük ödemeden e-ihracat yapmaları için proje geliştirmeye çağırdı.

Avdagiç: “Dünya perakende e-ticaret hacmi 2021’de 4.5 trilyon dolar olacak. Bundan hak ettiğimiz payı almalıyız.” “Hızla sisteme dahil edilecek firma ve ürün sayısını artırmamız lazım. 22 Euro’nun altında yapılan e-ihracatın vergisi yok. E-ihracatta 22 Euro fırsatı kaçmaz.”

İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, Avrupa Birliği’nin birçok ülkesinde posta taşımacılığı yoluyla uygulanan 22 Euro’luk gümrüksüz sipariş limitine dikkati çekti. Avdagiç, herkesi bu kategoride daha çok ürün geliştirme ve perakende e-ticaret yoluyla ihracat yapmaya çağırdı.

Avdagiç, Türkiye’den birçok Avrupa ülkesine yapılan e-ihracat işlemlerinde 22 Euro’nun altındaki siparişlerde gümrük vergisi ve yurtdışı KDV vergileri alınmadığına dikkati çekti.

Şekib Avdagiç, küresel perakende e-ticaret hacminin 2.4 trilyon dolar olduğunu belirterek, “Dünya perakende e-ticaret pazarı 2021’de 4.5 trilyon dolar olacak. Avrupa’da perakende internet alışverişinin yüzde 71’i sınır ötesinde yapılıyor. 28 AB ülkesinde hane halkının yüzde 85’inde hızlı internet var. 16 ile 74 yaş arasındaki nüfus içinde internetten özel kullanımları için ürün ve hizmet satın alanların oranı yüzde 57. Bu rakamlar fırsatın büyüklüğünü gösteriyor” dedi.

Şekib Avdagiç, “Değişen ve gelişen trendleri daha yakından takip etmemiz gerekiyor. Hızla sisteme dahil edilecek firma ve ürün sayısını artırmamız lazım. Özellikle belli ürün gruplarında çok avantajlı olabiliriz. 22 Euro’nun altında yapılan e-ihracatın vergisi yok. Bu girişimcilerimiz için büyük bir fırsat. 22 Euro bir kişi için belki küçük, ama binlerce 22 Euro ekonomimiz için büyük adımdır. E-ihracatta 22 Euro fırsatını kaçırmayalım” dedi.

İTO Başkanı Avdagiç, şöyle devam etti:

“Avrupalı tüketici online alışverişini, mobil cihazlarıyla global platformlardan yapıyor. Çin perakende e-ticarette en hızlı büyüyen pazar. Çin, dünya perakende e-ticaretinin tek başına yüzde 47’sini, yani 1.1 trilyon dolarını gerçekleştiriyor. 2020 yılında Çin’in sınır ötesi e-ticaret hacmi 1 trilyon doları aşacak. 2023’e kadar perakende e-ticaret alanında yapacağımız ihracat için iddialı hedefler koymalı ve bunu başarmalıyız. Benim hedefim 50 milyar dolar.”



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2pfG27l
via IFTTT

​Beslenme çantasına peynirli sandviç ve havuç koyun!


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2xiqsMX

​Beslenme çantasına peynirli sandviç ve havuç koyun! Okullar açıldı, Diş Hekimi Pertev Kökdemir aileleri uyardı: “Çocuğunuza beyaz peynirli bir sandviç yapmanız hem doyurucu, hem de ağız sağlığı açısından iyi bir alternatif olacaktır.” Diş Hekimi Pertev Kökdemir, “Üç aylık tatil bitti, ders zili çaldı. Çocuğunuzun sağlıklı, verimli ve başarılı bir ders yılı geçirebilmesi ise; sağlık kontrollerinin zamanında ve düzenli olarak yapılmasından geçiyor. Ağzında enfeksiyon, koku veya ağrı olmayan bir çocuk, şüphesiz ki derslerine de daha kolay konsantre olabilir. Okulların açılması ile birlikte günün 7-8 saatini dışarıda geçiren, bir veya birden fazla ana-ara öğünü ev dışında tüketen çocukların dişlerinde çürük riski de artıyor. Çocuğunuzun beslenme alışkanlıklarında yapacağınız birkaç küçük değişiklikle, onları diş çürüklerinden koruyabilirsiniz” diyor. BROKOLİYİ SEVDİRİN Diş Hekimi Pertev Kökdemir, ağız sağlığı açısından beslenme çantasında bulunması gerekenleri sıraladı: 1. Beyaz peynir: İçeriğindeki kazein sayesinde çürük oluşturan bakterilere karşı dişin direnç göstermesine yardımcı olur. Çocuğunuza beyaz peynirli bir sandviç yapmanız hem doyurucu, hem de ağız sağlığı açısından iyi bir alternatif olacaktır. 2. Havuç: Sert yapısı sayesinde dişlerin mekanik temizliğine yardımcı olur. Çocuğunuzun ara öğünde havuç tüketmesi dişlerine de fayda sağlayacaktır. 3. Yumurta: Beyazının içindeki yüksek protein ve sarısının içindeki bol miktarda kalsiyum ve D vitamini ile dişlerin ve kemiklerin güçlenmesini sağlar. 4. Brokoli: Çoğu çocuk bu fikri sevmeyecektir ama hem dişlere yapışmayacak ve çürüğü sebep olmayacak, hem de bol miktarda mineral ve vitamin alınabilecek özel bir besindir. 5. Xylitol içeren sakızlar: Okulda değil ama dersler bittikten sonra eve dönüş yolunda yapay tatlandırıcılı sakız çiğnenmesi hem mekanik temizliğe yardımcı olur, hem de yapay şekerler sayesinde çürük oluşturan bakterilerin üremesi durdurulur. ÖĞÜNLERDEN SONRA AĞZINI ÇALKALAMASINI ÖĞÜTLEYİN Diş Hekimi Pertev Kökdemir; “Çocuğunuzun çantasına mutlaka diş fırçası ve macunu koyun. Okulda diş fırçalamaya sıcak bakmıyorsa, o zaman yemek sonrasında su içmesini veya ağzını çalkalamasını öğütleyin” diyor. Kökdemir; “Ayrıca çocuk kahvaltısını ister evde ister okulda yapsın evden çıkmadan önce mutlaka dişlerini fırçalasın. Temiz diş yüzeylerinde bakteri ve plak birikmesi çok daha zor olur” diyerek anne-babaları evden çıkmadan önce mutlaka çocuklarının diş kontrollerini yapmaları gerektiği konusunda uyarıyor. Two young pretty girls eating together healthy sandwiches during lunch break at school Healthy lunch box with sandwich and fresh vegetables, bottle of water and fruits on wooden background. Top view Healthy food concept. Lunch box filled with mixed vegetables, creative sandwich and cutlery. Water bottle, bananas and cherry tomatoes on black table background, top view

SunExpress’ten yolcularına daha fazla avantaj


via Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2xkT8Vj