23 Mayıs 2018 Çarşamba

Polonya’dan Türkiye’ye akrobatik yolculuk   Polonya’dan Türkiye’ye akrobatik yolculuk Dünyanın en iyi akrobasi pilotlarının yarıştığı Red Bull Air Race’in ikinci ayağı bu hafta sonu Japonya’da yapılacak. Challenger sınıfında yarışan pilotlardan biri olan Luke Czepiela, geçtiğimiz haftalarda Antalya’da düzenlenen Air Show için Polonya’dan Türkiye’ye akrobasi uçağıyla geldi. Tek kişilik uçakla yaklaşık 2000 km yol kat eden Czepiela, hem yolculuğunu hem de akrobatik pilotluk ile ilgili tecrübelerini anlattı. Ne zamandır Red Bull Air Race’in içindesin? Ve organizasyona nasıl dahil oldun? İlk sezonum 2014’tü. En başından beri Red Bull Air Race’e katılmak istedim. 2003’te, ilk Red Bull Air Race düzenlendiğinde İngiltere’de bir uçak mühendisi olarak çalışıyordum ve patronum hava akrobasisiyle, çılgın tarzda uçuşlarla ilgilendiğimi çok iyi biliyordu. İlk Red Bull Air Race İngiltere’ye geldiğinde, Red Bull İngiltere insanları onu izlemeye teşvik etmek için bütün uçuş okullarına DVD’ler gönderiyordu. Patronum o DVD’lerden birini aldı, izledi ve, “Ahbap, bu senin yapman gereken bir şey” dedi. Böylece kendimi geliştirmek için hava akrobasisi yapmaya başladım. Aslında hava akrobasisi hep aklımdaydı. Ama o zamandan sonra sürekli bir Red Bull Air Race pilotu olmak için çabalamaya başladım. 2009’da, Leh Milli Hava Akrobasisi takımına katıldığımda, yarış pilotlarından biri olabilmek için daha fazla uğraşmaya başladım. Red Bull Air Race ile temasa geçtim, biraz kılavuzluk aldım. İlk idman kamplarına davet edilmek için ne yapmak gerekir gibi. 2013’te de Teksas’taki Unlimited Şampiyonası’na katıldım ve oldukça iyi bir derece elde ettim. Hava akrobasisi yarışında pilotların ilk yarısı arasına girdim, bu sayede de Red Bull Air Race’in seçme kamplarına davet edildim. Yarış dünyanın dört bir yanında gerçekleşiyor. En son Abu Dabi’deydin. Takvimde birçok harika konum daha var. İşin lojistik yanını nasıl hallediyorsun? Red Bull Air Race’lerde işler nasıl yürüyor? Air Race’ler birbirinden çok uzaktaysa, yani farklı kıtalardaysa, mesela şimdi Abu Dabi’den Avrupa’ya döndük. Avrupa’dan da Japonya’ya gidiyoruz, sonra Avrupa’ya bir kez daha döneceğiz. Bu durumlarda uçaklar genelde kargo uçağıyla gönderiliyor. Onları büyük bir palete koyuyor ve büyük bir Boeing 747 Jumbo ile gönderiyoruz. Ben bir Challenger pilot olduğum için işim çok daha kolay, çünkü Red Bull Air Race’e ait uçaklarla uçuyoruz. Yani Red Bull Air Race’in teknisyenleri uçakları söküyor, sonra yeni yarışın havalimanında tekrar monte ediyor. Master sınıfındaki pilotların işi daha zor, çünkü nakliyeyi kendilerinin yapmaları ve kendi teknisyenlerinin olması gerekiyor. Ama lojistik olarak devasa bir etkinlik. Sanırım kargolar için kiralanan en az üç 747 var. Müthiş bir lojistik operasyon. Ama yarışlar aynı kıtadaysa, örneğin Avrupa’da birbiri ardına iki yarışımız olduğunda, o zaman uçağı oraya kendimiz uçuruyoruz, ben buraya nasıl geldiysem. Bir yol haritan var mı? Kariyer hedefin nedir? Açıkçası master sınıfı bir pilot olmanın açık bir yolu yok. Kesinlikle yapacak çok şey var. Nereden geliyorsun? Ne kadar popüler olabilirsin? Ve tabii ki sponsorun ne kadar iyi? Açık bir yol oluşturmak için çalışıyoruz, bütün diğer motor sporlarında olduğu gibi. Peki Air Race turnuvasındaki en sevdiğin yer neresi? Şu ana kadar en sevdiğim konum San Diego oldu, ama geçen haftaki Cannes yarışındaki plajlar da olağanüstü görünüyor. Challenger olarak Cannes yarışına katılmadım. Challenger sınıfında on pilot var, ama her yarışa altı pilot katılıyor, yani her pilot en az iki yarışa katılmıyor ve ben Cannes’a gitmedim. Ama şu ana kadar kesinlikle San Diego en sevdiğim konum oldu. Kaliforniya’yı çok seviyorum. Nişanlımla tatillerde oraya gidiyorum. Oraya defalarca gittik. Diğer güzel yanı da, geçen sene orada ikinci oldum, yani iyi hatıralarım var., Sonraki duraklardan hangisi seni daha çok heyecanlandırıyor? Budapeşte. O en eski yarış. 2003’ten beri Budapeşte’de yarışıyoruz. Çok güzel bir konum. Doğu Macaristanlılarla çalıştım, bu yüzden Budapeşte’ye çok gittim. Geçen yıl orada podyuma da çıktım, bu yıl da birinci olmayı umuyorum. Antalya’ya geliş hikayeni anlatabilir misin? Uçakla İstanbul’un üzerinden uçmuşsun. Neler gördün? Yolculuğunun en iyi anları nelerdi? Uçtuğum uçak çok hızlı, ama sadece kısa yarış ayaklarında. Antalya’ya gelmek bin deniz mili ya da 1850 kilometrelik bir yolculuk demek. Uçağımla tek bir seferde uçamayacağım kadar uzun bir mesafe. Bu yüzden Polonya’dan Macaristan’a gittik. Orada gümrükten geçtik. Macaristan’dan Burgaz’a geçtik. Burgaz’da yakıt ikmali yaptık ve Antalya’ya gelmek için yine gümrük kontrolünden geçtik. Burgaz’dan itibaren çok güzel bir uçuş oldu. Bulgaristan’dan çıktıktan hemen sonra İstanbul’a vardık ve muhteşem manzaralar gördük. İstanbul’daki hava trafik kontrolleri çok iyiydi. Bizi doğrudan Antalya’ya yönlendirdiler. Manzaralar bir harikaydı. Hem şehrin kendisi, hem de yoldaki dağlar. Çok görkemliler, ama bizim için çok tehlikeli de olabiliyorlar. Tek bir motorumuz var. Bu yüzden motoruma çok iyi bakmam gerekiyor. Sıcaklığın yükseldiğini gördüğümde hemen iniş yapıyorum, çünkü bu uçakla Polonya’ya geri dönmem gerek ve eğer bu motor arızalanırsa muhtemelen dağlara paraşütle atlamam gerekir, çünkü orada inecek hiçbir yer yok. Air Race 2007’de İstanbul’a da gelmişti. Fotoğraflarını gördün mü? İstanbul’da, tarihi şehirde yarışmak ister miydin? O zamanlar bu sezonun bir DVD’sini almıştım. Bu yarışı DVD’den defalarca izledim. Buraya tekrar gelmek muhteşem olurdu. Burada çok iyi ağırlanıyoruz, insanlar gayet nazik ve yardımsever. Eminim Red Bull Air Race bir organizasyon olarak buraya tekrar gelirse Antalya’da kumsallarda bile hava yarışı dört dörtlük olurdu. Ülkendeki yeni hangarından biraz söz edebilir misin? Kız arkadaşınla beraber çalışıyorsunuz. Böyle bir ilişkinin olması nasıl bir his? İkinizin de tutkusu aynı ve kendi mekanınızı yapıyorsunuz. Altı yaşından beri pilot olmak istedim. Hayatım boyunca, son 28 yıldır hem havacılıkla ilişkili oldum. Hayatta yapmak istediğim başka hiçbir şey olmadı, bu yüzden iki yıl önce, uçuş gösterisinde nişanlımla tanıştığımızda bunun özel bir şey olduğunu zaten biliyorduk. Teklifimi bile uçuş gösterisi sırasında havada yaptım. Ve ondan evet ve hayırı temsil eden iki iniş noktasından birine inmesini istedim. Yaptığımız her şey havacılıkla ilişkili. Gelecekte de beraber yanında bir hangar ve pist olan bir ev inşa etmeyi planlıyoruz. İnsanın kendisiyle aynı hedeflere sahip olan biriyle olması mükemmel bir şey. O da yarışıyor, Leh Milli Helikopter Takımı’nda. Ve çok başarılı. Seni hedeflerine ulaşman için motive edebilen, sonra da senin motive edebildiğin biriyle beraber olmak çok güzel. Altı yaşındayken pilot olmaya karar verdiğin o anı biraz anlatabilir misin? Babam beni uçuş gösterisine götürdü ve bir tailslide numarası gördüm. Kendi rutinimde de olan bir numara, uçak havada duruyor, sona arkaya doğru düşmeye başlıyor ve motor sesi kesiliyor. Bu numaradan çok etkilendim ve onu yıllarca unutamadı. Hâlâ en sevdiğim hava akrobasisi manevralarından biridir. O zamandan bu yana da pilot olmak için elimden geleni yaptım. Onlu yaşlarımın başlarında modellerle oynamaya başladım. 14 yaşında planör lisansımı aldım. Sonra 19 yaşında bir yol ayrımına geldim, çünkü Leh Hava Kuvvetleri’nde askeri pilot olmak istiyordum, ama üç yıl boyunca pilot almadılar. Oldukça fakir bir aileden geliyorum, hiç paramız yoktu, bu yüzden sivil havacılık okuluna gidemedim, çünkü özel lisans almış olman gerekiyordu ve onu alacak durumumuz da yoktu. Bu yüzden İngiltere’ye göç etmeye karar verdim. Ama bu Polonya Avrupa Birliği’ne girmeden çok önceydi, bu yüzden doğrudan çalışmaya gidemezdim. Diğer seçenek bir au-pair, yani bebek bakıcısı olarak gitmekti. Çocuklar okuldayken yakındaki havalimanına gidiyor, orada uçak mühendisi olarak çalışıyor, sonra koşa koşa çocukları okuldan alıyor, yemek ve diğer şeyleri yapıyordum. Bir yıl böyle yaşadım, hem çocuk bakıcılığı, hem havalimanında uçak mühendisliği yaptım. Özel lisansımı almayı başardım ve hava akrobasisi yapmaya başladım. İngiliz Hava Akrobasisi Vakfı’nın bursu için başvurdum. Yüz otuz pilot arasında ilk üçe girdim. Bu daha da büyük bir motivasyon oldu. İki işte, günde on dört saat, haftada yedi gün çalışarak kazandığım her kuruşu harcadım. Sadece uçabilmek için deli gibi çalıştım. En büyük hayalin nedir? Dünya Şampiyonu Master Sınıfı pilot olmak istiyorum. Spitfire ve Mustang gibi İkinci Dünya Savaşı savaş uçaklarıyla uçmayı çok isterdim, ama sportif hedefim dünya şampiyonu olmak.

 

Polonya’dan Türkiye’ye akrobatik yolculuk

Dünyanın en iyi akrobasi pilotlarının yarıştığı Red Bull Air Race’in ikinci ayağı bu hafta sonu Japonya’da yapılacak. Challenger sınıfında yarışan pilotlardan biri olan Luke Czepiela, geçtiğimiz haftalarda Antalya’da düzenlenen Air Show için Polonya’dan Türkiye’ye akrobasi uçağıyla geldi. Tek kişilik uçakla yaklaşık 2000 km yol kat eden Czepiela, hem yolculuğunu hem de akrobatik pilotluk ile ilgili tecrübelerini anlattı.

Ne zamandır Red Bull Air Race’in içindesin? Ve organizasyona nasıl dahil oldun?

İlk sezonum 2014’tü. En başından beri Red Bull Air Race’e katılmak istedim. 2003’te, ilk Red Bull Air Race düzenlendiğinde İngiltere’de bir uçak mühendisi olarak çalışıyordum ve patronum hava akrobasisiyle, çılgın tarzda uçuşlarla ilgilendiğimi çok iyi biliyordu. İlk Red Bull Air Race İngiltere’ye geldiğinde, Red Bull İngiltere insanları onu izlemeye teşvik etmek için bütün uçuş okullarına DVD’ler gönderiyordu. Patronum o DVD’lerden birini aldı, izledi ve, “Ahbap, bu senin yapman gereken bir şey” dedi. Böylece kendimi geliştirmek için hava akrobasisi yapmaya başladım. Aslında hava akrobasisi hep aklımdaydı. Ama o zamandan sonra sürekli bir Red Bull Air Race pilotu olmak için çabalamaya başladım. 2009’da, Leh Milli Hava Akrobasisi takımına katıldığımda, yarış pilotlarından biri olabilmek için daha fazla uğraşmaya başladım. Red Bull Air Race ile temasa geçtim, biraz kılavuzluk aldım. İlk idman kamplarına davet edilmek için ne yapmak gerekir gibi. 2013’te de Teksas’taki Unlimited Şampiyonası’na katıldım ve oldukça iyi bir derece elde ettim. Hava akrobasisi yarışında pilotların ilk yarısı arasına girdim, bu sayede de Red Bull Air Race’in seçme kamplarına davet edildim.

Yarış dünyanın dört bir yanında gerçekleşiyor. En son Abu Dabi’deydin. Takvimde birçok harika konum daha var. İşin lojistik yanını nasıl hallediyorsun? Red Bull Air Race’lerde işler nasıl yürüyor?

Air Race’ler birbirinden çok uzaktaysa, yani farklı kıtalardaysa, mesela şimdi Abu Dabi’den Avrupa’ya döndük. Avrupa’dan da Japonya’ya gidiyoruz, sonra Avrupa’ya bir kez daha döneceğiz. Bu durumlarda uçaklar genelde kargo uçağıyla gönderiliyor. Onları büyük bir palete koyuyor ve büyük bir Boeing 747 Jumbo ile gönderiyoruz. Ben bir Challenger pilot olduğum için işim çok daha kolay, çünkü Red Bull Air Race’e ait uçaklarla uçuyoruz. Yani Red Bull Air Race’in teknisyenleri uçakları söküyor, sonra yeni yarışın havalimanında tekrar monte ediyor. Master sınıfındaki pilotların işi daha zor, çünkü nakliyeyi kendilerinin yapmaları ve kendi teknisyenlerinin olması gerekiyor. Ama lojistik olarak devasa bir etkinlik. Sanırım kargolar için kiralanan en az üç 747 var. Müthiş bir lojistik operasyon. Ama yarışlar aynı kıtadaysa, örneğin Avrupa’da birbiri ardına iki yarışımız olduğunda, o zaman uçağı oraya kendimiz uçuruyoruz, ben buraya nasıl geldiysem.

Bir yol haritan var mı? Kariyer hedefin nedir?

Açıkçası master sınıfı bir pilot olmanın açık bir yolu yok. Kesinlikle yapacak çok şey var. Nereden geliyorsun? Ne kadar popüler olabilirsin? Ve tabii ki sponsorun ne kadar iyi? Açık bir yol oluşturmak için çalışıyoruz, bütün diğer motor sporlarında olduğu gibi.

Peki Air Race turnuvasındaki en sevdiğin yer neresi?

Şu ana kadar en sevdiğim konum San Diego oldu, ama geçen haftaki Cannes yarışındaki plajlar da olağanüstü görünüyor. Challenger olarak Cannes yarışına katılmadım. Challenger sınıfında on pilot var, ama her yarışa altı pilot katılıyor, yani her pilot en az iki yarışa katılmıyor ve ben Cannes’a gitmedim. Ama şu ana kadar kesinlikle San Diego en sevdiğim konum oldu. Kaliforniya’yı çok seviyorum. Nişanlımla tatillerde oraya gidiyorum. Oraya defalarca gittik. Diğer güzel yanı da, geçen sene orada ikinci oldum, yani iyi hatıralarım var.,

Sonraki duraklardan hangisi seni daha çok heyecanlandırıyor?

Budapeşte. O en eski yarış. 2003’ten beri Budapeşte’de yarışıyoruz. Çok güzel bir konum. Doğu Macaristanlılarla çalıştım, bu yüzden Budapeşte’ye çok gittim. Geçen yıl orada podyuma da çıktım, bu yıl da birinci olmayı umuyorum.

Antalya’ya geliş hikayeni anlatabilir misin? Uçakla İstanbul’un üzerinden uçmuşsun. Neler gördün? Yolculuğunun en iyi anları nelerdi?

Uçtuğum uçak çok hızlı, ama sadece kısa yarış ayaklarında. Antalya’ya gelmek bin deniz mili ya da 1850 kilometrelik bir yolculuk demek. Uçağımla tek bir seferde uçamayacağım kadar uzun bir mesafe. Bu yüzden Polonya’dan Macaristan’a gittik. Orada gümrükten geçtik. Macaristan’dan Burgaz’a geçtik. Burgaz’da yakıt ikmali yaptık ve Antalya’ya gelmek için yine gümrük kontrolünden geçtik. Burgaz’dan itibaren çok güzel bir uçuş oldu. Bulgaristan’dan çıktıktan hemen sonra İstanbul’a vardık ve muhteşem manzaralar gördük. İstanbul’daki hava trafik kontrolleri çok iyiydi. Bizi doğrudan Antalya’ya yönlendirdiler. Manzaralar bir harikaydı. Hem şehrin kendisi, hem de yoldaki dağlar. Çok görkemliler, ama bizim için çok tehlikeli de olabiliyorlar. Tek bir motorumuz var. Bu yüzden motoruma çok iyi bakmam gerekiyor. Sıcaklığın yükseldiğini gördüğümde hemen iniş yapıyorum, çünkü bu uçakla Polonya’ya geri dönmem gerek ve eğer bu motor arızalanırsa muhtemelen dağlara paraşütle atlamam gerekir, çünkü orada inecek hiçbir yer yok.

Air Race 2007’de İstanbul’a da gelmişti. Fotoğraflarını gördün mü? İstanbul’da, tarihi şehirde yarışmak ister miydin?

O zamanlar bu sezonun bir DVD’sini almıştım. Bu yarışı DVD’den defalarca izledim. Buraya tekrar gelmek muhteşem olurdu. Burada çok iyi ağırlanıyoruz, insanlar gayet nazik ve yardımsever. Eminim Red Bull Air Race bir organizasyon olarak buraya tekrar gelirse Antalya’da kumsallarda bile hava yarışı dört dörtlük olurdu.

Ülkendeki yeni hangarından biraz söz edebilir misin? Kız arkadaşınla beraber çalışıyorsunuz. Böyle bir ilişkinin olması nasıl bir his? İkinizin de tutkusu aynı ve kendi mekanınızı yapıyorsunuz.

Altı yaşından beri pilot olmak istedim. Hayatım boyunca, son 28 yıldır hem havacılıkla ilişkili oldum. Hayatta yapmak istediğim başka hiçbir şey olmadı, bu yüzden iki yıl önce, uçuş gösterisinde nişanlımla tanıştığımızda bunun özel bir şey olduğunu zaten biliyorduk. Teklifimi bile uçuş gösterisi sırasında havada yaptım. Ve ondan evet ve hayırı temsil eden iki iniş noktasından birine inmesini istedim. Yaptığımız her şey havacılıkla ilişkili. Gelecekte de beraber yanında bir hangar ve pist olan bir ev inşa etmeyi planlıyoruz. İnsanın kendisiyle aynı hedeflere sahip olan biriyle olması mükemmel bir şey. O da yarışıyor, Leh Milli Helikopter Takımı’nda. Ve çok başarılı. Seni hedeflerine ulaşman için motive edebilen, sonra da senin motive edebildiğin biriyle beraber olmak çok güzel.

Altı yaşındayken pilot olmaya karar verdiğin o anı biraz anlatabilir misin?

Babam beni uçuş gösterisine götürdü ve bir tailslide numarası gördüm. Kendi rutinimde de olan bir numara, uçak havada duruyor, sona arkaya doğru düşmeye başlıyor ve motor sesi kesiliyor. Bu numaradan çok etkilendim ve onu yıllarca unutamadı.

Hâlâ en sevdiğim hava akrobasisi manevralarından biridir. O zamandan bu yana da pilot olmak için elimden geleni yaptım. Onlu yaşlarımın başlarında modellerle oynamaya başladım. 14 yaşında planör lisansımı aldım. Sonra 19 yaşında bir yol ayrımına geldim, çünkü Leh Hava Kuvvetleri’nde askeri pilot olmak istiyordum, ama üç yıl boyunca pilot almadılar. Oldukça fakir bir aileden geliyorum, hiç paramız yoktu, bu yüzden sivil havacılık okuluna gidemedim, çünkü özel lisans almış olman gerekiyordu ve onu alacak durumumuz da yoktu. Bu yüzden İngiltere’ye göç etmeye karar verdim. Ama bu Polonya Avrupa Birliği’ne girmeden çok önceydi, bu yüzden doğrudan çalışmaya gidemezdim. Diğer seçenek bir au-pair, yani bebek bakıcısı olarak gitmekti. Çocuklar okuldayken yakındaki havalimanına gidiyor, orada uçak mühendisi olarak çalışıyor, sonra koşa koşa çocukları okuldan alıyor, yemek ve diğer şeyleri yapıyordum. Bir yıl böyle yaşadım, hem çocuk bakıcılığı, hem havalimanında uçak mühendisliği yaptım. Özel lisansımı almayı başardım ve hava akrobasisi yapmaya başladım. İngiliz Hava Akrobasisi Vakfı’nın bursu için başvurdum. Yüz otuz pilot arasında ilk üçe girdim. Bu daha da büyük bir motivasyon oldu. İki işte, günde on dört saat, haftada yedi gün çalışarak kazandığım her kuruşu harcadım. Sadece uçabilmek için deli gibi çalıştım.

En büyük hayalin nedir?

Dünya Şampiyonu Master Sınıfı pilot olmak istiyorum. Spitfire ve Mustang gibi İkinci Dünya Savaşı savaş uçaklarıyla uçmayı çok isterdim, ama sportif hedefim dünya şampiyonu olmak.



from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2IHeH6c
via IFTTT

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder