
havacılık haberleri, havayolu şirketleri ve sivil havacılık ile ilgili meraklarınızı gidermeye, bilgilerinizi güncellemeye davet ediyoruz.
7 Mayıs 2018 Pazartesi
Kuru meyve sektörü sorunlara birlikte çözüm bulacak

“Doğal” teriminin pazarlama malzemesi olarak kullanılması yasaklansın!

“Doğal” teriminin pazarlama malzemesi olarak kullanılması yasaklansın! Gerçekten doğal mı? GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların sütünden elde edilen yoğurt paketlerinin üzerine “doğal” yazmanın serbest olduğunu ya da üretiminde Dünya Sağlık Örgütü tarafından ”muhtemel kanserojen” olarak rapor edilen glifosat kullanılmış sebze ve meyvelerin “doğal” kabul edildiğini biliyor musunuz? Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği çerçevesinde hazırlanmış olan “Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği Hakkında Kılavuz”un içeriğindeki “doğal” ve aynı anlama gelen “tabii”, “natürel” ve “natural” terimlerinin izin verilen kullanım esasları, tüketicide sağlıklı, müdahale edilmemiş ürün algısı yaratarak tüketiciyi yanıltabilecek ve organik tarım açısından haksız rekabete yol açabilecek koşullar içeriyor. Yönetmelikteki “doğal” tanımı ile Türk Dil Kurumu’nun tanımı çelişiyor “Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği Hakkında Kılavuz”un “Belirli Terim ve İfadelerin Gıda Etiketlerinde Kullanımına İlişkin Özel Uygulama Esasları” bölümüne göre “doğal” terimi; tek bileşenden oluşan (katkı, aroma vb. dahil hiçbir ilave bileşen içermeyen) fiziksel, enzimatik veya mikrobiyolojik işlemler dışında herhangi bir işleme tabi tutulmamış, bitki, algler, mantar, hayvan, mikroorganizma veya mineral kaynaklı olan ve doğal yapısında önemli bir değişikliğe sebep olacak herhangi bir işlem uygulanmamış gıdaları tanımlamak için kullanılabilir. Kılavuz, pastörize süt, UHT süt, siyah çay, bitki çayları, yumurta, bal, kahve, taze ve kurutulmuş, dondurulmuş meyve-sebze, yoğurt gibi ürünlerde “doğal” ifadesinin kullanımına izin veriyor. Türk Dil Kurumu’na göre “doğal”; doğada olan, doğada bulunan, doğada rastlandığı gibi, doğaya uygun olan, doğa güçlerine, kurallarına uyan, tabii, natürel, kendiliğinden olan, insan eliyle yapılmamış, yapay karşıtı anlamlarına geliyor. Tüketici algısına daha yakın olan bu tanıma göre endüstriyel koşullarda üretilmiş hiçbir gıdanın “doğal” olması mümkün değil ve bu şekilde etiketlenmiş gıdalar tüketicide sağlıklı, müdahale edilmemiş ürün, hatta organik ürün algısı yaratabiliyor. “Doğal” teriminin mevcut teknik tanımı ile halk arasındaki “doğal” algısı ve TDK’daki “doğal” tanımı arasındaki fark, tüketici hakları ve rekabet açısından sıkıntıya yol açıyor ve bu durum ilgili yönetmelik ve kılavuzun amaç ve ilkeleriyle de örtüşmüyor. Tüketiciler yanıltılıyor Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği’nin ilk maddesinde “Bu Yönetmeliğin amacı, algı farklılıkları ve bilgi gereksinimleri dâhil gıda hakkında bilgilendirme açısından tüketicilerin üst düzeyde korunmasına ilişkin kuralları belirlemektir” deniliyor. Buna karşın, “doğal” kelimesinin tanımı üzerinde üretici firmalar ve tüketiciler arasında ortak bir algıdan söz edilemediği için, etiket üzerinde kullanımı tüketicinin korunması açısından sakıncalar doğuruyor. Tanımlardaki farkların neden olduğu algı farklılıkları, tüketiciler için yanıltıcı oluyor. Genetiği değiştirilmiş mısır ve soya dahil, piyasadaki taze sebze ve meyvelerin çoğunluğu insan tarafından ıslah gibi yöntemlerle müdahale edilmiş ve yetiştirilen kültür bitkileridir. Diğer yandan doğadan toplanan, insanlarca müdahale edilmeyen ve yetiştirilmeyen mantar, kuşburnu, kekik gibi gıdalar da insan beslenmesinde kullanılıyor. “Doğal” teriminin, insan tarafından müdahale edilen ürünler için kullanılması algıda çelişki yaratıyor ve tüketiciyi yanıltma potansiyeli taşıyor. Kılavuz’daki Genel Uygulama Esasları’na göre gıdaların, ”tüketiciyi yanıltmayacak şekilde ve satın alacak kişinin bilinçli bir seçim yapabilmesini sağlayacak biçimde etiketlenmesi ve tanıtılması” gerekiyor (Madde 2). Oysa “doğal” teriminin Kılavuz’daki teknik tanımı halk arasındaki algıdan farklı ve bu terimin etiket üzerinde kullanımı tüketicide farklı beklenti yaratıyor. Dolayısıyla tüketiciyi yanıltma potansiyeli taşıyor. GDO’lu ve zehirli ürünler de “doğal” tanımı içinde! Yönetmelikte yer alan Gıda Hakkında Bilgilendirmenin Genel İlkeleri’ne göre Bakanlık, gıda hakkında bilgilendirme mevzuatının gerektirdiği zorunlu bilgilendirme kurallarını düzenlerken ”Özellikle belli tüketici gruplarının sağlığına zararlı olabilecek içerik, güvenli kullanım, muhafaza, dayanıklılık ve gıdanın zararlı veya tehlikeli içeriğine ilişkin sonuçları ve riskleri içeren sağlık etkisine dair bilgileri içerecek şekilde tüketici sağlığının korunmasını ve gıdanın güvenilir kullanımını” (Madde 5/b) dikkate alıyor. Oysa, örneğin GDO içerikli ve/veya muhtemel kanserojen olduğu Dünya Sağlık Örgütü’nce rapor edilmiş glifosat içerikli ot ilacı kullanılarak üretilmiş yem ile beslenen hayvanlardan elde edilen sütün ve yoğurdun etiketinde “doğal” ibaresinin kullanımına Kılavuz’da izin veriliyor. Bu durum hem ilgili maddeyle çelişkili hem de yukarıda sözü geçen sakıncalı tarımsal girdilerin kullanılmadığı organik ürünler için haksız rekabet ortamı oluşturuyor. Benzer durum, taze sebze ve meyveler için de geçerli. Her yıl birçok zirai ilaç etken maddesi, insan sağlığı açısından tehlikeli bulunduğu için yasaklanıyor veya ilgili kodekste kalıntı limitleri düşürülüyor. Oysa ilgili Kılavuz tüm sebze ve meyveyi “doğal” kabul ediyor. Organik ürünler açısından haksız rekabete neden oluyor Kılavuz’daki Genel Uygulama Esasları’na göre, gıdanın etiketlenmesi, gıdanın nitelikleri açısından yanıltıcı olmamalı. Buna göre, etiketinde yer alan marka, isim, ifade, terim ve görsellerin, gıdanın özellikle doğası, kimliği, özellikleri, bileşimi, miktarı, dayanıklılığı, menşei ve üretim metodu açısından başka bir ürün grubunu çağrıştırmaması gerekiyor.”Margarin üzerinde tereyağını çağrıştıracak yayık gibi görsellerin kullanılamayacağı”nın belirtildiği Kılavuz’un bu titiz tavrı, “doğal” kelimesinin kullanımıyla değersizleşebilir. Çünkü “doğal” teriminin kullanımı ve “doğal” kavramını çağrıştıran görsel unsurların kullanımı başka bir ürün grubu olan organik ürünleri çağrıştırabiliyor. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı mevzuatına göre hal kayıt sisteminde üreticiler bildirim yaparken taze sebze ve meyve için “organik”, “iyi tarım” veya “geleneksel/konvansiyonel” ibarelerinden birini seçebiliyor. Başka bir kategori söz konusu değil ve yasal zemini olmadığı için de olmamalı. Oysa Kılavuz’a göre, piyasaya sunulan tüm taze sebze ve meyveler ”doğal” kabul ediliyor. “Organik”, “iyi tarım” veya “konvansiyonel”, yasal dayanağı olan ve ürünleri ayrıştıran/kategorize eden birer nitelikken, Kılavuz’daki “doğal” kelimesi, bunları aynı potaya koyan ve bu nedenle algı karmaşasına ve haksız rekabete yol açabilecek bir terim. Son derece detaylı biçimde halk sağlığı, doğal varlıkların korunması, hayvan refahı gözetilerek kanunlaştırılmış; konvansiyonel tarım ve gıda ürünlerinde kullanılan birçok zirai mücadele ilacı, hormon, suni gübreler, işlemler ve gıda katkı maddelerinin yasaklandığı organik tarım ürünlerinin bile henüz ne anlama geldiği doğru biçimde algılanmamışken, halk arasında organik ürünlerden “daha sağlıklı” algısının yanı sıra, “insan eli ile yapılmamış”, “tabii”, “doğada rastlandığı gibi” anlamı çıkarılabilecek “doğal” kavramının gıdalar üzerinde kullanılması bu yönetmelik ve kılavuzun ilke, esas ve amaçları ile ters düştüğü gibi, haksız rekabet oluşturuyor. Çiğ süt de doğal, UHT süt de! Tüketiciyi yanıltabilecek bir diğer konu; çıkarılan çiğ süt tebliği de dikkate alındığında, herhangi bir pastörizasyon veya UHT işlemine tabi tutulmayan çiğ süte, UHT süte ve pastörize süte “doğal” denebilecek olması. Oysa çiğ süt, tüketici tarafından satın alındığı ana kadar herhangi bir işlemden geçmiyor. UHT sütlerin ise, üretimi sırasında yapılan ısıl işlemler sonucu doğal bileşenleri değişime uğruyor. Ayrıca çiğ süt işletmelerinin hastalıktan ari işletme olması zorunlu iken diğerleri için bu bir zorunluluk değil. Bu nedenle UHT sütlerde, çiğ süt ile birlikte doğal ifadesinin kullanılması tüketici açısından yanıltıcı oluyor. “Doğal” teriminin pazarlama malzemesi olarak kullanılması yasaklansın Yönetmeliğin amacına hizmet etmesi, haksız rekabetin önüne geçilmesi ve tüketici haklarının korunması açısından ilgili Kılavuz’da ve gerekiyorsa yönetmelikte bir an önce değişiklik yapılması gerekiyor. Yapılmasını önerdiğimiz değişiklikler; Yukarıda sıralanan gerekçelerden dolayı “doğal” kelimesinin kullanımına hiçbir şekilde izin verilmemesi; Bölüm 1 Madde 5 ve Bölüm 2 Madde 1’in bu bağlamda yeniden düzenlenmesi. Genel Uygulama Esasları Madde 3’e göre bir etiketin veya tanımlamanın yanıltıcı olarak kabul edilip edilmeyeceği değerlendirilirken gıdanın etiketlenmesi, tanıtımı, sunumu ve reklamı bir bütün olarak ele alınması gerektiğinden, “doğal” çağrışımı yapacak görsel malzeme kullanımına izin verilmemesi (örneğin, konvansiyonel süt ve süt ürünleri ambalaj ve reklamlarında, kapalı sistemde yetiştirilen inek yerine merada otlayan inek görseli kullanılarak yanıltıcı biçimde doğal algısı yaratılmasının önüne geçilmesi). Gıda güvenliğimiz için imza topluyoruz. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’ne yukarıdaki taleplerimiz ile ilgili yazdığımız dilekçeye Müdürlük tarafından yapılan geri dönüşte, “Yönetmelik ve Kılavuzun esas amacı, dilekçenizde belirtildiği gibi tüketicilerin doğru bilgilendirilmesi olup, Kılavuzun revizyon çalışmalarında ”doğal” ifadesinin kullanımına ilişkin görüşleriniz değerlendirmeye alınacaktır” cevabını aldık. Bu konuya, gerekli hassasiyetin gösterilip, gerekli değişikliklerin yapılacağına inanıyoruz. Konunun hassasiyetini göz önünde bulundurarak, görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmak için ve “doğal” teriminin tüketiciyi yanıltıcı bir pazarlama malzemesi olarak kullanılmasını durdurmak, sağlıklı gıda hakkı ve gıda güvenliği için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na ve ona bağlı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’ne iletmek üzere imza kampanyası başlattık. “Doğal” teriminin pazarlama malzemesi olarak kullanılması yasaklansın İmza Kampanyası
Gerçekten doğal mı?
GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların sütünden elde edilen yoğurt paketlerinin üzerine “doğal” yazmanın serbest olduğunu ya da üretiminde Dünya Sağlık Örgütü tarafından ”muhtemel kanserojen” olarak rapor edilen glifosat kullanılmış sebze ve meyvelerin “doğal” kabul edildiğini biliyor musunuz?
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği çerçevesinde hazırlanmış olan “Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği Hakkında Kılavuz”un içeriğindeki “doğal” ve aynı anlama gelen “tabii”, “natürel” ve “natural” terimlerinin izin verilen kullanım esasları, tüketicide sağlıklı, müdahale edilmemiş ürün algısı yaratarak tüketiciyi yanıltabilecek ve organik tarım açısından haksız rekabete yol açabilecek koşullar içeriyor.
Yönetmelikteki “doğal” tanımı ile Türk Dil Kurumu’nun tanımı çelişiyor
“Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği Hakkında Kılavuz”un “Belirli Terim ve İfadelerin Gıda Etiketlerinde Kullanımına İlişkin Özel Uygulama Esasları” bölümüne göre “doğal” terimi; tek bileşenden oluşan (katkı, aroma vb. dahil hiçbir ilave bileşen içermeyen) fiziksel, enzimatik veya mikrobiyolojik işlemler dışında herhangi bir işleme tabi tutulmamış, bitki, algler, mantar, hayvan, mikroorganizma veya mineral kaynaklı olan ve doğal yapısında önemli bir değişikliğe sebep olacak herhangi bir işlem uygulanmamış gıdaları tanımlamak için kullanılabilir. Kılavuz, pastörize süt, UHT süt, siyah çay, bitki çayları, yumurta, bal, kahve, taze ve kurutulmuş, dondurulmuş meyve-sebze, yoğurt gibi ürünlerde “doğal” ifadesinin kullanımına izin veriyor.
Türk Dil Kurumu’na göre “doğal”; doğada olan, doğada bulunan, doğada rastlandığı gibi, doğaya uygun olan, doğa güçlerine, kurallarına uyan, tabii, natürel, kendiliğinden olan, insan eliyle yapılmamış, yapay karşıtı anlamlarına geliyor. Tüketici algısına daha yakın olan bu tanıma göre endüstriyel koşullarda üretilmiş hiçbir gıdanın “doğal” olması mümkün değil ve bu şekilde etiketlenmiş gıdalar tüketicide sağlıklı, müdahale edilmemiş ürün, hatta organik ürün algısı yaratabiliyor.
“Doğal” teriminin mevcut teknik tanımı ile halk arasındaki “doğal” algısı ve TDK’daki “doğal” tanımı arasındaki fark, tüketici hakları ve rekabet açısından sıkıntıya yol açıyor ve bu durum ilgili yönetmelik ve kılavuzun amaç ve ilkeleriyle de örtüşmüyor.
Tüketiciler yanıltılıyor
Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği’nin ilk maddesinde “Bu Yönetmeliğin amacı, algı farklılıkları ve bilgi gereksinimleri dâhil gıda hakkında bilgilendirme açısından tüketicilerin üst düzeyde korunmasına ilişkin kuralları belirlemektir” deniliyor.
Buna karşın, “doğal” kelimesinin tanımı üzerinde üretici firmalar ve tüketiciler arasında ortak bir algıdan söz edilemediği için, etiket üzerinde kullanımı tüketicinin korunması açısından sakıncalar doğuruyor. Tanımlardaki farkların neden olduğu algı farklılıkları, tüketiciler için yanıltıcı oluyor.
Genetiği değiştirilmiş mısır ve soya dahil, piyasadaki taze sebze ve meyvelerin çoğunluğu insan tarafından ıslah gibi yöntemlerle müdahale edilmiş ve yetiştirilen kültür bitkileridir. Diğer yandan doğadan toplanan, insanlarca müdahale edilmeyen ve yetiştirilmeyen mantar, kuşburnu, kekik gibi gıdalar da insan beslenmesinde kullanılıyor. “Doğal” teriminin, insan tarafından müdahale edilen ürünler için kullanılması algıda çelişki yaratıyor ve tüketiciyi yanıltma potansiyeli taşıyor.
Kılavuz’daki Genel Uygulama Esasları’na göre gıdaların, ”tüketiciyi yanıltmayacak şekilde ve satın alacak kişinin bilinçli bir seçim yapabilmesini sağlayacak biçimde etiketlenmesi ve tanıtılması” gerekiyor (Madde 2). Oysa “doğal” teriminin Kılavuz’daki teknik tanımı halk arasındaki algıdan farklı ve bu terimin etiket üzerinde kullanımı tüketicide farklı beklenti yaratıyor. Dolayısıyla tüketiciyi yanıltma potansiyeli taşıyor.
GDO’lu ve zehirli ürünler de “doğal” tanımı içinde!
Yönetmelikte yer alan Gıda Hakkında Bilgilendirmenin Genel İlkeleri’ne göre Bakanlık, gıda hakkında bilgilendirme mevzuatının gerektirdiği zorunlu bilgilendirme kurallarını düzenlerken ”Özellikle belli tüketici gruplarının sağlığına zararlı olabilecek içerik, güvenli kullanım, muhafaza, dayanıklılık ve gıdanın zararlı veya tehlikeli içeriğine ilişkin sonuçları ve riskleri içeren sağlık etkisine dair bilgileri içerecek şekilde tüketici sağlığının korunmasını ve gıdanın güvenilir kullanımını” (Madde 5/b) dikkate alıyor. Oysa, örneğin GDO içerikli ve/veya muhtemel kanserojen olduğu Dünya Sağlık Örgütü’nce rapor edilmiş glifosat içerikli ot ilacı kullanılarak üretilmiş yem ile beslenen hayvanlardan elde edilen sütün ve yoğurdun etiketinde “doğal” ibaresinin kullanımına Kılavuz’da izin veriliyor. Bu durum hem ilgili maddeyle çelişkili hem de yukarıda sözü geçen sakıncalı tarımsal girdilerin kullanılmadığı organik ürünler için haksız rekabet ortamı oluşturuyor.
Benzer durum, taze sebze ve meyveler için de geçerli. Her yıl birçok zirai ilaç etken maddesi, insan sağlığı açısından tehlikeli bulunduğu için yasaklanıyor veya ilgili kodekste kalıntı limitleri düşürülüyor. Oysa ilgili Kılavuz tüm sebze ve meyveyi “doğal” kabul ediyor.
Organik ürünler açısından haksız rekabete neden oluyor
Kılavuz’daki Genel Uygulama Esasları’na göre, gıdanın etiketlenmesi, gıdanın nitelikleri açısından yanıltıcı olmamalı. Buna göre, etiketinde yer alan marka, isim, ifade, terim ve görsellerin, gıdanın özellikle doğası, kimliği, özellikleri, bileşimi, miktarı, dayanıklılığı, menşei ve üretim metodu açısından başka bir ürün grubunu çağrıştırmaması gerekiyor.”Margarin üzerinde tereyağını çağrıştıracak yayık gibi görsellerin kullanılamayacağı”nın belirtildiği Kılavuz’un bu titiz tavrı, “doğal” kelimesinin kullanımıyla değersizleşebilir. Çünkü “doğal” teriminin kullanımı ve “doğal” kavramını çağrıştıran görsel unsurların kullanımı başka bir ürün grubu olan organik ürünleri çağrıştırabiliyor.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı mevzuatına göre hal kayıt sisteminde üreticiler bildirim yaparken taze sebze ve meyve için “organik”, “iyi tarım” veya “geleneksel/konvansiyonel” ibarelerinden birini seçebiliyor. Başka bir kategori söz konusu değil ve yasal zemini olmadığı için de olmamalı. Oysa Kılavuz’a göre, piyasaya sunulan tüm taze sebze ve meyveler ”doğal” kabul ediliyor. “Organik”, “iyi tarım” veya “konvansiyonel”, yasal dayanağı olan ve ürünleri ayrıştıran/kategorize eden birer nitelikken, Kılavuz’daki “doğal” kelimesi, bunları aynı potaya koyan ve bu nedenle algı karmaşasına ve haksız rekabete yol açabilecek bir terim.
Son derece detaylı biçimde halk sağlığı, doğal varlıkların korunması, hayvan refahı gözetilerek kanunlaştırılmış; konvansiyonel tarım ve gıda ürünlerinde kullanılan birçok zirai mücadele ilacı, hormon, suni gübreler, işlemler ve gıda katkı maddelerinin yasaklandığı organik tarım ürünlerinin bile henüz ne anlama geldiği doğru biçimde algılanmamışken, halk arasında organik ürünlerden “daha sağlıklı” algısının yanı sıra, “insan eli ile yapılmamış”, “tabii”, “doğada rastlandığı gibi” anlamı çıkarılabilecek “doğal” kavramının gıdalar üzerinde kullanılması bu yönetmelik ve kılavuzun ilke, esas ve amaçları ile ters düştüğü gibi, haksız rekabet oluşturuyor.
Çiğ süt de doğal, UHT süt de!
Tüketiciyi yanıltabilecek bir diğer konu; çıkarılan çiğ süt tebliği de dikkate alındığında, herhangi bir pastörizasyon veya UHT işlemine tabi tutulmayan çiğ süte, UHT süte ve pastörize süte “doğal” denebilecek olması. Oysa çiğ süt, tüketici tarafından satın alındığı ana kadar herhangi bir işlemden geçmiyor. UHT sütlerin ise, üretimi sırasında yapılan ısıl işlemler sonucu doğal bileşenleri değişime uğruyor. Ayrıca çiğ süt işletmelerinin hastalıktan ari işletme olması zorunlu iken diğerleri için bu bir zorunluluk değil. Bu nedenle UHT sütlerde, çiğ süt ile birlikte doğal ifadesinin kullanılması tüketici açısından yanıltıcı oluyor.
“Doğal” teriminin pazarlama malzemesi olarak kullanılması yasaklansın
Yönetmeliğin amacına hizmet etmesi, haksız rekabetin önüne geçilmesi ve tüketici haklarının korunması açısından ilgili Kılavuz’da ve gerekiyorsa yönetmelikte bir an önce değişiklik yapılması gerekiyor. Yapılmasını önerdiğimiz değişiklikler;
- Yukarıda sıralanan gerekçelerden dolayı “doğal” kelimesinin kullanımına hiçbir şekilde izin verilmemesi; Bölüm 1 Madde 5 ve Bölüm 2 Madde 1’in bu bağlamda yeniden düzenlenmesi.
- Genel Uygulama Esasları Madde 3’e göre bir etiketin veya tanımlamanın yanıltıcı olarak kabul edilip edilmeyeceği değerlendirilirken gıdanın etiketlenmesi, tanıtımı, sunumu ve reklamı bir bütün olarak ele alınması gerektiğinden, “doğal” çağrışımı yapacak görsel malzeme kullanımına izin verilmemesi (örneğin, konvansiyonel süt ve süt ürünleri ambalaj ve reklamlarında, kapalı sistemde yetiştirilen inek yerine merada otlayan inek görseli kullanılarak yanıltıcı biçimde doğal algısı yaratılmasının önüne geçilmesi).
Gıda güvenliğimiz için imza topluyoruz.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’ne yukarıdaki taleplerimiz ile ilgili yazdığımız dilekçeye Müdürlük tarafından yapılan geri dönüşte, “Yönetmelik ve Kılavuzun esas amacı, dilekçenizde belirtildiği gibi tüketicilerin doğru bilgilendirilmesi olup, Kılavuzun revizyon çalışmalarında ”doğal” ifadesinin kullanımına ilişkin görüşleriniz değerlendirmeye alınacaktır” cevabını aldık. Bu konuya, gerekli hassasiyetin gösterilip, gerekli değişikliklerin yapılacağına inanıyoruz.
Konunun hassasiyetini göz önünde bulundurarak, görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmak için ve “doğal” teriminin tüketiciyi yanıltıcı bir pazarlama malzemesi olarak kullanılmasını durdurmak, sağlıklı gıda hakkı ve gıda güvenliği için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na ve ona bağlı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’ne iletmek üzere imza kampanyası başlattık.
“Doğal” teriminin pazarlama malzemesi olarak kullanılması yasaklansın İmza Kampanyası

from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2jBQ9AR
via IFTTT
Havacılık sektöründe ‘İstanbul’ paniği var

Havacılık sektöründe ‘İstanbul’ paniği var Ersel Göral, İstanbul’un yeni havalimanının dünyada tedirginlik yarattığını ancak İSG’nin açılışı sabırsızlıkla beklediğini belirtiyor; “Tatlı rekabetten biz de nemalanacağız” diye ekliyor. İSG 1 Mayıs 2018’de Sabiha Gökçen Havalimanı’nın işletmesini devralışının 10’uncu yıldönümünü kutladı. Bu 10 yıllık süreçte Türkiye sivil havacılık sektörü ‘serbestleşme’ sonrası altın çağını yaşarken Sabiha Gökçen Havalimanı da bu rüzgarın da etkisiyle yolcu sayısını 4 milyondan 30 milyonun üstüne çıkardı. Şimdi Türkiye havacılık sektörü yine ciddi bir dönüşümün eşiğinde. Dünyanın en büyük havalimanı olacak İstanbul Yeni Havalimanı 29 Ekim’de açılıyor. İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı’nın terminal işletmecisi İSG’nin CEO’su Ersel Göral, bunu ‘sektörde taşları yerinden oynatacak bir gelişme’ olarak nitelendiriyor. Yeni havalimanının İSG’ye daha da ivme katacağını söyleyen Göral, “Biz yeni havalimanın açılmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Ama birçok hub havalimanı tedirgin ve rahatsız” diyor. PARİS’İ DE DUBAİ’Yİ DE SAYABİLİRİM Bu sizin 10. yılınız. Biraz bu 10 yıllık süreçten bahseder misiniz… Önemli yapı taşları neler oldu bu sürecin? Bu 10 yılda birçok hikaye yaşanmış. 10 yıl önce 4 milyon yolcuya hizmet verirken, bu sene 34 milyonun üzerinde yolcu hedefimiz var. 2009-2017 yılları arasında 7 yıl üst üste yolcu sayısı bakımından ‘Avrupa’nın en hızlı büyüyen havalimanı’ oldu. Bu artış devam edecek gibi görünüyor. Önümüzdeki 4 yılda her yıl boyunca da çift haneli büyüme hedefmiz var. 2022’de en az 45 milyon yolcu hedefliyoruz. İstanbul’un yeni havalimanı 29 Ekim’de açılıyor. Bu sektör açısından ne ifade ediyor? Bence yeni havalimanı sadece Türkiye’deki sivil havacılık dinamiklerini değil, dünya sivil havacılığını ciddi anlamda etkileyecek bir yatırım. Ben uzun yıllardır bu sektördeyim ve birçok havalimanı ve havayolu işletmecisiyle yakın kontak halindeyim. Şunu altını çizerek söyleyebilirim ki İstanbul Yeni Havalimanı’nın sektörde böyle bir rol oynayacak olmasından dolayı birçok hub havalimanı tedirgin ve rahatsız. Bunun içine Paris’i de Londra’yı da Frankfurt’u da Dubai’yi de sayabilirim. METROYLA 50 DAKİKADA TAKSİM Peki İSG’yi nasıl etkiler yeni havalimanı? Bize çok olumlu etkileri olacak yeni havalimanının. Bir şehir havalimanı kimliğine bürüneceğiz. Adı rekabetse rekabet. Biz buna tatlı rekabet diyoruz. Elbette onların kapasiteleri bizden çok daha fazla. Ama günün sonunda biz de oranın açılmasıyla beraber faaliyetimizi ciddi anlamda artıracağız. Bir an önce açılsın istiyoruz çünkü bundan biz de nemalanacağız. Bizim için çok önemli bir kilometre taşı olacak metromuz yılsonunda hizmete giriyor. Metro, Pendik Kartal hattından bizi direkt Kadıköy’e bağlayacak. Dolayısıyla yolcu buradan çıktıktan 40 dakika sonra Kadıköy’de 50 dakika sonra Taksim’de olacak. Ayrıca biz Yeni Havalimanı’na göre biraz daha ekonomik havalimanı olacağız. SEKTÖRDEN %51 DİYE BASTIRMAYANLAR DA VAR Bu arada gündeminizde bir de hisse satışı var… Biz İSG olarak yüzde 100 Malaysia Airport iştirakiyiz. Burada hassas olduğumuz nokta şu; Malaysia Airports’un buradan ayrılmak gibi bir düşüncesi yok. Dolayısıyla bizim hisse satışımız maksimum yüzde 49 orunında olacak. Hem yerli hem yabancı taliplerimiz var. Bu yılın ilk yarısında görüşmeleri tamamlamış oluruz. TALİPLERİNİZİN DE %51 İSTEDİĞİNİ DUYUYORUZ… Yüzde 51 hisse isteyenlerin sayısı çok değil. Sektörden bunu talep etmeyen firmalar var. ‘Ortağımız sektörden olmalı’ diye bir tavrımız da yok. YOLCU BAGAJINI KENDİ TARTACAK Yolcunun hızını ve konforunu artıracak yatırımlar da olacak mı? Bunun için teknoloji yatırımlarına ağırlık verdik. Bu yıl ilk kez Sabiha Gökçen’de self- bagdrop sistemlerini kuracağız. Yolcu check in’e geldiğinde, kontuarda manuel check in yapmak için bir görevliye ihtiyaç duymadan boarding kartını kendi basabilecek, bagajını da kendi tartıp, kendi etiketleyerek sisteme gönderebilecek. Önümüzdeki dönemde de kabin içinde görevli polisin olmayacağı e-passaport sistemini de getirmek istiyoruz. İstanbul Zihinsel Engelliler için Eğitim ve Dayanışma Vakfı’yla (İZEV) hayata geçirdiğiniz sosyal sorumluluk projesi çok ses getirdi. Yaşam Hakkı-Duvar klibi ne kadar izlendi? Projenin başarılı olduğunu görmek, o çocukların yüzündeki mutluluğu görmek çok değerli. Klibimiz en son 1.5 milyon izlenmeye ulaştı. Rakam 10 milyona ulaşırsa down sendromlu bireyler için yaşam köyü kurulacak. Bu arada Roger Waters’ı Türkiye’ye getirmeyi de çok istiyoruz. MEVCUT BİNA DIŞ HAT TERMİNALİ OLACAK 2’nci pistle beraber yolcu sayınız da artacak. Bunun için hazırlık yapıyor musunuz, yeni yatırımlar var mı gündeminizde? Bugüne kadar Sabiha Gökçen’e 500 milyon TL yatırım yaptık. 2032’ye kadar 250 milyon euro daha yatırım planlıyoruz. 2’nci pist için hazırlıklarımız var. Terminal binamızı 25 bin metrekare büyütüyoruz. 4 köprü ilave edeceğiz. 1000 metrekareyi aşan ticari hacimler, yolcu salonları ve lounge’lar olacak. Bu kapasite yetecek mi? Havalimanımız 180 bin metrekare alana sahip. Ve 33 milyon yolcu/yıl kapasitemiz var. 25 bin metrekare ekle birlikte kapasitemiz 41 milyona çıkacak. Ama 2’nci pist yapıldığında bu da bize yetmeyecek. Bunun için mevcut binamızın yanında 80 bin metrekarelik 2’nci bir terminal için çalışmaları başlattık. O bina tamamlandığında yeni bina iç hat, mevcut bina da dış hat olacak. 2020 yılında ikinci terminal de hizmete girdiğinde toplam yolcu kapasitemiz 65 milyon yolcu/yıl olacak. SEÇİM POZİTİF KARŞILANDI Seçimlerin 24 Haziran’a alınması kararını nasıl karşılıyorsunuz. İş dünyası erken seçi mden nasıl etkilenecek? Seçim bizim için de sürpriz oldu. Ama bence iş dünyası bu kararı pozitif karşıladı. Bunu ekonomik yansımalardan da görüyoruz. Normalde erken seçim kararı piyasalarda tedirginlik yaratır. Ama bu kez tam tersi bir durum var. Bir kabullenmişlik, bir anlaşılmışlık havası var. Bu bizim gibi yatırımcı firmalar için önemli bir gelişme. Biz de Sabiha Gökçen Havalimanı’nın işletmecisi İSG olarak hem orta hem uzun vadeli yatırımlar planlayan bir şirketiz. Stabilite bizim de yatırımcı olarak her zaman görmek istediğimiz bir durum. DENİZAŞIRI UÇUŞ 2020’DE BAŞLAR Yeni pist ne kazandıracak Sabiha Gökçen Havalimanı’na? Bizim mevcut pistimiz 3 bin metre, genişliği de 45 metre. İkinci pist ise 3500 metre ve genişliği 60 metre olacak. Bu aslında artık her tip uçağın Sabiha Gökçen’e inebileceğini gösteriyor. Aynı zamanda her tür hava koşulunda da uçaklar buraya inebiliyor olacak. Bunun yansımalarını da görmeye başladık. Emirates bu hazirandan itibaren Sabiha Gökçen’e uçuşa başlayacağını deklare etti. Emirates’le birlikte ilk kez Sabiha Gökçen’den First Class uçuşu da başlıyor olacak. Görüştüğümüz başka havayolları da var. Yılın ikinci yarısında en az 3 havayolu daha uçmaya başlayacak. Bu arada bizim en büyük hedefimiz denizaşırı uçuş. Bu hedefimizi de 2 yıl içinde hayata geçirmek istiyoruz. 20 BİN EUROLUK SAAT SATMAYIZ Duty free ve yeme-içme alanlarındanasıl bir değişim öngörüyorsunuz? Bu sene sonu itibarıyla Sabiha Gökçen Havalimanı’nın çehresi ciddi anlamda değişecek. Süreç başladı. Şu ana kadar yüzde 30’luk bir değişim söz konusu. Yıl sonuna kadar da ticari alanlarımızın yüzde 85’i değişecek diyebilirim. Biz çok öyle çok lüks markalar getirmek istemiyoruz. Mesela 20 bin euroluk saat satmayacağız. Kaynak:www.aksam.com.tr
Ersel Göral, İstanbul’un yeni havalimanının dünyada tedirginlik yarattığını ancak İSG’nin açılışı sabırsızlıkla beklediğini belirtiyor; “Tatlı rekabetten biz de nemalanacağız” diye ekliyor.
İSG 1 Mayıs 2018’de Sabiha Gökçen Havalimanı’nın işletmesini devralışının 10’uncu yıldönümünü kutladı. Bu 10 yıllık süreçte Türkiye sivil havacılık sektörü ‘serbestleşme’ sonrası altın çağını yaşarken Sabiha Gökçen Havalimanı da bu rüzgarın da etkisiyle yolcu sayısını 4 milyondan 30 milyonun üstüne çıkardı. Şimdi Türkiye havacılık sektörü yine ciddi bir dönüşümün eşiğinde. Dünyanın en büyük havalimanı olacak İstanbul Yeni Havalimanı 29 Ekim’de açılıyor. İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı’nın terminal işletmecisi İSG’nin CEO’su Ersel Göral, bunu ‘sektörde taşları yerinden oynatacak bir gelişme’ olarak nitelendiriyor. Yeni havalimanının İSG’ye daha da ivme katacağını söyleyen Göral, “Biz yeni havalimanın açılmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Ama birçok hub havalimanı tedirgin ve rahatsız” diyor.
PARİS’İ DE DUBAİ’Yİ DE SAYABİLİRİM
Bu sizin 10. yılınız. Biraz bu 10 yıllık süreçten bahseder misiniz… Önemli yapı taşları neler oldu bu sürecin?
Bu 10 yılda birçok hikaye yaşanmış. 10 yıl önce 4 milyon yolcuya hizmet verirken, bu sene 34 milyonun üzerinde yolcu hedefimiz var. 2009-2017 yılları arasında 7 yıl üst üste yolcu sayısı bakımından ‘Avrupa’nın en hızlı büyüyen havalimanı’ oldu. Bu artış devam edecek gibi görünüyor. Önümüzdeki 4 yılda her yıl boyunca da çift haneli büyüme hedefmiz var. 2022’de en az 45 milyon yolcu hedefliyoruz.
İstanbul’un yeni havalimanı 29 Ekim’de açılıyor. Bu sektör açısından ne ifade ediyor?
Bence yeni havalimanı sadece Türkiye’deki sivil havacılık dinamiklerini değil, dünya sivil havacılığını ciddi anlamda etkileyecek bir yatırım. Ben uzun yıllardır bu sektördeyim ve birçok havalimanı ve havayolu işletmecisiyle yakın kontak halindeyim. Şunu altını çizerek söyleyebilirim ki İstanbul Yeni Havalimanı’nın sektörde böyle bir rol oynayacak olmasından dolayı birçok hub havalimanı tedirgin ve rahatsız. Bunun içine Paris’i de Londra’yı da Frankfurt’u da Dubai’yi de sayabilirim.
METROYLA 50 DAKİKADA TAKSİM
Peki İSG’yi nasıl etkiler yeni havalimanı?
Bize çok olumlu etkileri olacak yeni havalimanının. Bir şehir havalimanı kimliğine bürüneceğiz. Adı rekabetse rekabet. Biz buna tatlı rekabet diyoruz. Elbette onların kapasiteleri bizden çok daha fazla. Ama günün sonunda biz de oranın açılmasıyla beraber faaliyetimizi ciddi anlamda artıracağız. Bir an önce açılsın istiyoruz çünkü bundan biz de nemalanacağız. Bizim için çok önemli bir kilometre taşı olacak metromuz yılsonunda hizmete giriyor. Metro, Pendik Kartal hattından bizi direkt Kadıköy’e bağlayacak. Dolayısıyla yolcu buradan çıktıktan 40 dakika sonra Kadıköy’de 50 dakika sonra Taksim’de olacak. Ayrıca biz Yeni Havalimanı’na göre biraz daha ekonomik havalimanı olacağız.
SEKTÖRDEN %51 DİYE BASTIRMAYANLAR DA VAR
Bu arada gündeminizde bir de hisse satışı var…
Biz İSG olarak yüzde 100 Malaysia Airport iştirakiyiz. Burada hassas olduğumuz nokta şu; Malaysia Airports’un buradan ayrılmak gibi bir düşüncesi yok. Dolayısıyla bizim hisse satışımız maksimum yüzde 49 orunında olacak. Hem yerli hem yabancı taliplerimiz var. Bu yılın ilk yarısında görüşmeleri tamamlamış oluruz.
TALİPLERİNİZİN DE %51 İSTEDİĞİNİ DUYUYORUZ…
Yüzde 51 hisse isteyenlerin sayısı çok değil. Sektörden bunu talep etmeyen firmalar var. ‘Ortağımız sektörden olmalı’ diye bir tavrımız da yok.
YOLCU BAGAJINI KENDİ TARTACAK
Yolcunun hızını ve konforunu artıracak yatırımlar da olacak mı?
Bunun için teknoloji yatırımlarına ağırlık verdik. Bu yıl ilk kez Sabiha Gökçen’de self- bagdrop sistemlerini kuracağız. Yolcu check in’e geldiğinde, kontuarda manuel check in yapmak için bir görevliye ihtiyaç duymadan boarding kartını kendi basabilecek, bagajını da kendi tartıp, kendi etiketleyerek sisteme gönderebilecek. Önümüzdeki dönemde de kabin içinde görevli polisin olmayacağı e-passaport sistemini de getirmek istiyoruz.
İstanbul Zihinsel Engelliler için Eğitim ve Dayanışma Vakfı’yla (İZEV) hayata geçirdiğiniz sosyal sorumluluk projesi çok ses getirdi. Yaşam Hakkı-Duvar klibi ne kadar izlendi?
Projenin başarılı olduğunu görmek, o çocukların yüzündeki mutluluğu görmek çok değerli. Klibimiz en son 1.5 milyon izlenmeye ulaştı. Rakam 10 milyona ulaşırsa down sendromlu bireyler için yaşam köyü kurulacak. Bu arada Roger Waters’ı Türkiye’ye getirmeyi de çok istiyoruz.
MEVCUT BİNA DIŞ HAT TERMİNALİ OLACAK
2’nci pistle beraber yolcu sayınız da artacak. Bunun için hazırlık yapıyor musunuz, yeni yatırımlar var mı gündeminizde?
Bugüne kadar Sabiha Gökçen’e 500 milyon TL yatırım yaptık. 2032’ye kadar 250 milyon euro daha yatırım planlıyoruz. 2’nci pist için hazırlıklarımız var. Terminal binamızı 25 bin metrekare büyütüyoruz. 4 köprü ilave edeceğiz. 1000 metrekareyi aşan ticari hacimler, yolcu salonları ve lounge’lar olacak.
Bu kapasite yetecek mi?
Havalimanımız 180 bin metrekare alana sahip. Ve 33 milyon yolcu/yıl kapasitemiz var. 25 bin metrekare ekle birlikte kapasitemiz 41 milyona çıkacak. Ama 2’nci pist yapıldığında bu da bize yetmeyecek. Bunun için mevcut binamızın yanında 80 bin metrekarelik 2’nci bir terminal için çalışmaları başlattık. O bina tamamlandığında yeni bina iç hat, mevcut bina da dış hat olacak. 2020 yılında ikinci terminal de hizmete girdiğinde toplam yolcu kapasitemiz 65 milyon yolcu/yıl olacak.
SEÇİM POZİTİF KARŞILANDI
Seçimlerin 24 Haziran’a alınması kararını nasıl karşılıyorsunuz. İş dünyası erken seçi mden nasıl etkilenecek?
Seçim bizim için de sürpriz oldu. Ama bence iş dünyası bu kararı pozitif karşıladı. Bunu ekonomik yansımalardan da görüyoruz. Normalde erken seçim kararı piyasalarda tedirginlik yaratır. Ama bu kez tam tersi bir durum var. Bir kabullenmişlik, bir anlaşılmışlık havası var. Bu bizim gibi yatırımcı firmalar için önemli bir gelişme. Biz de Sabiha Gökçen Havalimanı’nın işletmecisi İSG olarak hem orta hem uzun vadeli yatırımlar planlayan bir şirketiz. Stabilite bizim de yatırımcı olarak her zaman görmek istediğimiz bir durum.
DENİZAŞIRI UÇUŞ 2020’DE BAŞLAR
Yeni pist ne kazandıracak Sabiha Gökçen Havalimanı’na?
Bizim mevcut pistimiz 3 bin metre, genişliği de 45 metre. İkinci pist ise 3500 metre ve genişliği 60 metre olacak. Bu aslında artık her tip uçağın Sabiha Gökçen’e inebileceğini gösteriyor. Aynı zamanda her tür hava koşulunda da uçaklar buraya inebiliyor olacak. Bunun yansımalarını da görmeye başladık. Emirates bu hazirandan itibaren Sabiha Gökçen’e uçuşa başlayacağını deklare etti. Emirates’le birlikte ilk kez Sabiha Gökçen’den First Class uçuşu da başlıyor olacak. Görüştüğümüz başka havayolları da var. Yılın ikinci yarısında en az 3 havayolu daha uçmaya başlayacak. Bu arada bizim en büyük hedefimiz denizaşırı uçuş. Bu hedefimizi de 2 yıl içinde hayata geçirmek istiyoruz.
20 BİN EUROLUK SAAT SATMAYIZ
Duty free ve yeme-içme alanlarındanasıl bir değişim öngörüyorsunuz?
Bu sene sonu itibarıyla Sabiha Gökçen Havalimanı’nın çehresi ciddi anlamda değişecek. Süreç başladı. Şu ana kadar yüzde 30’luk bir değişim söz konusu. Yıl sonuna kadar da ticari alanlarımızın yüzde 85’i değişecek diyebilirim. Biz çok öyle çok lüks markalar getirmek istemiyoruz. Mesela 20 bin euroluk saat satmayacağız.
Kaynak:www.aksam.com.tr

from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2KHgHg8
via IFTTT
2018 YILI NİSAN AYI UÇAK, YOLCU VE YÜK TRAFİĞİ AÇIKLANDI

2018 YILI NİSAN AYI UÇAK, YOLCU VE YÜK TRAFİĞİ AÇIKLANDI NİSAN AYINDA 16 MİLYON 936 BİN YOLCUYA HİZMET VERİLDİ İLK 4 AYDA 60 MİLYON 112 BİN YOLCU SAYISINA ULAŞILDI Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğü, 2018 Yılının Nisan ayına ilişkin havayolu uçak, yolcu ve yük istatistiklerini açıkladı. Buna göre 2018 Yılı Nisan Ayında; Havalimanlarına iniş-kalkış yapan uçak trafiği, geçen yılın aynı ayına göre, iç hatlarda % 6,4 artışla 78.896, dış hatlarda ise % 8,6 artışla 48.060 oldu. Aynı ayda üst geçiş (overflight) trafiği % 14,2 artışla 37.034 olarak gerçekleşti. Böylece Havayolunda hizmet verilen toplam uçak trafiği üstgeçişler ile birlikte % 8,7 artışla 163.990’a ulaştı. Bu ayda Türkiye Geneli Havalimanları iç hat yolcu trafiği % 13,3 artışla 9.904.796, dış hat yolcu trafiği ise % 16,7 artışla 7.031.266 oldu. Böylece söz konusu ayda direkt transit yolcular ile birlikte toplam yolcu trafiği, geçen yılın aynı ayına göre, % 14,4 artış ile 16.953.309 olarak gerçekleşti. Havalimanları Yük (kargo, posta ve bagaj) trafiği; Nisan ayı itibarıyla iç hatlarda % 9,9 artışla 72.760 ton, dış hatlarda % 11,9 artışla 229.572 ton, toplamda ise % 11,4 artışla 302.332 tona ulaştı. 2018 Yılı Nisan Sonu gerçekleşmelerine göre ise; Havalimanlarına iniş-kalkış yapan uçak trafiği, geçen yılın aynı dönemine göre, iç hatlarda % 7,5 artışla 289.044, dış hatlarda ise % 8,9 artışla 161.802 oldu. Aynı dönemde üst geçiş (overflight) trafiği % 15,3 artışla 137.680 olarak gerçekleşti. Böylece Havayolunda hizmet verilen toplam uçak trafiği üstgeçişler ile birlikte % 9,6 artışla 588.526’ya ulaştı. İlk dört aylık dönemde Türkiye Geneli Havalimanları iç hat yolcu trafiği % 18,5 artışla 37.452.085, dış hat yolcu trafiği ise % 22,1 artışla 22.605.138 oldu. Böylece söz konusu dönemde direkt transit yolcular ile birlikte toplam yolcu trafiği, geçen yılın aynı dönemine göre, % 19,5 artış ile 60.111.990 olarak gerçekleşti. Havalimanları Yük (kargo, posta ve bagaj) trafiği; Nisan sonu itibarıyla iç hatlarda % 14,8 artışla 280.188 ton, dış hatlarda % 18,2 artışla 803.539 ton, toplamda ise % 17,3 artışla 1.083.727 tona ulaştı. Nisan ayında yolcu sayısındaki artışa en önemli katkıyı İstanbul Atatürk, İstanbul Sabiha Gökçen, Ankara Esenboğa ve turizm merkezlerimizdeki havalimanları sağladı. İstanbul Atatürk Havalimanı yolcu trafiği geçen yılın aynı ayına göre iç hatta % 5 artışla 1.687.457, dış hatta ise % 14 artışla 4.291.134 olmak üzere toplamda % 11 artışla 5.978.591 oldu. İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı yolcu trafiği geçen yılın aynı ayına göre iç hatta % 12 artışla 1.919.536, dış hatta ise % 13 artışla 965.692 olmak üzere toplamda % 12 artışla 2.885.228 oldu. HAVALİMANLARINA İLGİ YÜZLERİ GÜLDÜRÜYOR Ankara Esenboğa Havalimanı yolcu trafiği Nisan ayında, geçen yılın aynı ayına göre iç hatta % 30 artışla 1.315.520, dış hatta ise % 25 artışla 177.214 olmak üzere toplamda % 29 artışla 1.492.734 oldu. TURİZM MERKEZLERİMİZDEKİ HAVALİMANLARINDA BÜYÜK ARTIŞ Ege ve Akdeniz kıyılarında bulunan (İzmir Adnan Menderes, Antalya, Gazipaşa Alanya, Muğla Dalaman, Muğla Milas-Bodrum, Balıkesir Koca Seyit) havalimanlarımızın 2018 Yılı Nisan Ayı itibariyle dış hat yolcu sayısında hızlı bir artış yaşandı. 2018 yılı Nisan ayında geçen yılın aynı ayına göre İzmir Adnan Menderes Havalimanında % 10 artış ile 163.313, Antalya Havalimanında % 28 artış ile 1.079.408, Gazipaşa Alanya Havalimanında % 36 artış ile 17.971, Muğla Dalaman Havalimanında % 57 artış ile 115.208 ve Milas Bodrum Havalimanında % 94 artış ile 41.294 dış hat yolcu trafiği gerçekleşti. 2018 Yılı Nisan Ayı itibariyle iç hat yolcu sayısında da önemli artışlar yaşandı. 2018 yılı Nisan ayında geçen yılın aynı ayına göre İzmir Adnan Menderes Havalimanında % 13 artış ile 958.538, Antalya Havalimanında % 11 artış ile 667.193, Gazipaşa Alanya Havalimanında % 20 artış ile 47.448, Muğla Dalaman Havalimanında % 21 artış ile 105.476, Milas Bodrum Havalimanında % 12 artış ile 173.520 ve Balıkesir Koca Seyit Havalimanında % 106 artış ile 43.676 iç hat yolcu trafiği gerçekleşti. Kaynak:http://www.dhmi.gov.tr/
NİSAN AYINDA 16 MİLYON 936 BİN YOLCUYA HİZMET VERİLDİ
İLK 4 AYDA 60 MİLYON 112 BİN YOLCU SAYISINA ULAŞILDI
Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğü, 2018 Yılının Nisan ayına ilişkin havayolu uçak, yolcu ve yük istatistiklerini açıkladı.
Buna göre 2018 Yılı Nisan Ayında;
Havalimanlarına iniş-kalkış yapan uçak trafiği, geçen yılın aynı ayına göre, iç hatlarda % 6,4 artışla 78.896, dış hatlarda ise % 8,6 artışla 48.060 oldu. Aynı ayda üst geçiş (overflight) trafiği % 14,2 artışla 37.034 olarak gerçekleşti. Böylece Havayolunda hizmet verilen toplam uçak trafiği üstgeçişler ile birlikte % 8,7 artışla 163.990’a ulaştı.
Bu ayda Türkiye Geneli Havalimanları iç hat yolcu trafiği % 13,3 artışla 9.904.796, dış hat yolcu trafiği ise % 16,7 artışla 7.031.266 oldu.
Böylece söz konusu ayda direkt transit yolcular ile birlikte toplam yolcu trafiği, geçen yılın aynı ayına göre, % 14,4 artış ile 16.953.309 olarak gerçekleşti.
Havalimanları Yük (kargo, posta ve bagaj) trafiği; Nisan ayı itibarıyla iç hatlarda % 9,9 artışla 72.760 ton, dış hatlarda % 11,9 artışla 229.572 ton, toplamda ise % 11,4 artışla 302.332 tona ulaştı.
2018 Yılı Nisan Sonu gerçekleşmelerine göre ise;
Havalimanlarına iniş-kalkış yapan uçak trafiği, geçen yılın aynı dönemine göre, iç hatlarda % 7,5 artışla 289.044, dış hatlarda ise % 8,9 artışla 161.802 oldu. Aynı dönemde üst geçiş (overflight) trafiği % 15,3 artışla 137.680 olarak gerçekleşti. Böylece Havayolunda hizmet verilen toplam uçak trafiği üstgeçişler ile birlikte % 9,6 artışla 588.526’ya ulaştı.
İlk dört aylık dönemde Türkiye Geneli Havalimanları iç hat yolcu trafiği % 18,5 artışla 37.452.085, dış hat yolcu trafiği ise % 22,1 artışla 22.605.138 oldu.
Böylece söz konusu dönemde direkt transit yolcular ile birlikte toplam yolcu trafiği, geçen yılın aynı dönemine göre, % 19,5 artış ile 60.111.990 olarak gerçekleşti.
Havalimanları Yük (kargo, posta ve bagaj) trafiği; Nisan sonu itibarıyla iç hatlarda % 14,8 artışla 280.188 ton, dış hatlarda % 18,2 artışla 803.539 ton, toplamda ise % 17,3 artışla 1.083.727 tona ulaştı.
Nisan ayında yolcu sayısındaki artışa en önemli katkıyı İstanbul Atatürk, İstanbul Sabiha Gökçen, Ankara Esenboğa ve turizm merkezlerimizdeki havalimanları sağladı.
İstanbul Atatürk Havalimanı yolcu trafiği geçen yılın aynı ayına göre iç hatta % 5 artışla 1.687.457, dış hatta ise % 14 artışla 4.291.134 olmak üzere toplamda % 11 artışla 5.978.591 oldu.
İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı yolcu trafiği geçen yılın aynı ayına göre iç hatta % 12 artışla 1.919.536, dış hatta ise % 13 artışla 965.692 olmak üzere toplamda % 12 artışla 2.885.228 oldu.
HAVALİMANLARINA İLGİ YÜZLERİ GÜLDÜRÜYOR
Ankara Esenboğa Havalimanı yolcu trafiği Nisan ayında, geçen yılın aynı ayına göre iç hatta % 30 artışla 1.315.520, dış hatta ise % 25 artışla 177.214 olmak üzere toplamda % 29 artışla 1.492.734 oldu.
TURİZM MERKEZLERİMİZDEKİ HAVALİMANLARINDA BÜYÜK ARTIŞ
Ege ve Akdeniz kıyılarında bulunan (İzmir Adnan Menderes, Antalya, Gazipaşa Alanya, Muğla Dalaman, Muğla Milas-Bodrum, Balıkesir Koca Seyit) havalimanlarımızın 2018 Yılı Nisan Ayı itibariyle dış hat yolcu sayısında hızlı bir artış yaşandı.
2018 yılı Nisan ayında geçen yılın aynı ayına göre İzmir Adnan Menderes Havalimanında % 10 artış ile 163.313, Antalya Havalimanında % 28 artış ile 1.079.408, Gazipaşa Alanya Havalimanında % 36 artış ile 17.971, Muğla Dalaman Havalimanında % 57 artış ile 115.208 ve Milas Bodrum Havalimanında % 94 artış ile 41.294 dış hat yolcu trafiği gerçekleşti.
2018 Yılı Nisan Ayı itibariyle iç hat yolcu sayısında da önemli artışlar yaşandı. 2018 yılı Nisan ayında geçen yılın aynı ayına göre İzmir Adnan Menderes Havalimanında % 13 artış ile 958.538, Antalya Havalimanında % 11 artış ile 667.193, Gazipaşa Alanya Havalimanında % 20 artış ile 47.448, Muğla Dalaman Havalimanında % 21 artış ile 105.476, Milas Bodrum Havalimanında % 12 artış ile 173.520 ve Balıkesir Koca Seyit Havalimanında % 106 artış ile 43.676 iç hat yolcu trafiği gerçekleşti.
Kaynak:http://www.dhmi.gov.tr/

from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2FNZLRD
via IFTTT